*Takipten Önce %4,55 / Sonra %9,10 / Satıştan Sonra %11,38
*Vazgeçme/Haricen Tahsil (Hacizden Önce) %2,27 -(Hacizden Sonra) %4,55
*Maaş ve Ücret Ödemelerinde %4,55
*Başvuru Harcı / Yerine Getirme Harcı 427,60.TL
*Tahliye Harcı -İcra Teb.Üzerine%1,13 /İcra Kanalıyla%2,27
*İhale Damga Vergisi : Binde 5,69
*Kefalet/Temlik/Taahhütname Damga Vergisi Binde 9,48
*Yediemine Ödenen Paralardan Damga V. Binde 9,48
*Resmi şahıslar adına şahıslara ödenecek
paralardan Kesilecek Damga V. Binde 7,59
*Kira Sözleşmelerinden Alınacak Damga Vergisi Binde 1,89
*Cezaevi Yapı Harcı %2
*Vekalet Suret Harcı 60,80.TL
*Haciz, Teslim ve Satış Harcı : 1.004,00.TL
2024 Yolluk Miktarı : 14.456,55.TL.
Haciz, Teslim, Satış Harcından Memura Ödenen 207,99.TL
İflasın Açılması, Konkordato İsteği, Masaya Katılma:427,60 TL
İCRA DAİRELERİNİN YILLIK ve 3'er AYLIK DÖNEMLERİNE ilişkin TEFTİŞ İŞLEMLERİ ÖRNEKLERİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

8. Yargı Paketi Neler Getirdi?



7499 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 12.03.2024 tarihli ve 32487 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Yasa değişikliği ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu ile bazı kanunlarda düzenleme yapılarak kanun yolları bakımından gün olarak belirlenen sürelerin hafta ve ay şeklinde değiştirilmiştir. İtiraz, istinaf ve temyiz başvuru süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak belirlenmiştir. Başvuru sürelerinin yeknesaklaştırılmasını sağlayan bu düzenlemelerde öne çıkan başlık; ceza yargılamasında süre tutum dilekçesi uygulamasının kaldırılması olmuştur.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Sürelerin başlama ve bitmesi maddesine ekleme yapılmış, süre hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günde bitecektir.
• Tasdik veya ret kararına karşı borçlu ve tasdik duruşması sırasında itirazda bulunmuş olan alacaklılar tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna, istinaf incelemesi üzerine verilen karara karşı da tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilecektir.
• Bölge Adliye Mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri elli sekiz bin sekiz yüz Türk lirasını geçen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilecektir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan ergin bir kişi ancak kendi isteğiyle kısıtlanabilecek veya kendisine kayyım atanacaktır.
• Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasına mahkum ergin kişi isteği bulunmasa dahi kişiliğinin veya malvarlığının korunması bakımından gerekli görülmesi hâlinde kısıtlanabilecektir.
• Vesayet makamının karar vermeden önce hükümlüyü dinleme zorunluluğu getirilmiştir.
• Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için resmi sağlık kurulu raporunun tanzimi için gereklilik bulunması halinde Kanun’un 436. madde hükmü uygulanacaktır.
• Mahkeme tarafından hekim ön raporu üzerine verilen yerleştirme kararına karşı ilgili veya yakınları tarafından on gün içinde itiraz yoluna başvurulabilecektir.

1.Toplam beş yıldan az olan hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin isteminin bulunması,
2.Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin talebi üzerine kişiliğinin veya malvarlığının korunması sebebinin ortadan kalkması, şartlarının varlığı halinde hapis hâlinin devamı süresince vesayeti sona erdirilebilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Adli para cezasının bir gün karşılığı olan miktar en az yüz ve en fazla beş yüz Türk Lirası olarak belirlenmiştir.
• Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir.
• Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Yakalama, tutuklama işleminin yanı sıra adli kontrol işlemine de karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilecektir.
• Ayrıca Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler de tazminat isteyebileceklerdir. Ayrıca karar veren merciler ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildireceklerdir.
• Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen (CMK 141/1 (e), (f) ve (l) bentleri) kişiler bakımından tazminat istemleri Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanacaktır.
• Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda müsadereye ilişkin hükümlerinin uygulanması konusu açıklığa kavuşturulmuştur.
• Sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmeyeceği hükmü kaldırılmıştır.
• Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebilecektir.
• Kaçak sanık hakkında daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkumiyet kararının yanı sıra ceza verilmesine yer olmadığı kararı da verilemeyecektir.
• Basit yargılama usulünde itiraz üzerine, itiraz, itirazı veren Mahkeme dışındaki tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesi tarafından incelenecektir. Yargılama giderlerine, vekalet ücretine veya maddi hataya ilişkin itiraz olması halinde yine basit yargılama usulü kapsamında hata giderilecek ve sanığın indirimi korunacaktır.
• İstinaf kanun yoluna başvuru süresi hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde yapılacaktır.
• Temyiz kanun yoluna başvuru süresi hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde yapılacaktır.
• Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir.
• Kanun’un 22. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişikliklerin yürürlük tarihleri belirlenmiştir.
 
6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un adı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun olarak değiştirilmiş olup Kanun’da yapılan birtakım değişiklikler;
• Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle oluşan maddi ve manevi her türlü zararın tazmini istemleri Kanun kapsamına alınmıştır.
• Komisyonun müracaatın ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve verilecek tazminat miktarının saptanmasında, gerekli gördüğü araştırmaları yapmaya veya üyelerden birine yaptırmaya ya da Cumhuriyet başsavcılıklarından bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmeye yetkili olduğu, ayrıca komisyonun giderlerinin, Bakanlık bütçesinden karşılanacağı düzenlenmiştir.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olanların Komisyona yapacağı müracaat bakımından müracaatın elektronik ortamda da yapılabilmesine imkân tanınmıştır.
• Kanun ile yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılacak müracaatın şekli ve süresi ayrıca koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
• Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat istemleri bakımından;
a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesinde inceleme süreci devam eden bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren,
b) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı verdiği bireysel başvuruların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten veya düşme kararının tebliğinden itibaren,
c) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle verdiği düşme kararı üzerine veya 10/10/2023 tarihinden itibaren doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların, bu Mahkemenin münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren, üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından inceleneceği hüküm altına alınmıştır.
• Komisyona, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki istemler bakımından 1.6.2024 tarihinden sonra müracaat edilebileceği düzenlenmiştir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler;
• Özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi yasağının istisnaları düzenlenmiştir.
• Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması düzenlemesi değiştirilmiştir.
• Kurulca verilen idari para cezalarına karşı, idare mahkemelerinde dava açılabileceği düzenlenmiştir.



7499 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 12.03.2024 tarihli ve 32487 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Yasa değişikliği ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu ile bazı kanunlarda düzenleme yapılarak kanun yolları bakımından gün olarak belirlenen sürelerin hafta ve ay şeklinde değiştirilmiştir. İtiraz, istinaf ve temyiz başvuru süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak belirlenmiştir. Başvuru sürelerinin yeknesaklaştırılmasını sağlayan bu düzenlemelerde öne çıkan başlık; ceza yargılamasında süre tutum dilekçesi uygulamasının kaldırılması olmuştur.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Sürelerin başlama ve bitmesi maddesine ekleme yapılmış, süre hafta olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta içindeki karşılık gelen günde bitecektir.
• Tasdik veya ret kararına karşı borçlu ve tasdik duruşması sırasında itirazda bulunmuş olan alacaklılar tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf yoluna, istinaf incelemesi üzerine verilen karara karşı da tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilecektir.
• Bölge Adliye Mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri elli sekiz bin sekiz yüz Türk lirasını geçen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilecektir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan ergin bir kişi ancak kendi isteğiyle kısıtlanabilecek veya kendisine kayyım atanacaktır.
• Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasına mahkum ergin kişi isteği bulunmasa dahi kişiliğinin veya malvarlığının korunması bakımından gerekli görülmesi hâlinde kısıtlanabilecektir.
• Vesayet makamının karar vermeden önce hükümlüyü dinleme zorunluluğu getirilmiştir.
• Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için resmi sağlık kurulu raporunun tanzimi için gereklilik bulunması halinde Kanun’un 436. madde hükmü uygulanacaktır.
• Mahkeme tarafından hekim ön raporu üzerine verilen yerleştirme kararına karşı ilgili veya yakınları tarafından on gün içinde itiraz yoluna başvurulabilecektir.

1.Toplam beş yıldan az olan hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin isteminin bulunması,
2.Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazına bağlı olarak verilen kısıtlama kararları bakımından kişinin talebi üzerine kişiliğinin veya malvarlığının korunması sebebinin ortadan kalkması, şartlarının varlığı halinde hapis hâlinin devamı süresince vesayeti sona erdirilebilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Adli para cezasının bir gün karşılığı olan miktar en az yüz ve en fazla beş yüz Türk Lirası olarak belirlenmiştir.
• Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir.
• Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler:
• Yakalama, tutuklama işleminin yanı sıra adli kontrol işlemine de karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilecektir.
• Ayrıca Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler de tazminat isteyebileceklerdir. Ayrıca karar veren merciler ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildireceklerdir.
• Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen (CMK 141/1 (e), (f) ve (l) bentleri) kişiler bakımından tazminat istemleri Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanacaktır.
• Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda müsadereye ilişkin hükümlerinin uygulanması konusu açıklığa kavuşturulmuştur.
• Sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmeyeceği hükmü kaldırılmıştır.
• Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebilecektir.
• Kaçak sanık hakkında daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkumiyet kararının yanı sıra ceza verilmesine yer olmadığı kararı da verilemeyecektir.
• Basit yargılama usulünde itiraz üzerine, itiraz, itirazı veren Mahkeme dışındaki tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesi tarafından incelenecektir. Yargılama giderlerine, vekalet ücretine veya maddi hataya ilişkin itiraz olması halinde yine basit yargılama usulü kapsamında hata giderilecek ve sanığın indirimi korunacaktır.
• İstinaf kanun yoluna başvuru süresi hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde yapılacaktır.
• Temyiz kanun yoluna başvuru süresi hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde yapılacaktır.
• Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir.
• Kanun’un 22. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişikliklerin yürürlük tarihleri belirlenmiştir.
 
6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un adı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun olarak değiştirilmiş olup Kanun’da yapılan birtakım değişiklikler;
• Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 142. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle oluşan maddi ve manevi her türlü zararın tazmini istemleri Kanun kapsamına alınmıştır.
• Komisyonun müracaatın ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve verilecek tazminat miktarının saptanmasında, gerekli gördüğü araştırmaları yapmaya veya üyelerden birine yaptırmaya ya da Cumhuriyet başsavcılıklarından bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmeye yetkili olduğu, ayrıca komisyonun giderlerinin, Bakanlık bütçesinden karşılanacağı düzenlenmiştir.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olanların Komisyona yapacağı müracaat bakımından müracaatın elektronik ortamda da yapılabilmesine imkân tanınmıştır.
• Kanun ile yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılacak müracaatın şekli ve süresi ayrıca koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
• Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla manevi tazminat istemleri bakımından;
a) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesinde inceleme süreci devam eden bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren,
b) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle düşme kararı verdiği bireysel başvuruların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten veya düşme kararının tebliğinden itibaren,
c) Anayasa Mahkemesinin incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle verdiği düşme kararı üzerine veya 10/10/2023 tarihinden itibaren doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların, bu Mahkemenin münhasıran iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması gerekçesine dayanan kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren, üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından inceleneceği hüküm altına alınmıştır.
• Komisyona, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki istemler bakımından 1.6.2024 tarihinden sonra müracaat edilebileceği düzenlenmiştir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda yapılan birtakım değişiklikler;
• Özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi yasağının istisnaları düzenlenmiştir.
• Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması düzenlemesi değiştirilmiştir.
• Kurulca verilen idari para cezalarına karşı, idare mahkemelerinde dava açılabileceği düzenlenmiştir.

TCMB Hissesinin Ortaklığın Giderilmesinde Satış Usulü

TCMB HİSSESİNİN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNDE SATIŞI
Bilindiği üzere kişiler kendi adlarına ve hesabına borsadan hisse senedi alıp yatırım yapabileceği gibi, Merkez Bankasının halka açık olan hisselerinde de alıp yatırım yapabilirler. Tabi durumda ortaklığın giderilmesi davalarında, hisse senedinde ortaklığın giderilmesine karar verildiğinde Satış Memurları tarafından belli usuller çerçevesinde satış işlemi yapılabilecektir.

Öncelikle Gelir İdaresi Başkanlığının İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Gelir Kanunları KDV - ÖTV Grup Müdürlüğünün E-39044742-130[İcra-Özelge] – 1396273 sayılı ve 05.12.2023 tarihli yazısına göre her hisse senedinde olduğu gibi TCMB hisse senetlerinin de KDV Kanunu'nun 17/4-g maddesi kapsamında KDV den muaf olduğu ortaya konulmuştur. Yani her hisse senedinde olduğu gibi Merkez Bankası hisse senetlerinde ortaklığın giderilmesi halinde KDV kanununca, bu hisse senedini ihaleden satın alan kişiye karşı KDV yükletilmeyecektir.

TCMB nin E-TCMB.16153928-169.01-3286 sayılı ve 23 Ağustos 2023 tarihli yazısına göre ise, bilinmesi gerekenlerin başında Merkez Bankası hisse senetlerinde kurucu olan ve kurucu olmayan ayrımının olmadığıdır. Bu durumu bizzat TCMB kendi görüş yazısında da ifade etmiştir. Yazımıza ek olarak da ekleyeceğimiz yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz.

Yine TCMB nin aynı tarih ve sayılı yazısında;
1 - Satın alanların Türk ticaret müessesesi, Türk vatandaşlığını haiz tüzel veya gerçek kişi olması gerektiği,
2 - Senedin satın alan üzerine devir işleminin yapılabilmesi için, satış işlemi sonucunda Satan (Memurluğunuz) ile satın alan arasında, örneği Bankamız tarafından hazırlanan beyanname ile yapılacak talep üzerine Bankamızca muvafakat verilmesi gerektiği,
3 - Bankamız muvafakati ile yapılacak devir işlemi için, Memurluğunuzca satış sonrası tahsil edilerek mirasçılara ödenecek paranın Veraset ve İntikal Vergisi ile ilişiği konusunda ilgili mevzuat uyarınca gerekli işlemin yapıldığının teyidine ihtiyaç duyulacağı,

Hususlarına dikkat edilerek ihalenin gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Merkez Bankasının hisse senetleri A B C D sınıflarına ayrılmış olup, bir hisse senedinin itibari değerinin 10 Kuruştur. İhale nominal değer üzerinden başlatılmalı ve ihaleye katılmak isteyen kişi senedin nominal değerinin %10 oranında teminat yatırarak ihaleye katılabilmektedir.

A sınıfı senetler hazineye aittir. B sınıfı senetler kamu bankalarına tahsis edilmiştir. C sınıfı senetler kamu bankası dışındaki bankalara tahsis edilmiştir. D sınıfı senetler ise Türk ticaret müessesesi, Türk vatandaşlığını haiz tüzel veya gerçek kişilere tahsis edilmesi gerektiği, TCMB kanununda da belirtilmiştir. Uygulamada ise genelde istisnalar saklı olmak kaydıyla, ortaklığın giderilmesi davalarında vatandaşlar nezdinde D sınıfı TCMB senetlerine rastlanabileceği gözetilmelidir.

Satış memurunun TCMB hisse satışını nasıl yapacağı konusunda gerek Vergi Dairelerinden gerek İcra İşleri Dairesi Başkanlığından gerek TCMB den görüş yazısı talep ederek çözüme ulaşma imkanları bulunmaktadır. Günümüzde ihaleler artık E – Satış portalından gerçekleştirilerek yapılmakta olduğundan aksi durum olmadıkça TCMB hisselerinin de E – Satış portalından gerçekleştirilmesi mümkündür.
Av. Fatih Emre CANSU
  • Yorum Yok
  • 28-03-2024, Saat: 14:03
  • FatihEmre
TCMB HİSSESİNİN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNDE SATIŞI
Bilindiği üzere kişiler kendi adlarına ve hesabına borsadan hisse senedi alıp yatırım yapabileceği gibi, Merkez Bankasının halka açık olan hisselerinde de alıp yatırım yapabilirler. Tabi durumda ortaklığın giderilmesi davalarında, hisse senedinde ortaklığın giderilmesine karar verildiğinde Satış Memurları tarafından belli usuller çerçevesinde satış işlemi yapılabilecektir.

Öncelikle Gelir İdaresi Başkanlığının İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Gelir Kanunları KDV - ÖTV Grup Müdürlüğünün E-39044742-130[İcra-Özelge] – 1396273 sayılı ve 05.12.2023 tarihli yazısına göre her hisse senedinde olduğu gibi TCMB hisse senetlerinin de KDV Kanunu'nun 17/4-g maddesi kapsamında KDV den muaf olduğu ortaya konulmuştur. Yani her hisse senedinde olduğu gibi Merkez Bankası hisse senetlerinde ortaklığın giderilmesi halinde KDV kanununca, bu hisse senedini ihaleden satın alan kişiye karşı KDV yükletilmeyecektir.

TCMB nin E-TCMB.16153928-169.01-3286 sayılı ve 23 Ağustos 2023 tarihli yazısına göre ise, bilinmesi gerekenlerin başında Merkez Bankası hisse senetlerinde kurucu olan ve kurucu olmayan ayrımının olmadığıdır. Bu durumu bizzat TCMB kendi görüş yazısında da ifade etmiştir. Yazımıza ek olarak da ekleyeceğimiz yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz.

Yine TCMB nin aynı tarih ve sayılı yazısında;
1 - Satın alanların Türk ticaret müessesesi, Türk vatandaşlığını haiz tüzel veya gerçek kişi olması gerektiği,
2 - Senedin satın alan üzerine devir işleminin yapılabilmesi için, satış işlemi sonucunda Satan (Memurluğunuz) ile satın alan arasında, örneği Bankamız tarafından hazırlanan beyanname ile yapılacak talep üzerine Bankamızca muvafakat verilmesi gerektiği,
3 - Bankamız muvafakati ile yapılacak devir işlemi için, Memurluğunuzca satış sonrası tahsil edilerek mirasçılara ödenecek paranın Veraset ve İntikal Vergisi ile ilişiği konusunda ilgili mevzuat uyarınca gerekli işlemin yapıldığının teyidine ihtiyaç duyulacağı,

Hususlarına dikkat edilerek ihalenin gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Merkez Bankasının hisse senetleri A B C D sınıflarına ayrılmış olup, bir hisse senedinin itibari değerinin 10 Kuruştur. İhale nominal değer üzerinden başlatılmalı ve ihaleye katılmak isteyen kişi senedin nominal değerinin %10 oranında teminat yatırarak ihaleye katılabilmektedir.

A sınıfı senetler hazineye aittir. B sınıfı senetler kamu bankalarına tahsis edilmiştir. C sınıfı senetler kamu bankası dışındaki bankalara tahsis edilmiştir. D sınıfı senetler ise Türk ticaret müessesesi, Türk vatandaşlığını haiz tüzel veya gerçek kişilere tahsis edilmesi gerektiği, TCMB kanununda da belirtilmiştir. Uygulamada ise genelde istisnalar saklı olmak kaydıyla, ortaklığın giderilmesi davalarında vatandaşlar nezdinde D sınıfı TCMB senetlerine rastlanabileceği gözetilmelidir.

Satış memurunun TCMB hisse satışını nasıl yapacağı konusunda gerek Vergi Dairelerinden gerek İcra İşleri Dairesi Başkanlığından gerek TCMB den görüş yazısı talep ederek çözüme ulaşma imkanları bulunmaktadır. Günümüzde ihaleler artık E – Satış portalından gerçekleştirilerek yapılmakta olduğundan aksi durum olmadıkça TCMB hisselerinin de E – Satış portalından gerçekleştirilmesi mümkündür.
Av. Fatih Emre CANSU

Arabuluculuk anlaşmazlık tutanağı-Rıza alınmaksızın taraf değişikliği-

Arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonra vefat eden davalının vefat ettiği tarih ile dava tarihi arasında kısa bir sürenin geçmiş olduğu, arabuluculuk görüşmeleri aşamasında davalının hayatta olduğu göz önünde bulundurulduğunda, HMK 124/4 maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde hâkimin karşı tarafın rızasını aramadan taraf değişikliği talebini kabul edebileceği-

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı … AŞ ile davalı U… A… - … Mühendislik arasında H.234 işaretli sözleşme kapsamında 380 kV'lak Van-Siirt, H.246 K. işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Sütlüce-Gelibolu-Unimar (Kuzey), H.270 işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Hilvan-Viranşehir, H.282 işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Osmanca-Ada hatlarına ait sözleşmeler imzalandığını, ancak sözleşmelerin davalı şirketin kusuru nedeniyle 4734 ve 4735 sayılı Kanunlar kapsamında ve sözleşmeleri uyarınca feshedildiğini, müvekkilinin teşekkülün eksik bırakılan işleri için davalı nam ve hesabına yeniden ihaleye çıkması sebebiyle uğradığı zararın … TL tutarında olduğunu, bu sebeplerle davanın kabulü ile davacı … AŞ'ın, davalının kusuru nedeniyle uğradığı … TL'nin davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden, cevap dilekçesi sunulmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı olarak gösterilen U… A… ‘ın dava tarihinden önce 16/10/2021 tarihinde vefat ettiği, ölü kişiye karşı dava açılamayacağı, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği, HMK 124/3 maddesinin uygulanabilmesi için bu durumun maddi hatadan kaynaklanması veya dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerektiği, davacının arabuluculuk görüşmelerinde davalı U… A…'ı taraf haline getirerek süreci yürüttüğü, basit bir araştırma ile … Mühendislik'in tüzel kişiliğinin bulunmadığı, tacir U… A…'ın ticari unvanı olduğunun anlaşılabileceği, bu nedenle HMK’nin 124. maddesindeki düzenlemenin somut olaya uygulanma olanağı bulunmadığı ve ölü kişiye karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle, davanın HMK 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince davalı yönünden taraf ehliyeti bulunmadığından usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının arabuluculuk görüşmelerinden önce değil sonra vefat ettiğini, arabuluculuk görüşmelerinde ya da haricen davalı vekili tarafından davalının vefat ettiğinin belirtilmediğini, arabuluculuk görüşmelerine vekilin katıldığını, bu sebeple HMK'nın 124/3 maddesinin uygulanmasının gerektiğini, dava dilekçesinin arabuluculuk kapsamında açıldığını belirterek, mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli gerekçeyle karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri temyiz nedeni olarak ileri sürmüştür.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arabuluculuk görüşmelerinden sonra dava tarihinden önce vefat eden davalı yönünden husumet ehliyetine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 124 ncü maddesinin dördüncü fıkrası, 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
3.1. HMK'nın 124 maddesi hükmü ile; “ (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme mevcuttur.
3.2.Her ne kadar ölmüş kişiye karşı dava açılamaz ise de; somut olayda davalının arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonra 16.10.2021 tarihinde vefat ettiği, davanın ise yaklaşık 2 ay sonra açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalının vefat ettiği tarih ile dava tarihi arasında kısa bir sürenin geçmiş olduğu, arabuluculuk görüşmeleri aşamasında davalının hayatta olduğu göz önünde bulundurulduğunda, HMK 124/4 maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilecektir.
3.3. Bu açıklamalar ışığında İlk derece Mahkemesince taraf teşkili sağlanarak davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ve yanılgılı gerekçeyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
I. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
6. HD 11.10.2023 T. E: 2022/2573, K: 3234
  • Yorum Yok
  • 19-03-2024, Saat: 01:15
  • DuraN
Arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonra vefat eden davalının vefat ettiği tarih ile dava tarihi arasında kısa bir sürenin geçmiş olduğu, arabuluculuk görüşmeleri aşamasında davalının hayatta olduğu göz önünde bulundurulduğunda, HMK 124/4 maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde hâkimin karşı tarafın rızasını aramadan taraf değişikliği talebini kabul edebileceği-

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı … AŞ ile davalı U… A… - … Mühendislik arasında H.234 işaretli sözleşme kapsamında 380 kV'lak Van-Siirt, H.246 K. işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Sütlüce-Gelibolu-Unimar (Kuzey), H.270 işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Hilvan-Viranşehir, H.282 işaretli sözleşme kapsamındaki 380 kV'luk Osmanca-Ada hatlarına ait sözleşmeler imzalandığını, ancak sözleşmelerin davalı şirketin kusuru nedeniyle 4734 ve 4735 sayılı Kanunlar kapsamında ve sözleşmeleri uyarınca feshedildiğini, müvekkilinin teşekkülün eksik bırakılan işleri için davalı nam ve hesabına yeniden ihaleye çıkması sebebiyle uğradığı zararın … TL tutarında olduğunu, bu sebeplerle davanın kabulü ile davacı … AŞ'ın, davalının kusuru nedeniyle uğradığı … TL'nin davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden, cevap dilekçesi sunulmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı olarak gösterilen U… A… ‘ın dava tarihinden önce 16/10/2021 tarihinde vefat ettiği, ölü kişiye karşı dava açılamayacağı, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği, HMK 124/3 maddesinin uygulanabilmesi için bu durumun maddi hatadan kaynaklanması veya dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerektiği, davacının arabuluculuk görüşmelerinde davalı U… A…'ı taraf haline getirerek süreci yürüttüğü, basit bir araştırma ile … Mühendislik'in tüzel kişiliğinin bulunmadığı, tacir U… A…'ın ticari unvanı olduğunun anlaşılabileceği, bu nedenle HMK’nin 124. maddesindeki düzenlemenin somut olaya uygulanma olanağı bulunmadığı ve ölü kişiye karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle, davanın HMK 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince davalı yönünden taraf ehliyeti bulunmadığından usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının arabuluculuk görüşmelerinden önce değil sonra vefat ettiğini, arabuluculuk görüşmelerinde ya da haricen davalı vekili tarafından davalının vefat ettiğinin belirtilmediğini, arabuluculuk görüşmelerine vekilin katıldığını, bu sebeple HMK'nın 124/3 maddesinin uygulanmasının gerektiğini, dava dilekçesinin arabuluculuk kapsamında açıldığını belirterek, mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli gerekçeyle karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri temyiz nedeni olarak ileri sürmüştür.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arabuluculuk görüşmelerinden sonra dava tarihinden önce vefat eden davalı yönünden husumet ehliyetine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 124 ncü maddesinin dördüncü fıkrası, 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
3.1. HMK'nın 124 maddesi hükmü ile; “ (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. (4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme mevcuttur.
3.2.Her ne kadar ölmüş kişiye karşı dava açılamaz ise de; somut olayda davalının arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonra 16.10.2021 tarihinde vefat ettiği, davanın ise yaklaşık 2 ay sonra açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalının vefat ettiği tarih ile dava tarihi arasında kısa bir sürenin geçmiş olduğu, arabuluculuk görüşmeleri aşamasında davalının hayatta olduğu göz önünde bulundurulduğunda, HMK 124/4 maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilecektir.
3.3. Bu açıklamalar ışığında İlk derece Mahkemesince taraf teşkili sağlanarak davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ve yanılgılı gerekçeyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
I. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
6. HD 11.10.2023 T. E: 2022/2573, K: 3234

Mülkiyet karinesi-İstihkak iddiası-Üçüncü kişiye yapılan haciz-İspat külfeti-

Haczin davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, ödeme emrinin borçluya bu adreste tebliğ edilmediği, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı adreste faaliyet göstermediği, üçüncü kişi şirketin borcun doğum tarihinden önce faaliyete geçtiği, kurucu ortakları arasında yer alan bir kişi, aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarındansa da, borcun doğumundan önce davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrıldığı, üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu, üçüncü kişi tarafından sunulan faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı şirketlerin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğü uyuşmazlıkta, haciz mahallinde borçlu şirkete ait bulunan belgelerin anılan ortağın üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olduğu ve bu nedenle haciz mahallinde belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmadığı ve şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunmasının da tek başına organik bağ için yeterli olmadığı- Mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı ve mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerektiği- Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanlarının, karinenin aksini ispat için yeterli olmadığı- "İspat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak TBK 133/2 gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki istihkak iddiası davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. 
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP  
Davacı- üçüncü kişi vekili dava dilekçesinde; davalı alacaklının davalı borçlu M. ....... İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine ihtiyati haciz kararı alarak Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında 28.08.2016 keşide tarihli çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlattığını, müvekkili üçüncü kişi şirketin “K. Mh. K. Cd. No:.. K../Bursa” adresinde davalı borçlu şirketle organik bağı olduğu iddiasıyla (15.09.2015 tarihli haciz işlemiyle) 12 adet jakarlı dokuma tezgahının haczedildiğini, ihtiyati haciz baskısı nedeniyle müvekkili tarafından ihtiyati haciz miktarı olan 150.000,00 TL’nin dosyaya ödenmesine rağmen tekrar ihtiyati haciz miktarı kadar menkul haczi yapılmasının usulsüz olduğunu, müvekkili şirketin borçlu şirketle 2013 yılında yapılan mal satımları dışında bağlantısının bulunmadığını, haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmadığı gibi borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adres de olmadığını, haciz esnasında borçlu şirketin adreste bulunmadığını, haczedilen malların üçüncü kişi şirketin elinde olup mülkiyet karinesinin üçüncü kişi yararına olduğunu, davalı alacaklının işyerinde bulduğu belgelerin borçlu şirket ile müvekkili şirket arasında mal alışverişini gösteren 2013 tarihli sevk fişleri, kumaş çeki listesi ve cari hesap bilgilerine ilişkin olup bu belgelerin mülkiyet karinesini ispata elverişli olmadığını, bu belgelerin borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M. Y.’nun aynı zamanda müvekkili şirketin de ortağı olduğu dönemlere ilişkin olduğunu, borçlu şirketin müvekkili şirkette bir hissesi veya ortaklığının bulunmadığını, müvekkili şirketin Suriye uyruklu İ. K., A. B., A. K. ile Türk uyruklu M. Y. tarafından 21.02.2013 tarihinde eşit hisselerle Bursa’da kurulduğunu, ancak şirketin faaliyete geçmesinden sonra M. Y.’ nin ortağı olduğu diğer şirketler aracılığıyla piyasaya çok miktarda borçlandığı ve alacaklılarını şirkete yönlendirdiği anlaşılınca şirketteki hissesinin diğer üç ortak tarafından satın alınıp düzenlenen hisse devri sözleşmesi ile birlikte 15.12.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilan edilerek şirket ortaklığına ve yetkisine son verildiğini, bu tarihten sonra müvekkil şirketin M. Y. ile hiçbir alışverişinin olmadığını ve bağlantısının da kalmadığını, haciz sırasında bulunan belgeler borcun doğumundan çok önceki tarihlere ilişkin olduğundan organik bağlantı ve muvazaadan da söz edilemeyeceğini, haciz yapılan adrese ilişkin 20.02.2013 tarihli vergi kaydı ve 08.03.2013, 11.03.2013 ile 05.06.2013 tarihli 12 adet dokuma tezgahına ait faturaların haczedilen malların müvekkili şirkete ait olduğunu kanıtladığını ileri sürerek müvekkili şirketin işyeri adresinde haczedilen 12 adet dokuma tezgahının mülkiyetinin müvekkil şirkete ait olduğunun tespiti ve davalı alacaklının haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkil şirkete ait olduğunu bildiği hâlde kötüniyetli olarak haciz talep etmesi nedeniyle haczedilen malların değerinin % 15'i oranında tazminatın davalı alacaklıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 
II. CEVAP
1. Davalı-alacaklı vekili cevap dilekçesinde; haciz mahallinde borçlu şirkete ait kumaş çeki listesi, sevk irasliyesi, sevk fişleri, kumaş çeki listesi, cari hesap ekstresi ve dava dışı takibin diğer borçlusu D.M.A. Makine İplik Tekstil İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş.' ye ait kartvizit gibi evrak bulunduğunu, ihtiyati haciz miktarı olan 50.000 USD/150.000,00 TL’nin üçüncü kişi şirket tarafından icra dosyasına depo edildiğini, istihkak yargılamasının dosyaya yatırılan bedel üzerinden devam edeceğini, ihtiyati haciz miktarını aşan kısım yönünden ise geçerli bir haciz işleminden söz edilemeyeceğini, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında alacaklılardan mal kaçırma konusunda muvazaa ve işbirliği bulunduğunu, organik bağ mevcut olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin ortağının M. Y. olduğunu, şirket ortaklarının aynı olması ve aynı sektörde faaliyet göstermesi hâlinde şirket ortakları arasında organik bağ bulunduğunun ve bunlar arasındaki işlemlerin alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler olarak kabul edileceğinin Yargıtayın istikrarlı görüşleri ile sabit olduğunu, borçlu şirket yetkilisi M. Y. ile davacı üçüncü şirket yetkilisi olan İ. K.’nin Suriye uyruklu olup aralarında akrabalık bağı olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı iş kolunda faaliyet gösterdiğini, bir işyerinde birden fazla firmanın faaliyet göstermesinin mümkün olduğunu, Yargıtayın aynı işyerinde birden fazla firmanın faaliyette bulunması hâlinde haciz mahallinde üçüncü kişinin vergi levhası ibraz etmesinin bu işyerinin üçüncü kişiye ait olduğunu kanıtlamayacağı, borçlu şirketin ticaret sicil kaydındaki adresinin haciz uygulanan adres olmasa bile evrak araştırması neticesinde borçluya ait evrak bulunduğundan borçlu şirketin faaliyetlerini haciz uygulanan adreste gerçekleştirdiğinin anlaşıldığını, takip dayanağı çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olduğunu, ticari hayatta çeklerin ileri tarihli düzenlendiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin ve borcun doğum tarihinin tayini açısından çekteki keşide tarihinin değil taraflar arasındaki ticari ilişkinin başlangıç tarihinin esas alınması gerektiğini, borcunun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olduğunun tespiti için borçlu şirketlerin ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur. 
 2. Davalı-borçlu; usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmediği gibi yazılı beyanda da bulunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 30.01.2018 tarihli ve 2015/688 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararı ile; davacı şirketin kurucu ortak ve şirket müdürü görevini yürüten M. Y.'nin ve borçlu şirketin davacı şirketle ilişkisinin 04.12.2014 tarihine kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sona erdiği, dosya kapsamında bu durumun aksini ispat edecek delil bulunmadığı, M. Y.'nin 04.12.2014 tarihinde hisselerini diğer ortaklara devrederek müdürlük görevinden ayrıldığı, buna ilişkin ilanın Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı, bu tarih itibari ile borçlu şirket ile ilişkisinin sona erdiği, haciz yapılan adresin borçlu şirkete ait olmadığı, dosyaya celbedilen .......... Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.' ne ait faturalar incelendiğinde faturalarda yazan seri numaralarının haczedilen makinelerin seri numaraları ile örtüştüğü, menkullere ilişkin faturalara göre menkullerin alımlarının borcun doğumundan önceki bir tarihe rastladığı, hâli hazırda borçlu şirket ortağı ve müdürü olan M.Y.' nindavacı şirketteki hisselerini devrederek ortaklıktan ve müdürlükten ayrıldığı, bu durum karşısında davacı şirket ile davalı borçlu şirket arasında organik bağ olduğunun yasal delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile haczin kaldırılmasına, şartları bulunmadığından davalı alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2018/1939 Karar sayılı kararı ile; dava konusu haciz işleminin gerçekleştirildiği adresin ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlu şirketin ticari siciline kayıtlı adresi olmayıp, davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olduğu, ancak haciz mahallinde borçlu şirkete ait bir çok evrak tespit edildiği, davalı borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.' nin 21.02.2013 tarihinde ticari faaliyete başlayan davacı üçüncü kişi şirketin kurucu ortağı olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirketin faaliyet konularının benzer olduğu, davalı borçlu şirket tarafından davacı üçüncü kişi şirkete yüksek miktarda emtia satışı yapılmış olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 280 inci maddesinde düzenlenen yasal karinenin de davalı alacaklı lehine olduğu, İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporlarında dava konusu menkullerin ibraz edilen faturalardaki menkuller ile uyumlu olduğu ve faturaların ticari defterlere işlenerek gerekli tasdik işlemlerinin yapıldığı belirtilmiş ise de, 05.09.2016 tarihli bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu menkullere ilişkin ibraz edilen faturaların bazılarında makinelerin seri numaralarının sonradan elle doldurulduğunun anlaşıldığı, bahsi geçen bu işlemlerin takibe konu çekin keşide tarihinden önce gerçekleştiği görünse de günlük ticari hayatta ileri tarihli çek düzenlenmesinin çok sık rastlanan bir durum olduğu, borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.' nin bu görevi sırasında davacı üçüncü kişi şirketin de kurucu ortağı olması ve yukarıdaki işlemlerin gerçekleştirilmesinden sonra davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek yalnızca borçlu şirketin ortak ve yetkilisi olmaya devam etmesi, muhafazanın önlenmesi için mahcuz bedellerinin dosyaya ihtirazi kayıtla yatırılmış olması işlemleri birlikte değerlendirildiğinde bahsi geçen işlemlerin perdeleme iradesinin yansıması olarak borçlu şirketin ticari faaliyetlerinin davacı üçüncü kişi şirket üzerinden sürdürülmesi niteliğinde olduğu, bu itibarla haczolunan menkullerin borçlu ile davacı üçüncü kişinin birlikte ellerinde bulundurduklarının kabulü gerektiği, yasal mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısı ile alacaklı yararına olup yasal karinenin aksinin davacı üçüncü kişi tarafından somut ve inandırıcı deliller ile ispat edilmediği, takibin talikine karar verilmiş olması karşısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 97 nci maddesinin on üçüncü fıkrası uyarınca davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi için gerekli yasal şartların oluştuğu gerekçesiyle davalı alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle istihkak davasının reddine, yasal şartları oluştuğundan dava konusu menkullerin değerinin %20'si oranında tazminatın davacıdan alınarak davalı alacaklıya verilmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ 
A. Bozma Kararı 
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
 “…Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir. 
Dava konusu haciz, borçlu şirkete ödeme emri tebliğ edilen adreste yapılmadığı gibi borçlu haciz adresinde faaliyet göstermemiş, üçüncü kişinin ticaret sicilde kayıtlı adresinde haciz yapılmıştır. Her ne kadar haciz mahallinde borçlu şirkete ait belgeler bulunmuş ise de, anılan belgeler güncel olmadığı gibi bulunan belgelerin bir kısmı borçlu şirket ortağı olan M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olup defter kayıtları ile de doğrulanan borçlu ile üçüncü kişi şirket arasındaki ticari ilişki nedeni ile de belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğunun kabulü gerekmiştir. Öte yandan, üçüncü kişi şirket borcun doğumundan önceki bir tarihte 21.02.2013 tarihinde faaliyete başladığı gibi borçlu şirket kurucu ortaklarından biri olan M. Y.  04.12.2014 tarihinde borcun doğumundan önce ortaklıktan ayrılmıştır. Borçlu ve üçüncü kişi şirket arasında borcun doğum tarihi itibari ile organik bağ bulunmamakta olup borçlu ile üçüncü kişi şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli görülmemiştir. Buna göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup, davanın İİK'nin mad. 96 gereğince üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defter ve dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ile tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir. 
O halde, bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, istinaf başvurusunun esastan reddi yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. 
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı üçüncü kişi vekili; haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmayıp üçüncü kişi şirketin ticaret sicilindeki kayıtlı adresi olduğunu, haciz esnasında borçlunun mahalde bulunmadığı gibi takip talebinde de bu adrese yer verilmediğini, borçlu şirket ile üçüncü kişi şirketin farklı tüzel kişilikler olduğunu, borçlu şirketin yetkilisi olan M. Y.’nin davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini 24.10.2014 tarihli genel kurul kararıyla devrederek hisse bedellerini aldığını ve üçüncü kişi şirketle bağlantısının kalmadığını, takip konusu çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olup borcun doğumundan çok önce olduğunu, hacze dayanak yapılan belgelerin 2013 yılına ait olup borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında mal alışverişini gösteren belgeler olduğunu, borcun doğumundan üç yıl önce iplik ticareti yapan borçlu şirketin, ortağı olduğu seccade imalatı yapan üçüncü kişi şirketle yaptığı iplik alışverişinin hayatın olağan akışına uygun normal bir davranış olarak değerlendirilmesi gerektiğini, haciz mahallinde tespit edilen evrakın üçüncü kişi şirketin borçlu şirket ile mal alışverişini belgelemekte olup, bu tür belgelerin mülkiyet karinesinin aksini ispata elverişli belgeler olarak kabul edilemeyeceğini, haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkiline ait olduğunun dosyada bulunan 05.05.2017 tarihli ve 12.12.2017 tarihli ek bilirkişi raporları ile kesin olarak ispatlandığını, Bölge Adliye Mahkemesince yasal şartlar olmadığı hâlde haczedilen malların değerinin % 20'si oranında tazminata hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mülkiyet karinesinin davacı üçüncü kişi yararına mı yoksa borçlu dolayısı ile alacaklı yararına mı olduğu, ispat yükünün hangi tarafta bulunduğu, buradan varılacak sonuca göre mülkiyet karinesinin aksinin ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı Kanun'un 96, 97/a ve 99 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal kavramların irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. 
2. Haciz cebri icra organı tarafından yapılan devlete ilişkin bir hakimiyet tasarrufu olup, icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için, bu yolda istemde bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara, icra memuru tarafından hukuken el konulmasıdır. Kural olarak haciz işleminin tamamlanması için mala fiilen el konularak malın borçlunun tasarruf sahasına çıkarılması da gerekmemektedir. Borçlu elinde haczedilen bir malda, üçüncü kişi tarafından kendi lehine veya borçlu tarafından üçüncü kişi lehine hak iddia edilmesi üzerine, mahcuz malı hacizden kurtarmak amacıyla üçüncü kişinin alacaklıya karşı açtığı dava "istihkak davası" (2004 sayılı Kanun md. 96, 97/6); elinde haczedilen bir malda hak iddia eden üçüncü kişiye karşı alacaklının, haczin kalkmasını önlemek için açtığı dava ise" istihkak iddiasının reddi davası" (2004 sayılı Kanun md. 99) olarak tanımlanmaktadır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s.543; Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara, 2015, s.3).
3. İstihkak davasının menfaatler dengesine en uygun bir şekilde sonuçlandırılabilmesi, bu davada uygulanacak ispat kurallarına bağlıdır. Alacaklı, istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişkilere yabancıdır, alacaklı dış görünüşüne bakarak borçluya kredi açmıştır (borç vermiştir). Bu nedenle, istihkak davasında alacaklı ispat bakımından korunmazsa, alacaklının borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hileli anlaşmaları ispat etmesi çok güç olur ve üçüncü kişinin haklı menfaatlerini korumak için kabul edilmiş olan istihkak davası, kötüniyetli borçlular tarafından alacaklılardan mal kaçırmak için bir araç olarak kullanılır (Kuru, s.560).
4. 2004 sayılı Kanun borçlunun gerçek alacaklılarını korumak için istihkak davası hakkında bazı özel ispat hükümleri öngörmüştür. Malın yalnız üçüncü kişinin elinde bulunması, borçlunun elinde bulunması, borçlu ile üçüncü kişinin malı birlikte elinde bulundurmaları farklı hükümlere tâbi tutulmuş, anılan düzenlemeler uyarınca alacaklı ve üçüncü kişiler yararına bazı yasal karineler öngörülmüştür. Bu yasal karinelerin aksini savunan tarafa ispat külfeti yüklenmiştir.
5. 2004 sayılı Kanun'un 97/a maddesinin birinci fıkrasında borçlu dolayısıyla alacaklı yararına öngörülen yasal karineler borçlu ile üçüncü kişilerin anlaşmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırmalarının engellenmesi amaçlanmıştır. Bu maddenin ilk iki cümlesindeki alacaklı yararına öngörülen bu yasal karinenin aksini ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Bu maddeye dayanarak dava açan üçüncü kişi üzerine düşen ispat yükünü yerine getirirken, malı hangi hukuki sebebe dayanarak kazandığını, eğer satın alma nedenine dayanmışsa, satın aldığı tarihte malı satın alabilecek ekonomik güce sahip olduğunu, malın ne sebeple borçlu elinde bulunduğunu ispat etmek zorundadır. Yasal karinenin aksi tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Ancak davacı üçüncü kişinin karinenin aksini ispat için icra mahkemesine sunduğu kanıtlar inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak nitelikte olmalıdır (Ali Güneren, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2008, s. 653). Davalı alacaklı yararına mülkiyet karinesinden söz edebilmek için haciz uygulanan adresin borçlu ile ilişkisinin kesin bir biçimde saptanması gerekmektedir.
6. Taşınır mal, yalnız üçüncü kişi elinde haczedilmişse, kural olarak dava açma ve dolayısıyla ispat yükü 2004 sayılı Kanun'un 99 uncu maddesi uyarınca alacaklıya düşer. Bu maddenin uygulanabilmesi için malların yalnızca üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olması gerekmektedir. Mal borçlunun elinde ya da borçlu ile üçüncü kişinin müştereken elinde bulunduğu hâldeyken haczedilmişse, 2004 sayılı Kanun'un 99 uncu maddesi değil, 96 ve 97 nci maddeleri uygulanır. Hemen belirtmek gerekir ki, istihkak davası 99 uncu madde hükmüne dayalı olarak üçüncü kişi tarafından açılırsa ispat külfeti yer değiştirmez. Bu durumda da davalı alacaklı, malın borçlu elinde haczedildiğini, borçluya ait olduğunu ispatlamalıdır.
7. İstihkak davasında davacı, 2004 sayılı Kanun'un 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin aksini her türlü delille ispatlayabilir. Aynı Kanun'un 97 nci maddesine göre istihkak davasına basit yargılama usulüne göre bakılır ve icra mahkemesi istihkak davası hakkındaki incelemesini mutlaka duruşmalı olarak yapar. Hâkim tarafların gösterecekleri bütün delilleri serbestçe takdir eder.
 8. Bu genel açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde; Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında alacaklı .......Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından 14.09.2015 tarihli ihtiyati haciz kararına ve 28.08.2015 keşide tarihli çeke dayalı olarak borçlular M. F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. ve D.M.A. M. İplik Teks. İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine 15.09.2015 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmıştır. 
9. Borçlu M.F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti.nin takip talebi ve ödeme emrinde gösterilen “G... Organize Sanayi Bölgesi ......Cad. No:... D:2 G../Bursa” adresine tebliğe çıkarılmış (bilgi amaçlı PTT sorguya göre) "muhatap adresi değişmiş/yeni adresi bulunamadı" şerhi ile 16.09.2015 tarihinde iade edilmiştir. Ticaret sicil müdürlüğünden bildirilen adresin aynı adres olması sebebiyle bu adrese çıkarılan ödeme emri 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun (7201 sayılı Kanun) 35 inci maddesine göre 19.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Alacaklı vekilinin talebi üzerine M. F. İ. Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine 15.09.2015 tarihinde “K. Mh. K. yolu Cd. No:...” adresinde haciz işlemi yapılarak dava konusu menkuller haczedilmiştir.

10. Davacı üçüncü kişinin haczedilen menkullerle ilgili istihkak iddiasında bulunması üzerine icra müdürlüğünce 2004 sayılı Kanun'un 97 nci maddesi uyarınca takibin devamı veya taliki konusunda bir karar verilmek üzere dosya icra mahkemesine sunulmuştur. Bursa 6. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/645 Esas, 2015/552 Karar sayılı kararı ile "Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 takip sayılı dosyasında talik veya devam ile ilgili talebin yapılan haczin bu talep için teminat olarak kabulü ile takip dosyasında haczedilen menkuller yönünden takibin talikine, iş bu ilamın icra dairesince üçüncü Kişi A...... Tekstil Ltd. Şti.'ye tebliğinden itibaren 7 gün içinde istihkak davası açmakta muhtariyetine," karar verilmiş, davacı üçüncü kişi vekilince eldeki dava açılmıştır.
11. Dava konusu haciz işlemi davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapılmış olup, borçluya bu adreste ödeme emri tebliğ edilmemiştir. Ticaret sicil kayıtlarına göre davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirket aynı adreste faaliyet göstermemiştir. Davacı üçüncü kişi şirket borcun doğum tarihinden önce 21.02.2013 tarihinde faaliyete geçmiş olup, kurucu ortakları arasında yer alan M. Y. aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarından biri ise de, M. Y. borcun doğumundan önce 15.12.2014 tarihinde davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrılmıştır. İcra mahkemesince alınan 05.09.2016 tarihli ek bilirkişi raporunda M.Y.' nindavacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu belirtilmiştir.
12. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporlarının incelenmesinde davacı üçüncü kişi tarafından sunulan T. M. San. ve Tic. Ltd. Şti.' ye ait 05.06.2013 tarihli fatura ile I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.' ye ait 08.03.2013 ve 11.03.2013 tarihli faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı T. M.. San. ve Tic. Ltd. Şti. İle I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.nin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğünün belirtildiği görülmektedir.
 
13. Haciz mahallinde borçlu şirkete ait belge bulunmuş ise de, bu belgelerin bir kısmı M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme aittir. Bilirkişi tarafından incelenen usulüne uygun tutulan ticari defterlere göre davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında ticari ilişkinin bulunduğu anlaşılmakta olup haciz mahallinde belge bulunması hayatın olağan akışına uygundur. Dolayısıyla davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmamaktadır. Şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli değildir.
14. Şu hâle göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir. 
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ispat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak 6098 sayılı Kanun'un 133 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. 
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Dava, üçüncü kişinin açtığı istihkak davasıdır. 
Somut olayda, hacizli mal üçüncü kişinin elinde haczedildiğinden, İİK’nın 97 nci md. göre mülkiyet karinesi alacaklı yararına olmayıp, borçlu/üçüncü kişi yararınadır. Bu nedenle ispat külfeti alacaklıdadır. Dairenin bu görüşüne katılmakla birlikte; e BK 114, TBK’nın 133/2 nci maddesi gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının getirdiği delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Dairenin, çekin keşide tarihini, borcun doğum tarihi olarak kabulüne dayalı değerlendirilmelerine katılmıyoruz. 
Zira, alacaklı yargılama boyunca verdiği tüm dilekçelerinde takibe konulan çekin borçlu tarafından keşide edilerek dava dışı D.M.A. A.Ş.ne verildiğini, D.M.A. A.Ş.' nin de ticari ilişki gereği çeki cirolayarak bu davanın alacaklısı Y. Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti.ne verdiğini, borcun doğum tarihinin bu suratle tespiti gerektiğini savunmuştur. Her ne kadar icra mahkemelerinin verdikleri kararlar dar yetkili mahkeme olmaları nedeniyle kesin hüküm oluşturmuyor ise de İİK'nın 97/11.,'inci maddesi gereğince istihkak davaları bundan müstesna olup verilen karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturacağından, değişik bozma yapılarak çekin verilme sebebini oluşturan temel borç ilişkisinin doğum tarihi belirlenerek alacaklı ile borçlu arasında organik bağ bulunup bulunmadığının ve bu konudaki delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiğine yönelik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, Sayın Çoğunluğun Özel Daire bozması yönündeki bozma kararına katılmıyoruz.
HGK. 11.10.2023 T. E: 2022/8-625, K: 914
Haczin davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, ödeme emrinin borçluya bu adreste tebliğ edilmediği, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı adreste faaliyet göstermediği, üçüncü kişi şirketin borcun doğum tarihinden önce faaliyete geçtiği, kurucu ortakları arasında yer alan bir kişi, aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarındansa da, borcun doğumundan önce davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrıldığı, üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu, üçüncü kişi tarafından sunulan faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı şirketlerin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğü uyuşmazlıkta, haciz mahallinde borçlu şirkete ait bulunan belgelerin anılan ortağın üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olduğu ve bu nedenle haciz mahallinde belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmadığı ve şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunmasının da tek başına organik bağ için yeterli olmadığı- Mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı ve mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerektiği- Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanlarının, karinenin aksini ispat için yeterli olmadığı- "İspat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak TBK 133/2 gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki istihkak iddiası davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. 
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP  
Davacı- üçüncü kişi vekili dava dilekçesinde; davalı alacaklının davalı borçlu M. ....... İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine ihtiyati haciz kararı alarak Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında 28.08.2016 keşide tarihli çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlattığını, müvekkili üçüncü kişi şirketin “K. Mh. K. Cd. No:.. K../Bursa” adresinde davalı borçlu şirketle organik bağı olduğu iddiasıyla (15.09.2015 tarihli haciz işlemiyle) 12 adet jakarlı dokuma tezgahının haczedildiğini, ihtiyati haciz baskısı nedeniyle müvekkili tarafından ihtiyati haciz miktarı olan 150.000,00 TL’nin dosyaya ödenmesine rağmen tekrar ihtiyati haciz miktarı kadar menkul haczi yapılmasının usulsüz olduğunu, müvekkili şirketin borçlu şirketle 2013 yılında yapılan mal satımları dışında bağlantısının bulunmadığını, haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmadığı gibi borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adres de olmadığını, haciz esnasında borçlu şirketin adreste bulunmadığını, haczedilen malların üçüncü kişi şirketin elinde olup mülkiyet karinesinin üçüncü kişi yararına olduğunu, davalı alacaklının işyerinde bulduğu belgelerin borçlu şirket ile müvekkili şirket arasında mal alışverişini gösteren 2013 tarihli sevk fişleri, kumaş çeki listesi ve cari hesap bilgilerine ilişkin olup bu belgelerin mülkiyet karinesini ispata elverişli olmadığını, bu belgelerin borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M. Y.’nun aynı zamanda müvekkili şirketin de ortağı olduğu dönemlere ilişkin olduğunu, borçlu şirketin müvekkili şirkette bir hissesi veya ortaklığının bulunmadığını, müvekkili şirketin Suriye uyruklu İ. K., A. B., A. K. ile Türk uyruklu M. Y. tarafından 21.02.2013 tarihinde eşit hisselerle Bursa’da kurulduğunu, ancak şirketin faaliyete geçmesinden sonra M. Y.’ nin ortağı olduğu diğer şirketler aracılığıyla piyasaya çok miktarda borçlandığı ve alacaklılarını şirkete yönlendirdiği anlaşılınca şirketteki hissesinin diğer üç ortak tarafından satın alınıp düzenlenen hisse devri sözleşmesi ile birlikte 15.12.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilan edilerek şirket ortaklığına ve yetkisine son verildiğini, bu tarihten sonra müvekkil şirketin M. Y. ile hiçbir alışverişinin olmadığını ve bağlantısının da kalmadığını, haciz sırasında bulunan belgeler borcun doğumundan çok önceki tarihlere ilişkin olduğundan organik bağlantı ve muvazaadan da söz edilemeyeceğini, haciz yapılan adrese ilişkin 20.02.2013 tarihli vergi kaydı ve 08.03.2013, 11.03.2013 ile 05.06.2013 tarihli 12 adet dokuma tezgahına ait faturaların haczedilen malların müvekkili şirkete ait olduğunu kanıtladığını ileri sürerek müvekkili şirketin işyeri adresinde haczedilen 12 adet dokuma tezgahının mülkiyetinin müvekkil şirkete ait olduğunun tespiti ve davalı alacaklının haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkil şirkete ait olduğunu bildiği hâlde kötüniyetli olarak haciz talep etmesi nedeniyle haczedilen malların değerinin % 15'i oranında tazminatın davalı alacaklıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 
II. CEVAP
1. Davalı-alacaklı vekili cevap dilekçesinde; haciz mahallinde borçlu şirkete ait kumaş çeki listesi, sevk irasliyesi, sevk fişleri, kumaş çeki listesi, cari hesap ekstresi ve dava dışı takibin diğer borçlusu D.M.A. Makine İplik Tekstil İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş.' ye ait kartvizit gibi evrak bulunduğunu, ihtiyati haciz miktarı olan 50.000 USD/150.000,00 TL’nin üçüncü kişi şirket tarafından icra dosyasına depo edildiğini, istihkak yargılamasının dosyaya yatırılan bedel üzerinden devam edeceğini, ihtiyati haciz miktarını aşan kısım yönünden ise geçerli bir haciz işleminden söz edilemeyeceğini, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında alacaklılardan mal kaçırma konusunda muvazaa ve işbirliği bulunduğunu, organik bağ mevcut olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin ortağının M. Y. olduğunu, şirket ortaklarının aynı olması ve aynı sektörde faaliyet göstermesi hâlinde şirket ortakları arasında organik bağ bulunduğunun ve bunlar arasındaki işlemlerin alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler olarak kabul edileceğinin Yargıtayın istikrarlı görüşleri ile sabit olduğunu, borçlu şirket yetkilisi M. Y. ile davacı üçüncü şirket yetkilisi olan İ. K.’nin Suriye uyruklu olup aralarında akrabalık bağı olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı iş kolunda faaliyet gösterdiğini, bir işyerinde birden fazla firmanın faaliyet göstermesinin mümkün olduğunu, Yargıtayın aynı işyerinde birden fazla firmanın faaliyette bulunması hâlinde haciz mahallinde üçüncü kişinin vergi levhası ibraz etmesinin bu işyerinin üçüncü kişiye ait olduğunu kanıtlamayacağı, borçlu şirketin ticaret sicil kaydındaki adresinin haciz uygulanan adres olmasa bile evrak araştırması neticesinde borçluya ait evrak bulunduğundan borçlu şirketin faaliyetlerini haciz uygulanan adreste gerçekleştirdiğinin anlaşıldığını, takip dayanağı çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olduğunu, ticari hayatta çeklerin ileri tarihli düzenlendiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin ve borcun doğum tarihinin tayini açısından çekteki keşide tarihinin değil taraflar arasındaki ticari ilişkinin başlangıç tarihinin esas alınması gerektiğini, borcunun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olduğunun tespiti için borçlu şirketlerin ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur. 
 2. Davalı-borçlu; usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmediği gibi yazılı beyanda da bulunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 30.01.2018 tarihli ve 2015/688 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararı ile; davacı şirketin kurucu ortak ve şirket müdürü görevini yürüten M. Y.'nin ve borçlu şirketin davacı şirketle ilişkisinin 04.12.2014 tarihine kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sona erdiği, dosya kapsamında bu durumun aksini ispat edecek delil bulunmadığı, M. Y.'nin 04.12.2014 tarihinde hisselerini diğer ortaklara devrederek müdürlük görevinden ayrıldığı, buna ilişkin ilanın Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı, bu tarih itibari ile borçlu şirket ile ilişkisinin sona erdiği, haciz yapılan adresin borçlu şirkete ait olmadığı, dosyaya celbedilen .......... Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.' ne ait faturalar incelendiğinde faturalarda yazan seri numaralarının haczedilen makinelerin seri numaraları ile örtüştüğü, menkullere ilişkin faturalara göre menkullerin alımlarının borcun doğumundan önceki bir tarihe rastladığı, hâli hazırda borçlu şirket ortağı ve müdürü olan M.Y.' nindavacı şirketteki hisselerini devrederek ortaklıktan ve müdürlükten ayrıldığı, bu durum karşısında davacı şirket ile davalı borçlu şirket arasında organik bağ olduğunun yasal delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile haczin kaldırılmasına, şartları bulunmadığından davalı alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2018/1939 Karar sayılı kararı ile; dava konusu haciz işleminin gerçekleştirildiği adresin ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlu şirketin ticari siciline kayıtlı adresi olmayıp, davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olduğu, ancak haciz mahallinde borçlu şirkete ait bir çok evrak tespit edildiği, davalı borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.' nin 21.02.2013 tarihinde ticari faaliyete başlayan davacı üçüncü kişi şirketin kurucu ortağı olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirketin faaliyet konularının benzer olduğu, davalı borçlu şirket tarafından davacı üçüncü kişi şirkete yüksek miktarda emtia satışı yapılmış olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 280 inci maddesinde düzenlenen yasal karinenin de davalı alacaklı lehine olduğu, İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporlarında dava konusu menkullerin ibraz edilen faturalardaki menkuller ile uyumlu olduğu ve faturaların ticari defterlere işlenerek gerekli tasdik işlemlerinin yapıldığı belirtilmiş ise de, 05.09.2016 tarihli bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu menkullere ilişkin ibraz edilen faturaların bazılarında makinelerin seri numaralarının sonradan elle doldurulduğunun anlaşıldığı, bahsi geçen bu işlemlerin takibe konu çekin keşide tarihinden önce gerçekleştiği görünse de günlük ticari hayatta ileri tarihli çek düzenlenmesinin çok sık rastlanan bir durum olduğu, borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.' nin bu görevi sırasında davacı üçüncü kişi şirketin de kurucu ortağı olması ve yukarıdaki işlemlerin gerçekleştirilmesinden sonra davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek yalnızca borçlu şirketin ortak ve yetkilisi olmaya devam etmesi, muhafazanın önlenmesi için mahcuz bedellerinin dosyaya ihtirazi kayıtla yatırılmış olması işlemleri birlikte değerlendirildiğinde bahsi geçen işlemlerin perdeleme iradesinin yansıması olarak borçlu şirketin ticari faaliyetlerinin davacı üçüncü kişi şirket üzerinden sürdürülmesi niteliğinde olduğu, bu itibarla haczolunan menkullerin borçlu ile davacı üçüncü kişinin birlikte ellerinde bulundurduklarının kabulü gerektiği, yasal mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısı ile alacaklı yararına olup yasal karinenin aksinin davacı üçüncü kişi tarafından somut ve inandırıcı deliller ile ispat edilmediği, takibin talikine karar verilmiş olması karşısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 97 nci maddesinin on üçüncü fıkrası uyarınca davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi için gerekli yasal şartların oluştuğu gerekçesiyle davalı alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle istihkak davasının reddine, yasal şartları oluştuğundan dava konusu menkullerin değerinin %20'si oranında tazminatın davacıdan alınarak davalı alacaklıya verilmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ 
A. Bozma Kararı 
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
 “…Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir. 
Dava konusu haciz, borçlu şirkete ödeme emri tebliğ edilen adreste yapılmadığı gibi borçlu haciz adresinde faaliyet göstermemiş, üçüncü kişinin ticaret sicilde kayıtlı adresinde haciz yapılmıştır. Her ne kadar haciz mahallinde borçlu şirkete ait belgeler bulunmuş ise de, anılan belgeler güncel olmadığı gibi bulunan belgelerin bir kısmı borçlu şirket ortağı olan M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olup defter kayıtları ile de doğrulanan borçlu ile üçüncü kişi şirket arasındaki ticari ilişki nedeni ile de belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğunun kabulü gerekmiştir. Öte yandan, üçüncü kişi şirket borcun doğumundan önceki bir tarihte 21.02.2013 tarihinde faaliyete başladığı gibi borçlu şirket kurucu ortaklarından biri olan M. Y.  04.12.2014 tarihinde borcun doğumundan önce ortaklıktan ayrılmıştır. Borçlu ve üçüncü kişi şirket arasında borcun doğum tarihi itibari ile organik bağ bulunmamakta olup borçlu ile üçüncü kişi şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli görülmemiştir. Buna göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup, davanın İİK'nin mad. 96 gereğince üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defter ve dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ile tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir. 
O halde, bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, istinaf başvurusunun esastan reddi yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. 
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı üçüncü kişi vekili; haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmayıp üçüncü kişi şirketin ticaret sicilindeki kayıtlı adresi olduğunu, haciz esnasında borçlunun mahalde bulunmadığı gibi takip talebinde de bu adrese yer verilmediğini, borçlu şirket ile üçüncü kişi şirketin farklı tüzel kişilikler olduğunu, borçlu şirketin yetkilisi olan M. Y.’nin davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini 24.10.2014 tarihli genel kurul kararıyla devrederek hisse bedellerini aldığını ve üçüncü kişi şirketle bağlantısının kalmadığını, takip konusu çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olup borcun doğumundan çok önce olduğunu, hacze dayanak yapılan belgelerin 2013 yılına ait olup borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında mal alışverişini gösteren belgeler olduğunu, borcun doğumundan üç yıl önce iplik ticareti yapan borçlu şirketin, ortağı olduğu seccade imalatı yapan üçüncü kişi şirketle yaptığı iplik alışverişinin hayatın olağan akışına uygun normal bir davranış olarak değerlendirilmesi gerektiğini, haciz mahallinde tespit edilen evrakın üçüncü kişi şirketin borçlu şirket ile mal alışverişini belgelemekte olup, bu tür belgelerin mülkiyet karinesinin aksini ispata elverişli belgeler olarak kabul edilemeyeceğini, haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkiline ait olduğunun dosyada bulunan 05.05.2017 tarihli ve 12.12.2017 tarihli ek bilirkişi raporları ile kesin olarak ispatlandığını, Bölge Adliye Mahkemesince yasal şartlar olmadığı hâlde haczedilen malların değerinin % 20'si oranında tazminata hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mülkiyet karinesinin davacı üçüncü kişi yararına mı yoksa borçlu dolayısı ile alacaklı yararına mı olduğu, ispat yükünün hangi tarafta bulunduğu, buradan varılacak sonuca göre mülkiyet karinesinin aksinin ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı Kanun'un 96, 97/a ve 99 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal kavramların irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. 
2. Haciz cebri icra organı tarafından yapılan devlete ilişkin bir hakimiyet tasarrufu olup, icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için, bu yolda istemde bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara, icra memuru tarafından hukuken el konulmasıdır. Kural olarak haciz işleminin tamamlanması için mala fiilen el konularak malın borçlunun tasarruf sahasına çıkarılması da gerekmemektedir. Borçlu elinde haczedilen bir malda, üçüncü kişi tarafından kendi lehine veya borçlu tarafından üçüncü kişi lehine hak iddia edilmesi üzerine, mahcuz malı hacizden kurtarmak amacıyla üçüncü kişinin alacaklıya karşı açtığı dava "istihkak davası" (2004 sayılı Kanun md. 96, 97/6); elinde haczedilen bir malda hak iddia eden üçüncü kişiye karşı alacaklının, haczin kalkmasını önlemek için açtığı dava ise" istihkak iddiasının reddi davası" (2004 sayılı Kanun md. 99) olarak tanımlanmaktadır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s.543; Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara, 2015, s.3).
3. İstihkak davasının menfaatler dengesine en uygun bir şekilde sonuçlandırılabilmesi, bu davada uygulanacak ispat kurallarına bağlıdır. Alacaklı, istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişkilere yabancıdır, alacaklı dış görünüşüne bakarak borçluya kredi açmıştır (borç vermiştir). Bu nedenle, istihkak davasında alacaklı ispat bakımından korunmazsa, alacaklının borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hileli anlaşmaları ispat etmesi çok güç olur ve üçüncü kişinin haklı menfaatlerini korumak için kabul edilmiş olan istihkak davası, kötüniyetli borçlular tarafından alacaklılardan mal kaçırmak için bir araç olarak kullanılır (Kuru, s.560).
4. 2004 sayılı Kanun borçlunun gerçek alacaklılarını korumak için istihkak davası hakkında bazı özel ispat hükümleri öngörmüştür. Malın yalnız üçüncü kişinin elinde bulunması, borçlunun elinde bulunması, borçlu ile üçüncü kişinin malı birlikte elinde bulundurmaları farklı hükümlere tâbi tutulmuş, anılan düzenlemeler uyarınca alacaklı ve üçüncü kişiler yararına bazı yasal karineler öngörülmüştür. Bu yasal karinelerin aksini savunan tarafa ispat külfeti yüklenmiştir.
5. 2004 sayılı Kanun'un 97/a maddesinin birinci fıkrasında borçlu dolayısıyla alacaklı yararına öngörülen yasal karineler borçlu ile üçüncü kişilerin anlaşmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırmalarının engellenmesi amaçlanmıştır. Bu maddenin ilk iki cümlesindeki alacaklı yararına öngörülen bu yasal karinenin aksini ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Bu maddeye dayanarak dava açan üçüncü kişi üzerine düşen ispat yükünü yerine getirirken, malı hangi hukuki sebebe dayanarak kazandığını, eğer satın alma nedenine dayanmışsa, satın aldığı tarihte malı satın alabilecek ekonomik güce sahip olduğunu, malın ne sebeple borçlu elinde bulunduğunu ispat etmek zorundadır. Yasal karinenin aksi tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Ancak davacı üçüncü kişinin karinenin aksini ispat için icra mahkemesine sunduğu kanıtlar inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak nitelikte olmalıdır (Ali Güneren, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2008, s. 653). Davalı alacaklı yararına mülkiyet karinesinden söz edebilmek için haciz uygulanan adresin borçlu ile ilişkisinin kesin bir biçimde saptanması gerekmektedir.
6. Taşınır mal, yalnız üçüncü kişi elinde haczedilmişse, kural olarak dava açma ve dolayısıyla ispat yükü 2004 sayılı Kanun'un 99 uncu maddesi uyarınca alacaklıya düşer. Bu maddenin uygulanabilmesi için malların yalnızca üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olması gerekmektedir. Mal borçlunun elinde ya da borçlu ile üçüncü kişinin müştereken elinde bulunduğu hâldeyken haczedilmişse, 2004 sayılı Kanun'un 99 uncu maddesi değil, 96 ve 97 nci maddeleri uygulanır. Hemen belirtmek gerekir ki, istihkak davası 99 uncu madde hükmüne dayalı olarak üçüncü kişi tarafından açılırsa ispat külfeti yer değiştirmez. Bu durumda da davalı alacaklı, malın borçlu elinde haczedildiğini, borçluya ait olduğunu ispatlamalıdır.
7. İstihkak davasında davacı, 2004 sayılı Kanun'un 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin aksini her türlü delille ispatlayabilir. Aynı Kanun'un 97 nci maddesine göre istihkak davasına basit yargılama usulüne göre bakılır ve icra mahkemesi istihkak davası hakkındaki incelemesini mutlaka duruşmalı olarak yapar. Hâkim tarafların gösterecekleri bütün delilleri serbestçe takdir eder.
 8. Bu genel açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde; Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında alacaklı .......Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından 14.09.2015 tarihli ihtiyati haciz kararına ve 28.08.2015 keşide tarihli çeke dayalı olarak borçlular M. F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. ve D.M.A. M. İplik Teks. İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine 15.09.2015 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmıştır. 
9. Borçlu M.F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti.nin takip talebi ve ödeme emrinde gösterilen “G... Organize Sanayi Bölgesi ......Cad. No:... D:2 G../Bursa” adresine tebliğe çıkarılmış (bilgi amaçlı PTT sorguya göre) "muhatap adresi değişmiş/yeni adresi bulunamadı" şerhi ile 16.09.2015 tarihinde iade edilmiştir. Ticaret sicil müdürlüğünden bildirilen adresin aynı adres olması sebebiyle bu adrese çıkarılan ödeme emri 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun (7201 sayılı Kanun) 35 inci maddesine göre 19.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Alacaklı vekilinin talebi üzerine M. F. İ. Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine 15.09.2015 tarihinde “K. Mh. K. yolu Cd. No:...” adresinde haciz işlemi yapılarak dava konusu menkuller haczedilmiştir.

10. Davacı üçüncü kişinin haczedilen menkullerle ilgili istihkak iddiasında bulunması üzerine icra müdürlüğünce 2004 sayılı Kanun'un 97 nci maddesi uyarınca takibin devamı veya taliki konusunda bir karar verilmek üzere dosya icra mahkemesine sunulmuştur. Bursa 6. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/645 Esas, 2015/552 Karar sayılı kararı ile "Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 takip sayılı dosyasında talik veya devam ile ilgili talebin yapılan haczin bu talep için teminat olarak kabulü ile takip dosyasında haczedilen menkuller yönünden takibin talikine, iş bu ilamın icra dairesince üçüncü Kişi A...... Tekstil Ltd. Şti.'ye tebliğinden itibaren 7 gün içinde istihkak davası açmakta muhtariyetine," karar verilmiş, davacı üçüncü kişi vekilince eldeki dava açılmıştır.
11. Dava konusu haciz işlemi davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapılmış olup, borçluya bu adreste ödeme emri tebliğ edilmemiştir. Ticaret sicil kayıtlarına göre davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirket aynı adreste faaliyet göstermemiştir. Davacı üçüncü kişi şirket borcun doğum tarihinden önce 21.02.2013 tarihinde faaliyete geçmiş olup, kurucu ortakları arasında yer alan M. Y. aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarından biri ise de, M. Y. borcun doğumundan önce 15.12.2014 tarihinde davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrılmıştır. İcra mahkemesince alınan 05.09.2016 tarihli ek bilirkişi raporunda M.Y.' nindavacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu belirtilmiştir.
12. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporlarının incelenmesinde davacı üçüncü kişi tarafından sunulan T. M. San. ve Tic. Ltd. Şti.' ye ait 05.06.2013 tarihli fatura ile I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.' ye ait 08.03.2013 ve 11.03.2013 tarihli faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı T. M.. San. ve Tic. Ltd. Şti. İle I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.nin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğünün belirtildiği görülmektedir.
 
13. Haciz mahallinde borçlu şirkete ait belge bulunmuş ise de, bu belgelerin bir kısmı M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme aittir. Bilirkişi tarafından incelenen usulüne uygun tutulan ticari defterlere göre davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında ticari ilişkinin bulunduğu anlaşılmakta olup haciz mahallinde belge bulunması hayatın olağan akışına uygundur. Dolayısıyla davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmamaktadır. Şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli değildir.
14. Şu hâle göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir. 
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ispat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak 6098 sayılı Kanun'un 133 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. 
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Dava, üçüncü kişinin açtığı istihkak davasıdır. 
Somut olayda, hacizli mal üçüncü kişinin elinde haczedildiğinden, İİK’nın 97 nci md. göre mülkiyet karinesi alacaklı yararına olmayıp, borçlu/üçüncü kişi yararınadır. Bu nedenle ispat külfeti alacaklıdadır. Dairenin bu görüşüne katılmakla birlikte; e BK 114, TBK’nın 133/2 nci maddesi gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının getirdiği delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Dairenin, çekin keşide tarihini, borcun doğum tarihi olarak kabulüne dayalı değerlendirilmelerine katılmıyoruz. 
Zira, alacaklı yargılama boyunca verdiği tüm dilekçelerinde takibe konulan çekin borçlu tarafından keşide edilerek dava dışı D.M.A. A.Ş.ne verildiğini, D.M.A. A.Ş.' nin de ticari ilişki gereği çeki cirolayarak bu davanın alacaklısı Y. Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti.ne verdiğini, borcun doğum tarihinin bu suratle tespiti gerektiğini savunmuştur. Her ne kadar icra mahkemelerinin verdikleri kararlar dar yetkili mahkeme olmaları nedeniyle kesin hüküm oluşturmuyor ise de İİK'nın 97/11.,'inci maddesi gereğince istihkak davaları bundan müstesna olup verilen karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturacağından, değişik bozma yapılarak çekin verilme sebebini oluşturan temel borç ilişkisinin doğum tarihi belirlenerek alacaklı ile borçlu arasında organik bağ bulunup bulunmadığının ve bu konudaki delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiğine yönelik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, Sayın Çoğunluğun Özel Daire bozması yönündeki bozma kararına katılmıyoruz.
HGK. 11.10.2023 T. E: 2022/8-625, K: 914

İpoteğin paraya çevrilmesi-Şikayet-Usülsüz yapılan tebligatın süresiz şikayet

Asıl borçlu ve/veya ipotekli taşınmaz malikine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine noter aracılığıyla hesap kat ihtarının gönderilmesi gerektiği- Kat ihtarı tebliğ işlemi usulsüz ise süreli; hiç gönderilmemiş veya tebligat yapılmamış ise süresiz şikayete tabi olduğu yönündeki Y 12. HD. görüşünde değişiklige gidilerek, İİK 150/ı'da yapılması belirtilen tebligatın ilamlı takipte takip şartı kabul edilip, usulsüz yapılan tebligatın yok hükmünde olduğunun ve bu şikayetin süresiz olarak yapılabileceğinin kabul edildiği-

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı/borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda, hesap kat ihtarnamelerinin usulüne uygun olarak kanunda yazılı olan adreslere tebliğ edilmediğini, takip dayanağı belgelerin aslı ya da tapu müdürlüğünce onaylanmış suretlerinin icra müdürlüğüne ibraz edilmediğini bildirip, borca ve ferilerine itirazla icra emrinin/takibin iptalini talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince, ihtarnamelerin borçlunun kredi sözleşmesinde belirtilen adresine çıkarılmadığı, ticaret sicilinde gösterilen şube adresine tebligat yapıldığı, kamu düzenine ilişkin bu durumun süresiz şikayete tabi olduğu gerekçesi ile şikayetin kabulüne, ... 24. İcra Müdürlüğünün 2020/6809 Esas sayılı dosyasında şikayetçi borçlu adına düzenlenen icra emrinin iptaline karar verildiği, taraf vekillerinin istinaf yoluna başvurmaları üzerine Bölge Adliye Mahkemesince borçlu şirkete gönderilen ve bila tebliğ dönen kat ihtarlarındaki adresin kredi sözleşmesinde yer alan adres olmadığı iddiasının tebligatın usulsüzlüğü iddiası olarak kabul edilerek şikayetin süreye tabi olduğu, borçlu şirkete icra emri 29.08.2020 tarihinde tebliğ edilmekle süresinde şikayet hakkı kullanılmadığından İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına borca itirazın ve şikayetin süre yönünden reddine karar verildiği, anılan karara karşı borçlu vekilinin temyiz yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
İİK’nın 150/ı maddesinde; “Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdî veya gayrinakdi bir krediyi kullandıran tarafın ibraz ettiği ipotek akit tablosu kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmese dahi, krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafa ait cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz ederse icra müdürü 149 uncu madde uyarınca işlem yapar. Şu kadar ki, krediyi kullanan tarafın hesap özetine ve borcun ödenmesine ilişkin ihtara ya da gayrinakdi kredi nedeniyle tazmin talebine, kendisine tebliğ edildiği veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde noter aracılığıyla itiraz etmiş olduğunu ispat etmek suretiyle icra mahkemesine şikâyette bulunmak hakkı saklıdır...” hükmüne, İİK 68/b-2 maddesinde ise, "... sözleşmede gösterilen adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır" hükmüne yer verilmiştir. Anılan bu maddeler, uygun ihtar tebliğ edildiğinde veya tebliğ edilmiş sayıldığında takip dayanağı ipotek akit tablosu limit ipoteği içerse de, ipotekli takibin ilamlı takip olarak yapılabileceğini, bir başka anlatımla ihtarın maddelerde yazılan koşullarda yapılmış olmasının takibin ilamlı yolla yapılmasının şartı olduğunu göstermektedir. Tebligatların yasal düzenlemeye uygun olmaması nedeniyle İİK 150/ı koşullarını taşımaması halinde ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapılamayacağı sonucunu doğuran şikayette dayanak belgenin ilam niteliği kazanmadığı iddia edilmekte olup bu hali ile şikayet ilamlı icra takibinde ilama aykırılık şikayetidir. O halde, İcra Mahkemesince İİK'nın 16/2 maddesine göre süresiz olarak incelenmelidir. (HGK 21.06.2000 tarih 2000/12-1002 sayılı karar).
Somut olayda, alacaklı banka tarafından, ... 24. İcra Dairesinin 2020/6809 Esas sayılı dosyasında kredi alacağına ve limit ipoteğine dayalı olarak kredi borçluları ve ipotek verenler aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi başlatıldığı, kredi borçlusu ...... Ltd.Şti. ile banka arasında muhtelif tarihlerde imzalanan kredi sözleşmelerinde, borçlu şirket adreslerinin, ... Mah. .... Cad. No: ... Konak/... ve .... Bulvarı ... İş Hanı No. ... .../... olarak yer aldığı, hesap kat ihtarnamelerinin ise ... Mah. ... Sok No: ... Konak/... adresine tebliğ edildiği, adı geçen adresin 29 Temmuz 2016 tarihli ticaret sicil gazetesinde borçlu şirketin şube adresi olarak yer aldığı görülmektedir.
Dairemizde, asıl borçlu ve/veya ipotekli taşınmaz malikine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekmekle birlikte İİK'nın 16/2. maddesi gereğince kat ihtarı tebliğ işlemi usulsüz ise süreli; hiç gönderilmemiş veya tebligat yapılmamış ise süresiz şikayete tabi olduğu yönünde uygulama yapılmakta iken İİK 150/ı maddesinde yapılması belirtilen tebligat ilamlı takipte takip şartı kabul edilip, usulsüz yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu şikayetinin İİK 16/2 kapsamında süresiz olarak incelenmesi kanaatine varılarak görüş değişikliğine gidilmiştir.
O halde Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun yöntemine uygun hesap kat ihtarı tebliğ edilmediği şikayetinin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 15.03.2023 tarih ve 2022/1446 Esas – 2023/749 Karar sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 17.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
12.HD. 17.01.2024 T. E:2023/3308 K:477
  • Yorum Yok
  • 19-03-2024, Saat: 01:05
  • DuraN
Asıl borçlu ve/veya ipotekli taşınmaz malikine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine noter aracılığıyla hesap kat ihtarının gönderilmesi gerektiği- Kat ihtarı tebliğ işlemi usulsüz ise süreli; hiç gönderilmemiş veya tebligat yapılmamış ise süresiz şikayete tabi olduğu yönündeki Y 12. HD. görüşünde değişiklige gidilerek, İİK 150/ı'da yapılması belirtilen tebligatın ilamlı takipte takip şartı kabul edilip, usulsüz yapılan tebligatın yok hükmünde olduğunun ve bu şikayetin süresiz olarak yapılabileceğinin kabul edildiği-

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı/borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda, hesap kat ihtarnamelerinin usulüne uygun olarak kanunda yazılı olan adreslere tebliğ edilmediğini, takip dayanağı belgelerin aslı ya da tapu müdürlüğünce onaylanmış suretlerinin icra müdürlüğüne ibraz edilmediğini bildirip, borca ve ferilerine itirazla icra emrinin/takibin iptalini talep ettiği, İlk Derece Mahkemesince, ihtarnamelerin borçlunun kredi sözleşmesinde belirtilen adresine çıkarılmadığı, ticaret sicilinde gösterilen şube adresine tebligat yapıldığı, kamu düzenine ilişkin bu durumun süresiz şikayete tabi olduğu gerekçesi ile şikayetin kabulüne, ... 24. İcra Müdürlüğünün 2020/6809 Esas sayılı dosyasında şikayetçi borçlu adına düzenlenen icra emrinin iptaline karar verildiği, taraf vekillerinin istinaf yoluna başvurmaları üzerine Bölge Adliye Mahkemesince borçlu şirkete gönderilen ve bila tebliğ dönen kat ihtarlarındaki adresin kredi sözleşmesinde yer alan adres olmadığı iddiasının tebligatın usulsüzlüğü iddiası olarak kabul edilerek şikayetin süreye tabi olduğu, borçlu şirkete icra emri 29.08.2020 tarihinde tebliğ edilmekle süresinde şikayet hakkı kullanılmadığından İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına borca itirazın ve şikayetin süre yönünden reddine karar verildiği, anılan karara karşı borçlu vekilinin temyiz yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
İİK’nın 150/ı maddesinde; “Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdî veya gayrinakdi bir krediyi kullandıran tarafın ibraz ettiği ipotek akit tablosu kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmese dahi, krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafa ait cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz ederse icra müdürü 149 uncu madde uyarınca işlem yapar. Şu kadar ki, krediyi kullanan tarafın hesap özetine ve borcun ödenmesine ilişkin ihtara ya da gayrinakdi kredi nedeniyle tazmin talebine, kendisine tebliğ edildiği veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde noter aracılığıyla itiraz etmiş olduğunu ispat etmek suretiyle icra mahkemesine şikâyette bulunmak hakkı saklıdır...” hükmüne, İİK 68/b-2 maddesinde ise, "... sözleşmede gösterilen adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır" hükmüne yer verilmiştir. Anılan bu maddeler, uygun ihtar tebliğ edildiğinde veya tebliğ edilmiş sayıldığında takip dayanağı ipotek akit tablosu limit ipoteği içerse de, ipotekli takibin ilamlı takip olarak yapılabileceğini, bir başka anlatımla ihtarın maddelerde yazılan koşullarda yapılmış olmasının takibin ilamlı yolla yapılmasının şartı olduğunu göstermektedir. Tebligatların yasal düzenlemeye uygun olmaması nedeniyle İİK 150/ı koşullarını taşımaması halinde ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip yapılamayacağı sonucunu doğuran şikayette dayanak belgenin ilam niteliği kazanmadığı iddia edilmekte olup bu hali ile şikayet ilamlı icra takibinde ilama aykırılık şikayetidir. O halde, İcra Mahkemesince İİK'nın 16/2 maddesine göre süresiz olarak incelenmelidir. (HGK 21.06.2000 tarih 2000/12-1002 sayılı karar).
Somut olayda, alacaklı banka tarafından, ... 24. İcra Dairesinin 2020/6809 Esas sayılı dosyasında kredi alacağına ve limit ipoteğine dayalı olarak kredi borçluları ve ipotek verenler aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi başlatıldığı, kredi borçlusu ...... Ltd.Şti. ile banka arasında muhtelif tarihlerde imzalanan kredi sözleşmelerinde, borçlu şirket adreslerinin, ... Mah. .... Cad. No: ... Konak/... ve .... Bulvarı ... İş Hanı No. ... .../... olarak yer aldığı, hesap kat ihtarnamelerinin ise ... Mah. ... Sok No: ... Konak/... adresine tebliğ edildiği, adı geçen adresin 29 Temmuz 2016 tarihli ticaret sicil gazetesinde borçlu şirketin şube adresi olarak yer aldığı görülmektedir.
Dairemizde, asıl borçlu ve/veya ipotekli taşınmaz malikine icra emri gönderilebilmesi için, alacaklı tarafından, kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adreslerine, noter aracılığı ile hesap kat ihtarının gönderilmesi gerekmekle birlikte İİK'nın 16/2. maddesi gereğince kat ihtarı tebliğ işlemi usulsüz ise süreli; hiç gönderilmemiş veya tebligat yapılmamış ise süresiz şikayete tabi olduğu yönünde uygulama yapılmakta iken İİK 150/ı maddesinde yapılması belirtilen tebligat ilamlı takipte takip şartı kabul edilip, usulsüz yapılan tebligatın yok hükmünde olduğu şikayetinin İİK 16/2 kapsamında süresiz olarak incelenmesi kanaatine varılarak görüş değişikliğine gidilmiştir.
O halde Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun yöntemine uygun hesap kat ihtarı tebliğ edilmediği şikayetinin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 15.03.2023 tarih ve 2022/1446 Esas – 2023/749 Karar sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 17.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
12.HD. 17.01.2024 T. E:2023/3308 K:477

Temyiz sınırı-Kötüniyet tazminatı-Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip-

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiği davada, temyiz sınırının asıl alacak üzerinden değil tazminat ve ceza değerinin üzerinden hesaplanacağı- "Asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği" görüşünün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. 
Ek kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararının kaldırılmasına, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 
Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.
I. TALEP    
Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, takibe dayanak çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzaya ve borca itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın %10’undan aşağı olmamak üzere para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. 
II. CEVAP
Alacaklı vekili; itirazın reddini savunmuş, borçlu aleyhine alacağın %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına ve alacağın %10’u oranında para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir. 
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 01.04.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, .../... Karar sayılı kararı ile; grafoloji uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda takibe konu çekteki imzanın borçlu şirket yetkilisi olan Talat Ulaşgel ve Özlem Mert'e ait olmadığının bildirildiği, bilirkişi raporunun içerik ve sonuç itibariyle hükme esas almaya elverişli bulunduğu, takibe dayanak çekteki borçluya ait cirodaki  imzaların borçlu şirket yetkilisinin elinden çıkmadığının anlaşıldığı, çekte taraflar arasında yüzyüzelik bulunduğu gerekçesiyle imzaya itirazın kabulü ile itiraz eden borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %20'si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %10'u oranında para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. 
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde  alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
3. İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, .../... Karar sayılı ek kararı ile; kararın alacaklı vekilinin yüzüne karşı verildiği, alacaklı vekilinin kararın tefhiminden itibaren on günlük süre içerisinde istinaf başvurusunda bulunmadığı gerekçesi ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir. 
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.12.2021 tarihli ve 2021/1174 Esas, 2021/2571 Karar sayılı kararı ile; kısa karar taraf vekillerinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde tefhim edilmiş ise de gerekçeli kararın tüm unsurlarıyla tefhim edilmediği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 363 üncü maddesi uyarınca tefhimden itibaren kanun yolu süresinin başlamasının, hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 298 ve 294 üncü maddeleri uyarınca yazılıp, tefhimine bağlı olduğu, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarının da bu yönde olduğu, İlk Derece Mahkemesince gerekçeli kararın alacaklı vekiline tebliğ edilmeden alacaklı vekilince 08.06.2021 tarihinde istinaf harcı yatırılarak istinaf edildiği, bu durumda İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının yerinde olmadığı, alacaklı vekilinin işin esası yönünden istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; çekin keşide tarihi itibariyle borçlu şirket yetkilisinin Talat Ulaşgel olduğu, İlk Derece Mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırılmadan önce alacaklı vekilinin 21.02.2019 havale tarihli dilekçesi ile takibe konu çekteki imzanın Erdoğan Gürün tarafından atıldığını beyan ettiği, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan önce alacaklı vekilinin çekteki imzanın borçlu şirket temsilcisine ait olmadığı yönündeki vakıayı ikrar niteliğindeki beyanı ve çekteki imzanın vekaleten atıldığı iddiasına ilişkin olarak da herhangi bir vekalet bilgisi sunulmadığı gözönünde bulundurularak, imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına ve imza incelemesi yapılmadan sonuca gidilmesi gerektiğinden alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği, gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararın kaldırılmasına, istinaf başvurusunun esastan kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin Kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle itirazda bulunun borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V.  BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ 
A. Bozma Kararı 
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.  Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 363/1. maddesine göre, istinaf yoluna başvuru süresi, ilk derece mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren on gündür.
Somut olayda, icra mahkemesi kararı istinaf yoluna başvurana 01/04/2021 tarihinde tefhim edildiği halde, istinaf dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 08/06/2021 tarihinde verilip kaydettirilmiştir. 
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, İİK'nun 365/1-son maddesi gereğince alacaklının istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 09/06/2021 tarih ve 2018/989Esas-.../... Karar sayılı istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra alacaklının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile işin esasının incelenerek Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 01/04/2021 tarih ve 2018/989 Esas-.../... Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir .."  gerekçesiyle karar bozulmuştur. 
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. 
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur. 
B. Temyiz Sebepleri
Borçlu vekili; alacaklı vekilinin istinaf başvurusu süresinde olmadığından önceki kararda direnilmesinin hatalı olduğunu, alacaklı tarafın imza incelemesi yapılmasına kötü niyeti ile kendisinin sebebiyet verdiğini, Bölge Adliye Mahkemesince koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesinin kısa kararının alacaklı vekilinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmeden 08.06.2021 tarihinde  istinaf edilmesi karşısında, istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince 2004 sayılı Kanun’un 365 inci maddesi gereğince istinaf talebinin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce direnme kararına yönelik borçlu vekilinin temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir. 
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı Kanun'un 364 ve ek (1) inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. 5311 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin birinci  fıkrası  "Bölge adliye  mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar ve değeri 10.000 lirayı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir." hükmünü içermektedir. 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6763 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi ile “onbin lirayı” ibaresi “kırk bin Türk lirasını” şeklinde değiştirilmiştir. 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile “kırk bin” ibaresi “elli sekiz bin sekiz yüz” şeklinde değiştirilmiştir.
2. 2004 sayılı Kanun'un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik ek (1) inci maddesinin birinci fıkrasında 364 üncü maddesindeki parasal sınırın 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüş ve 01.01.2022 tarihinden itibaren bu miktar 107.090,00 TL olarak belirlenmiştir. 
3. 2004 sayılı Kanun'un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi ile değişik ek  (1) inci maddesinin ikinci fıkrasına göre aynı Kanun'un 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır. 
4. Belirtilmelidir ki bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
5. 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. 
6. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 447 inci maddesinin ikinci fıkrası "Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır." hükmünü içermektedir.
7. Somut olayda, alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacak 300.000,00 TL olup borçlu vekilinin takibe dayanak çekteki imzanın müvekkili şirketin yetkilisine ait olmadığı itirazı üzerine İlk Derece Mahkemesince imzaya itirazın kabulü ile borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %20'si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %10'u oranında para cezası ile cezalandırılmasına, bu miktarın alacaklıdan alınarak Hazineye irad kaydına karar verilmiştir. Alacaklı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiş, alacaklı vekilince ek karar istinaf edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf talebinin kabulü ile ek kararının kaldırılarak, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur. 
8. Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğu gerekçesiyle direnilerek önceki gibi hüküm kurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli direnme kararı borçlu vekilince temyiz edilmiş, borçlu vekili temyiz dilekçesinde koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
9. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin imzaya itirazın kabulüne yönelik kararı temyiz konusu edilmemiştir. Borçlu vekilinin temyiz sebepleri gözetildiğinde uyuşmazlık konusu miktar 300.000,00 TL asıl alacağın %20’si oranında tazminata ve yine asıl alacağın %10’u oranında para cezasına ilişkin olup 90.000,00 TL'dir.
10. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının verildiği 08.12.2022 tarihinde temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı 107.090,00 TL olmakla uyuşmazlık konusu değerin (90.000,00 TL) 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında;  somut uyuşmazlıkta asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezası hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
12. O hâlde borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan reddi gerekir.
VII.  KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan REDDİNE, 
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 
22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I  O Y"
5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 447/2 nci maddesi gereğince bu yollamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na yapıldığı kabul edilmelidir. 
İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi ile 02.12.2016 tarihinden itibaren kırk bin Türk Lirası’na, 20.02.2019 tarihli 7165 sayılı Kanun’un 1 inci  maddesi ile de 28.02.2019 tarihinden itibaren elli sekiz bin sekiz yüz Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik İİK’nın Ek 1 inci maddesinde; “363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır” hükmü bulunmaktadır.
İİK 364/1 inci maddedeki temyiz kesinlik sınırı hükmü, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirasını geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceğini hükme bağlamakla, mahkemenin hükme bağladığı asıl uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre parasal sınırın belirlenmesi esasını getirdiğini hükmün fer’î unsurları esas alınarak veya bu değerler eklenmek suretiyle bir kesinlik sınırı öngörmediğini de açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle hükme konu miktar kesinlik sınırı altında olmakla birlikte temyize konu olsun veya olmasın bu fer’î unsurlar eklendiğinde kesinlik sınırı aşılıyor olsa bile  hükmün temyiz edilebilir olduğu sonucuna varılamayacaktır.
Temyize getirilen hususun mahkemece hükme bağlanan işin esasına ilişkin karar olmayıp yargılama gideri, harç, vekâlet ücreti, icra inkar tazminatı, para cezası gibi hükmün fer’îleri olması hâlinde de temyiz kesinlik sınırı temyize konu edilen fer’î unsurlara göre değil uyuşmazlık konusu değer veya miktar esas alınarak belirlenmelidir. Zira kanun hükmü fer’î unsurlara göre kesinlik sınırı belirlemeyi esas alan bir içerik taşımamaktadır. 
Kaldı ki icra inkâr tazminatı, para cezası, vekâlet ücreti gibi temyize konu edilebilecek fer’î unsurlar, karara konu değer veya miktara göre hesaplanıp buna göre miktarı değişen unsurlar olup uyuşmazlık konusu miktardan bağımsız olarak belirlenmiş değerler değildir.  Ayrıca bu fer’î unsurlara hükmedilmesi veya hükmedilmemesinin doğru olup olmadığının belirlenmesi de işin esası ve miktarı değerlendirilmek suretiyle yapılacak incelemeyi gerektirdiğinden değerden bağımsız bir kesinlik sınırı belirlemesi yapılmasının dayanağı da bulunmamaktadır.
Diğer yandan salt bu fer’î  unsurlar esas alınarak kesinlik sınırı belirlenmesi yapılması uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre temyizi mümkün bir kararın, fer’î unsurlar esas alındığında temyiz edilememesi sonucunu doğurabilecek bu da mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacaktır.
Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlamalar  bir kanun hükmüne dayalı olmalıdır. Zira temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabilmesi için kanunilik unsuru taşıyan açık bir kanun hükmü bulunması gerekir. Kanunda çok açık şekilde uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre kesinlik sınırı belirleyen bir hükme rağmen temyize konu fer’î unsurları esas alarak kesinlik sınırı belirlenmesi gerektiği şeklinde bir sonuca varılması mahkemeye erişim hakkınının kanun hükmüne dayanılmaksızın kısıtlanmasından da öte açık kanun hükmü uygulanmayarak kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2023 tarih, 2022/691 Esas, 2023/209 Karar sayılı kararında da temyiz kesinlik sınırı belirlenirken uyuşmazlık konusunun değerinin tespit edilmesi; faiz, yargılama gideri ve para cezası gibi hükmün fer'îlerinin dikkate alınmaması gerektiği, şikâyetçi aleyhine hükmedilen,  Hazineye gelir kaydedilip Hazine tarafından tahsil edilen para cezasının temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde göz önünde bulundurulmayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; temyize konu karar 300.000,00 TL alacak için kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte imza itirazında bulunulması üzerine imza itirazının kabulüyle %20 oranında icra inkâr tazminatı ve %10 oranında para cezasına hükmedilmesine ilişkindir. Mahkemece para cezası ve tazminata hükmedilmesi temyize konu edilmiştir. Temyize konu miktarlar toplamı temyiz kesinlik sınırı altında olsa da kesinlik sınırının, imza itirazına ve karara konu 300.000,00 TL alacak miktarı esas alınarak belirlenmesi gerektiğinden ve bu miktar da karar tarihine göre 107.090,00 TL kesinlik sınırı üstünde olduğundan temyiz incelemesinin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz incelemesi yapılabileceği ve ön sorun bulunmadığı görüşünde olduğumuzdan, temyize konu para cezası ve tazminat miktarına göre karar kesin olduğu için temyiz incelemesi yapılamayacağı ve ön sorun buluduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
HGK. 22.11.2023 T. E: 12-438, K: 1127
Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiği davada, temyiz sınırının asıl alacak üzerinden değil tazminat ve ceza değerinin üzerinden hesaplanacağı- "Asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği" görüşünün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. 
Ek kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararının kaldırılmasına, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 
Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.
I. TALEP    
Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, takibe dayanak çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzaya ve borca itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın %10’undan aşağı olmamak üzere para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. 
II. CEVAP
Alacaklı vekili; itirazın reddini savunmuş, borçlu aleyhine alacağın %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına ve alacağın %10’u oranında para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir. 
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 01.04.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, .../... Karar sayılı kararı ile; grafoloji uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda takibe konu çekteki imzanın borçlu şirket yetkilisi olan Talat Ulaşgel ve Özlem Mert'e ait olmadığının bildirildiği, bilirkişi raporunun içerik ve sonuç itibariyle hükme esas almaya elverişli bulunduğu, takibe dayanak çekteki borçluya ait cirodaki  imzaların borçlu şirket yetkilisinin elinden çıkmadığının anlaşıldığı, çekte taraflar arasında yüzyüzelik bulunduğu gerekçesiyle imzaya itirazın kabulü ile itiraz eden borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %20'si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %10'u oranında para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. 
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde  alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
3. İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, .../... Karar sayılı ek kararı ile; kararın alacaklı vekilinin yüzüne karşı verildiği, alacaklı vekilinin kararın tefhiminden itibaren on günlük süre içerisinde istinaf başvurusunda bulunmadığı gerekçesi ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir. 
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.12.2021 tarihli ve 2021/1174 Esas, 2021/2571 Karar sayılı kararı ile; kısa karar taraf vekillerinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde tefhim edilmiş ise de gerekçeli kararın tüm unsurlarıyla tefhim edilmediği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 363 üncü maddesi uyarınca tefhimden itibaren kanun yolu süresinin başlamasının, hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 298 ve 294 üncü maddeleri uyarınca yazılıp, tefhimine bağlı olduğu, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarının da bu yönde olduğu, İlk Derece Mahkemesince gerekçeli kararın alacaklı vekiline tebliğ edilmeden alacaklı vekilince 08.06.2021 tarihinde istinaf harcı yatırılarak istinaf edildiği, bu durumda İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının yerinde olmadığı, alacaklı vekilinin işin esası yönünden istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; çekin keşide tarihi itibariyle borçlu şirket yetkilisinin Talat Ulaşgel olduğu, İlk Derece Mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırılmadan önce alacaklı vekilinin 21.02.2019 havale tarihli dilekçesi ile takibe konu çekteki imzanın Erdoğan Gürün tarafından atıldığını beyan ettiği, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan önce alacaklı vekilinin çekteki imzanın borçlu şirket temsilcisine ait olmadığı yönündeki vakıayı ikrar niteliğindeki beyanı ve çekteki imzanın vekaleten atıldığı iddiasına ilişkin olarak da herhangi bir vekalet bilgisi sunulmadığı gözönünde bulundurularak, imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına ve imza incelemesi yapılmadan sonuca gidilmesi gerektiğinden alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği, gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararın kaldırılmasına, istinaf başvurusunun esastan kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin Kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle itirazda bulunun borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V.  BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ 
A. Bozma Kararı 
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.  Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 363/1. maddesine göre, istinaf yoluna başvuru süresi, ilk derece mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren on gündür.
Somut olayda, icra mahkemesi kararı istinaf yoluna başvurana 01/04/2021 tarihinde tefhim edildiği halde, istinaf dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 08/06/2021 tarihinde verilip kaydettirilmiştir. 
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, İİK'nun 365/1-son maddesi gereğince alacaklının istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 09/06/2021 tarih ve 2018/989Esas-.../... Karar sayılı istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra alacaklının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile işin esasının incelenerek Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 01/04/2021 tarih ve 2018/989 Esas-.../... Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir .."  gerekçesiyle karar bozulmuştur. 
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. 
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur. 
B. Temyiz Sebepleri
Borçlu vekili; alacaklı vekilinin istinaf başvurusu süresinde olmadığından önceki kararda direnilmesinin hatalı olduğunu, alacaklı tarafın imza incelemesi yapılmasına kötü niyeti ile kendisinin sebebiyet verdiğini, Bölge Adliye Mahkemesince koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesinin kısa kararının alacaklı vekilinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmeden 08.06.2021 tarihinde  istinaf edilmesi karşısında, istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince 2004 sayılı Kanun’un 365 inci maddesi gereğince istinaf talebinin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce direnme kararına yönelik borçlu vekilinin temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir. 
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı Kanun'un 364 ve ek (1) inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. 5311 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin birinci  fıkrası  "Bölge adliye  mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar ve değeri 10.000 lirayı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir." hükmünü içermektedir. 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6763 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi ile “onbin lirayı” ibaresi “kırk bin Türk lirasını” şeklinde değiştirilmiştir. 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile “kırk bin” ibaresi “elli sekiz bin sekiz yüz” şeklinde değiştirilmiştir.
2. 2004 sayılı Kanun'un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik ek (1) inci maddesinin birinci fıkrasında 364 üncü maddesindeki parasal sınırın 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüş ve 01.01.2022 tarihinden itibaren bu miktar 107.090,00 TL olarak belirlenmiştir. 
3. 2004 sayılı Kanun'un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi ile değişik ek  (1) inci maddesinin ikinci fıkrasına göre aynı Kanun'un 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır. 
4. Belirtilmelidir ki bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
5. 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. 
6. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 447 inci maddesinin ikinci fıkrası "Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır." hükmünü içermektedir.
7. Somut olayda, alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacak 300.000,00 TL olup borçlu vekilinin takibe dayanak çekteki imzanın müvekkili şirketin yetkilisine ait olmadığı itirazı üzerine İlk Derece Mahkemesince imzaya itirazın kabulü ile borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %20'si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL'nin %10'u oranında para cezası ile cezalandırılmasına, bu miktarın alacaklıdan alınarak Hazineye irad kaydına karar verilmiştir. Alacaklı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiş, alacaklı vekilince ek karar istinaf edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf talebinin kabulü ile ek kararının kaldırılarak, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur. 
8. Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğu gerekçesiyle direnilerek önceki gibi hüküm kurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli direnme kararı borçlu vekilince temyiz edilmiş, borçlu vekili temyiz dilekçesinde koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. 
9. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin imzaya itirazın kabulüne yönelik kararı temyiz konusu edilmemiştir. Borçlu vekilinin temyiz sebepleri gözetildiğinde uyuşmazlık konusu miktar 300.000,00 TL asıl alacağın %20’si oranında tazminata ve yine asıl alacağın %10’u oranında para cezasına ilişkin olup 90.000,00 TL'dir.
10. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının verildiği 08.12.2022 tarihinde temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı 107.090,00 TL olmakla uyuşmazlık konusu değerin (90.000,00 TL) 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında;  somut uyuşmazlıkta asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezası hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
12. O hâlde borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan reddi gerekir.
VII.  KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan REDDİNE, 
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 
22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I  O Y"
5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 447/2 nci maddesi gereğince bu yollamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na yapıldığı kabul edilmelidir. 
İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi ile 02.12.2016 tarihinden itibaren kırk bin Türk Lirası’na, 20.02.2019 tarihli 7165 sayılı Kanun’un 1 inci  maddesi ile de 28.02.2019 tarihinden itibaren elli sekiz bin sekiz yüz Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik İİK’nın Ek 1 inci maddesinde; “363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır” hükmü bulunmaktadır.
İİK 364/1 inci maddedeki temyiz kesinlik sınırı hükmü, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirasını geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceğini hükme bağlamakla, mahkemenin hükme bağladığı asıl uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre parasal sınırın belirlenmesi esasını getirdiğini hükmün fer’î unsurları esas alınarak veya bu değerler eklenmek suretiyle bir kesinlik sınırı öngörmediğini de açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle hükme konu miktar kesinlik sınırı altında olmakla birlikte temyize konu olsun veya olmasın bu fer’î unsurlar eklendiğinde kesinlik sınırı aşılıyor olsa bile  hükmün temyiz edilebilir olduğu sonucuna varılamayacaktır.
Temyize getirilen hususun mahkemece hükme bağlanan işin esasına ilişkin karar olmayıp yargılama gideri, harç, vekâlet ücreti, icra inkar tazminatı, para cezası gibi hükmün fer’îleri olması hâlinde de temyiz kesinlik sınırı temyize konu edilen fer’î unsurlara göre değil uyuşmazlık konusu değer veya miktar esas alınarak belirlenmelidir. Zira kanun hükmü fer’î unsurlara göre kesinlik sınırı belirlemeyi esas alan bir içerik taşımamaktadır. 
Kaldı ki icra inkâr tazminatı, para cezası, vekâlet ücreti gibi temyize konu edilebilecek fer’î unsurlar, karara konu değer veya miktara göre hesaplanıp buna göre miktarı değişen unsurlar olup uyuşmazlık konusu miktardan bağımsız olarak belirlenmiş değerler değildir.  Ayrıca bu fer’î unsurlara hükmedilmesi veya hükmedilmemesinin doğru olup olmadığının belirlenmesi de işin esası ve miktarı değerlendirilmek suretiyle yapılacak incelemeyi gerektirdiğinden değerden bağımsız bir kesinlik sınırı belirlemesi yapılmasının dayanağı da bulunmamaktadır.
Diğer yandan salt bu fer’î  unsurlar esas alınarak kesinlik sınırı belirlenmesi yapılması uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre temyizi mümkün bir kararın, fer’î unsurlar esas alındığında temyiz edilememesi sonucunu doğurabilecek bu da mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacaktır.
Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlamalar  bir kanun hükmüne dayalı olmalıdır. Zira temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabilmesi için kanunilik unsuru taşıyan açık bir kanun hükmü bulunması gerekir. Kanunda çok açık şekilde uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre kesinlik sınırı belirleyen bir hükme rağmen temyize konu fer’î unsurları esas alarak kesinlik sınırı belirlenmesi gerektiği şeklinde bir sonuca varılması mahkemeye erişim hakkınının kanun hükmüne dayanılmaksızın kısıtlanmasından da öte açık kanun hükmü uygulanmayarak kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2023 tarih, 2022/691 Esas, 2023/209 Karar sayılı kararında da temyiz kesinlik sınırı belirlenirken uyuşmazlık konusunun değerinin tespit edilmesi; faiz, yargılama gideri ve para cezası gibi hükmün fer'îlerinin dikkate alınmaması gerektiği, şikâyetçi aleyhine hükmedilen,  Hazineye gelir kaydedilip Hazine tarafından tahsil edilen para cezasının temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde göz önünde bulundurulmayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; temyize konu karar 300.000,00 TL alacak için kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte imza itirazında bulunulması üzerine imza itirazının kabulüyle %20 oranında icra inkâr tazminatı ve %10 oranında para cezasına hükmedilmesine ilişkindir. Mahkemece para cezası ve tazminata hükmedilmesi temyize konu edilmiştir. Temyize konu miktarlar toplamı temyiz kesinlik sınırı altında olsa da kesinlik sınırının, imza itirazına ve karara konu 300.000,00 TL alacak miktarı esas alınarak belirlenmesi gerektiğinden ve bu miktar da karar tarihine göre 107.090,00 TL kesinlik sınırı üstünde olduğundan temyiz incelemesinin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz incelemesi yapılabileceği ve ön sorun bulunmadığı görüşünde olduğumuzdan, temyize konu para cezası ve tazminat miktarına göre karar kesin olduğu için temyiz incelemesi yapılamayacağı ve ön sorun buluduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
HGK. 22.11.2023 T. E: 12-438, K: 1127

Avukat İbra Sözleşmesi

İBRA PROTOKOLÜ

…………… tarihli ………….. Noterliği tarafından düzenlenen ……… yevmiye numaralı vekaletname ile genel temsile yetkili kıldığım ………. Barosuna Kayıtlı ……….. sicil numaralı Avukat ……………. tarafından,  XXX  olan tarafıma ait ………. Cumhuriyet Başsavcılığı …………. sayılı dosyası ve ………….. Cumhuriyet Başsavcılığı ………….. sayılı dosyası kapsamında, Av. ……………………’le tarafım arasında imzalanan Avukatlık Ücret Sözleşmesi içeriğinde yer alan gerekli dosya takibi yapılmış olup bundan sonra Av. ………………………’ün söz konusu dosyalarla alakalı hiçbir işlem yapmayacağı hususu tarafımca kabul edilmekle; ücret ve hizmet alacakları da dahil olmak üzere, Av. …………………….’ten hiçbir alacağım olmadığı gibi kendisine de hiçbir borcum bulunmamaktadır. Bu kapsamda Av. …………………….’ü kendi hür ve serbest irademle, hiçbir baskı altında kalmadan, İBRA EDİYORUM.

Yukarıda bahsi geçen söz konusu dosya nüshaları Av. ………………….. tarafından tarafıma teslim edilmiştir. 


Adı ve SOYADI                                                                         Av. Adı ve SOYADI
İBRA PROTOKOLÜ

…………… tarihli ………….. Noterliği tarafından düzenlenen ……… yevmiye numaralı vekaletname ile genel temsile yetkili kıldığım ………. Barosuna Kayıtlı ……….. sicil numaralı Avukat ……………. tarafından,  XXX  olan tarafıma ait ………. Cumhuriyet Başsavcılığı …………. sayılı dosyası ve ………….. Cumhuriyet Başsavcılığı ………….. sayılı dosyası kapsamında, Av. ……………………’le tarafım arasında imzalanan Avukatlık Ücret Sözleşmesi içeriğinde yer alan gerekli dosya takibi yapılmış olup bundan sonra Av. ………………………’ün söz konusu dosyalarla alakalı hiçbir işlem yapmayacağı hususu tarafımca kabul edilmekle; ücret ve hizmet alacakları da dahil olmak üzere, Av. …………………….’ten hiçbir alacağım olmadığı gibi kendisine de hiçbir borcum bulunmamaktadır. Bu kapsamda Av. …………………….’ü kendi hür ve serbest irademle, hiçbir baskı altında kalmadan, İBRA EDİYORUM.

Yukarıda bahsi geçen söz konusu dosya nüshaları Av. ………………….. tarafından tarafıma teslim edilmiştir. 


Adı ve SOYADI                                                                         Av. Adı ve SOYADI

Tarımsal Üretim Sözleşmesinden Doğan Arabuluculuk

TARIMSAL ÜRETİM SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN HUKUK UYUŞMAZLIKLARINA İLİŞKİN ARABULUCULUK YÖNETMELİĞİ
 
BİRİNCİ BÖLÜM
Başlangıç Hükümleri
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı, tarımsal üretim sözleşmesinden doğan hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2- (1) Bu Yönetmelik; tarımsal üretim sözleşmesinden doğan hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesine ilişkin dava şartı olarak arabuluculuk süreci ile uzmanlık eğitimine ilişkin usul ve esasları kapsar.
Dayanak
MADDE 3- (1) Bu Yönetmelik, 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendine dayanılarak hazırlanmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
Dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 4- (1) Tarımsal üretim sözleşmesinden doğan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir.
(3) Dava dilekçesi içeriğinden açıkça arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde derhal herhangi bir usulü işlem yapılmadan ve duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.
Arabulucunun görevlendirilmesi
MADDE 5- (1) Arabulucu, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlıklarına bildirilen sözleşmeli üretim konusunda uzmanlık eğitimi almış olan arabulucular listesinden adliye arabuluculuk bürosu tarafından puanlama yöntemiyle belirlenir. Ancak tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde başvuru sırasında anlaşmaları hâlinde taraflar veya tarafların imzasını taşıyan bir tutanakla beraber üzerinde anlaşılan arabulucu, durumu adliye arabuluculuk bürosuna bildirdiğinde bu arabulucu görevlendirilir. Tarımsal üretim sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda liste dışından bir arabulucu görevlendirilemez.
(2) Tarımsal üretim sözleşmesi alanında uzmanlık eğitimi alan arabulucu bulunmaması durumunda diğer arabulucular görevlendirilir.
Süreler
MADDE 6- (1) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren iki hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir.
Uzmanlık eğitimi
MADDE 7- (1) Arabuluculuk Daire Başkanlığı, tarımsal üretim sözleşmesi alanında arabuluculuk uzmanlık eğitimine ilişkin usul ve esasları belirler.
 
Hüküm bulunmayan haller
MADDE 8- (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 2/6/2018 tarihli ve 30439 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
Geçiş hükmü
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Yönetmelikte düzenlenen hükümler, 1/9/2023 tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanır.
Yürürlük
MADDE 9- (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 10- (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.
  • Yorum Yok
  • 21-01-2024, Saat: 14:14
  • FatihEmre
TARIMSAL ÜRETİM SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN HUKUK UYUŞMAZLIKLARINA İLİŞKİN ARABULUCULUK YÖNETMELİĞİ
 
BİRİNCİ BÖLÜM
Başlangıç Hükümleri
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı, tarımsal üretim sözleşmesinden doğan hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2- (1) Bu Yönetmelik; tarımsal üretim sözleşmesinden doğan hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesine ilişkin dava şartı olarak arabuluculuk süreci ile uzmanlık eğitimine ilişkin usul ve esasları kapsar.
Dayanak
MADDE 3- (1) Bu Yönetmelik, 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendine dayanılarak hazırlanmıştır.
İKİNCİ BÖLÜM
Dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 4- (1) Tarımsal üretim sözleşmesinden doğan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir.
(3) Dava dilekçesi içeriğinden açıkça arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde derhal herhangi bir usulü işlem yapılmadan ve duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.
Arabulucunun görevlendirilmesi
MADDE 5- (1) Arabulucu, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlıklarına bildirilen sözleşmeli üretim konusunda uzmanlık eğitimi almış olan arabulucular listesinden adliye arabuluculuk bürosu tarafından puanlama yöntemiyle belirlenir. Ancak tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde başvuru sırasında anlaşmaları hâlinde taraflar veya tarafların imzasını taşıyan bir tutanakla beraber üzerinde anlaşılan arabulucu, durumu adliye arabuluculuk bürosuna bildirdiğinde bu arabulucu görevlendirilir. Tarımsal üretim sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda liste dışından bir arabulucu görevlendirilemez.
(2) Tarımsal üretim sözleşmesi alanında uzmanlık eğitimi alan arabulucu bulunmaması durumunda diğer arabulucular görevlendirilir.
Süreler
MADDE 6- (1) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren iki hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir.
Uzmanlık eğitimi
MADDE 7- (1) Arabuluculuk Daire Başkanlığı, tarımsal üretim sözleşmesi alanında arabuluculuk uzmanlık eğitimine ilişkin usul ve esasları belirler.
 
Hüküm bulunmayan haller
MADDE 8- (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 2/6/2018 tarihli ve 30439 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
Geçiş hükmü
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Yönetmelikte düzenlenen hükümler, 1/9/2023 tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanır.
Yürürlük
MADDE 9- (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 10- (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.

Yeni Tebligat Ücretleri

Yeni Tarifeye Göre Tebligat Ücretleri
Normal Tebligat 120.TL
Hızlı Tebligat 240,00.TL
MTS Tebligat 140,00.TL
Elektronik Tebligat 10,00.TL
Elektronik Teb. Gidiş Dönüş 13,75.TL

2023 te nasıldı?
Normal Tebligat 87,00.TL
Hızlı Tebligat 174,00.TL
MTS Tebligat 101,50.TL
Elektronik Tebligat 10,00.TL
Elektronik Teb. Gidiş Dönüş 13,75.TL
  • Yorum Yok
  • 16-01-2024, Saat: 20:48
  • FatihEmre
Yeni Tarifeye Göre Tebligat Ücretleri
Normal Tebligat 120.TL
Hızlı Tebligat 240,00.TL
MTS Tebligat 140,00.TL
Elektronik Tebligat 10,00.TL
Elektronik Teb. Gidiş Dönüş 13,75.TL

2023 te nasıldı?
Normal Tebligat 87,00.TL
Hızlı Tebligat 174,00.TL
MTS Tebligat 101,50.TL
Elektronik Tebligat 10,00.TL
Elektronik Teb. Gidiş Dönüş 13,75.TL

Sorgulama Talebi İcra Takibinin Düşmesine Engel Değildir.

 
Borçlular adına kayıtlı araçların icra dairesince sorgulanması talebi, takip işlemi olmadığından zamanaşımını kesmez, zira alacaklı, sadece sorgu talebinde bulunmuş olup, ayrıca haciz talebinde bulunmamıştır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi        2016/32908 E., 2017/214 K.
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki şikayet sonucu mahkemece verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, yukarıda tarih ve numarası yazılı direnme kararına ilişkin mahkeme dosyası, 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa’nın 45. maddesi ile 6100 sayılı HMK’na eklenen geçici 4/1. madde uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Borçluların, takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak zamanaşımı şikayetini ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurdukları; mahkemece, şikayetin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verildiği, kararın alacaklı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce; alacaklının icra müdürlüğüne yaptığı 05.04.2011 tarihli borçlu adına kayıtlı araçların sorgulanması talebinin zamanaşımını kesen işlemlerden olduğu ve zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece, salt sorgulama işlemi yapılması talebinin, ayrı bir haciz talebi bulunmadığı sürece zamanaşımını kesmeyeceğinden bahisle Dairemizin bozma kararına karşı direnildiği görülmektedir.

Somut olayda, alacaklı vekili tarafından 04.06.2008 tarihinde borçlular hakkında haciz talebinde bulunulduğu, 05.04.2011 tarihinde borçlular adına kayıtlı araçların sorgulamasının talep edildiği ve 10.03.2014 tarihinde yenileme talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Alacaklı vekilinin 04.06.2008 tarihli haciz talebi ile 10.03.2014 tarihli yenileme işlemi, takibin devamını sağlamaya yönelik olup, anılan işlemler talep tarihleri itibariyle zamanaşımını kesen işlemler ise de, 05.04.2011 tarihli borçlular adına kayıtlı araçların icra dairesince sorgulanması talebi, takip işlemi olmadığından zamanaşımını kesmez, zira alacaklı, sadece sorgu talebinde bulunmuş olup, ayrıca haciz talebinde bulunmamıştır. Bu durumda takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak takibin 04.06.2008 ile 10.03.2014 tarihleri arasında (3) yıldan fazla işlemsiz bırakıldığı ve dolayısıyla borçlular hakkında zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece şikayetin kabulüne dair verilen 25.06.2014 tarih ve 2014/30 Esas – 2014/44 Karar sayılı kararın onanması gerekirken Dairemizce, maddi hataya dayalı olarak bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: 1- Dairemizin 27.10.2014 tarih ve 2014/23579 E.- 2014/24946 K. sayılı BOZMA kararının kaldırılmasına,
2- Alacaklının temyiz itirazlarının reddi ile … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 25.06.2014 tarihli 2014/30 Esas- 2014/44 Karar sayılı kararının İİK’nun 366 ve HUMK.nun 438. maddeleri uyarınca (ONANMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
  • Yorum Yok
  • 31-12-2023, Saat: 19:35
  • FatihEmre
 
Borçlular adına kayıtlı araçların icra dairesince sorgulanması talebi, takip işlemi olmadığından zamanaşımını kesmez, zira alacaklı, sadece sorgu talebinde bulunmuş olup, ayrıca haciz talebinde bulunmamıştır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi        2016/32908 E., 2017/214 K.
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki şikayet sonucu mahkemece verilen hükmün Dairemizce bozulması üzerine, yukarıda tarih ve numarası yazılı direnme kararına ilişkin mahkeme dosyası, 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa’nın 45. maddesi ile 6100 sayılı HMK’na eklenen geçici 4/1. madde uyarınca Dairemize gönderilmiş olmakla, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Borçluların, takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak zamanaşımı şikayetini ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurdukları; mahkemece, şikayetin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verildiği, kararın alacaklı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce; alacaklının icra müdürlüğüne yaptığı 05.04.2011 tarihli borçlu adına kayıtlı araçların sorgulanması talebinin zamanaşımını kesen işlemlerden olduğu ve zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece, salt sorgulama işlemi yapılması talebinin, ayrı bir haciz talebi bulunmadığı sürece zamanaşımını kesmeyeceğinden bahisle Dairemizin bozma kararına karşı direnildiği görülmektedir.

Somut olayda, alacaklı vekili tarafından 04.06.2008 tarihinde borçlular hakkında haciz talebinde bulunulduğu, 05.04.2011 tarihinde borçlular adına kayıtlı araçların sorgulamasının talep edildiği ve 10.03.2014 tarihinde yenileme talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Alacaklı vekilinin 04.06.2008 tarihli haciz talebi ile 10.03.2014 tarihli yenileme işlemi, takibin devamını sağlamaya yönelik olup, anılan işlemler talep tarihleri itibariyle zamanaşımını kesen işlemler ise de, 05.04.2011 tarihli borçlular adına kayıtlı araçların icra dairesince sorgulanması talebi, takip işlemi olmadığından zamanaşımını kesmez, zira alacaklı, sadece sorgu talebinde bulunmuş olup, ayrıca haciz talebinde bulunmamıştır. Bu durumda takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak takibin 04.06.2008 ile 10.03.2014 tarihleri arasında (3) yıldan fazla işlemsiz bırakıldığı ve dolayısıyla borçlular hakkında zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece şikayetin kabulüne dair verilen 25.06.2014 tarih ve 2014/30 Esas – 2014/44 Karar sayılı kararın onanması gerekirken Dairemizce, maddi hataya dayalı olarak bozulduğu anlaşılmakla, mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: 1- Dairemizin 27.10.2014 tarih ve 2014/23579 E.- 2014/24946 K. sayılı BOZMA kararının kaldırılmasına,
2- Alacaklının temyiz itirazlarının reddi ile … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 25.06.2014 tarihli 2014/30 Esas- 2014/44 Karar sayılı kararının İİK’nun 366 ve HUMK.nun 438. maddeleri uyarınca (ONANMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Dosya İnceleme ve UYAP üzerinden eklenme talep dilekçesi

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞA HİTABEN YAZILIR

SORUŞTURMA NO: 2024/
MAĞDUR: Mağdurun Adı
VEKİLİ: Avukat Adı
KONUSU: Dosya inceleme ve UYAP üzerinden eklenme talebimizdir.
AÇIKLAMALAR: 
Yukarıda soruşturma numarası belirtilen dosyaya zorunlu müdafi olarak Atanmış bulunmaktayım. Gerekli olabilecek dilekçelerin yazımı ve dosyada uzlaşmaya tabi bir suç olduğu kanaatinde olduğumuzdan ve görevlendirmeden belli bir süre sonra makbuz kesmek durumunda olduğumdan dosya inceleme talebimin kabul edilmesine ve UYAP üzerinden vekil olarak eklenip UYAP üzerinden inceleme yapmama izin verilmesini talep ederim. TARİH 
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞA HİTABEN YAZILIR

SORUŞTURMA NO: 2024/
MAĞDUR: Mağdurun Adı
VEKİLİ: Avukat Adı
KONUSU: Dosya inceleme ve UYAP üzerinden eklenme talebimizdir.
AÇIKLAMALAR: 
Yukarıda soruşturma numarası belirtilen dosyaya zorunlu müdafi olarak Atanmış bulunmaktayım. Gerekli olabilecek dilekçelerin yazımı ve dosyada uzlaşmaya tabi bir suç olduğu kanaatinde olduğumuzdan ve görevlendirmeden belli bir süre sonra makbuz kesmek durumunda olduğumdan dosya inceleme talebimin kabul edilmesine ve UYAP üzerinden vekil olarak eklenip UYAP üzerinden inceleme yapmama izin verilmesini talep ederim. TARİH 

2024 Parasal Sınırlar

Senetle ispat sınırı: 23.450 TL
Yerel mahkeme kesinlik sınırı: 28.250 TL
Temyiz sınırı: 378.290 TL
Temyizde duruşma sınırı: 567.520 TL
Tüketici Hakem Heyeti sınırı: 104.000 TL 
İcra Mahkemesi İstinaf sınırı: 66.090 TL
İcra Mahkemesi Temyiz sınırı: 378.290 TL
  • Yorum Yok
  • 12-08-2023, Saat: 22:54
  • FatihEmre
Senetle ispat sınırı: 23.450 TL
Yerel mahkeme kesinlik sınırı: 28.250 TL
Temyiz sınırı: 378.290 TL
Temyizde duruşma sınırı: 567.520 TL
Tüketici Hakem Heyeti sınırı: 104.000 TL 
İcra Mahkemesi İstinaf sınırı: 66.090 TL
İcra Mahkemesi Temyiz sınırı: 378.290 TL

PTT UETS AÇIK OLMASINA RAĞMEN E-TEBLİGAT GELMEMESİ SORUNU

PTT UETS zorunlu alıcı hesabı olmasına rağmen e-tebligat gelmemesi sorununun çözümü UYAP vasıtasıyla çözülecektir. 

1-Avukat UYAP a giriş yapılır. 
2-Adres bilgileri bölümüne, adres ekleyerek, PTT UETS (15 haneli rakamlardan oluşan adres) adresi yazılır ve kaydedilir. 
PTT UETS adresinizi UETS internet sitesine giriş yaparak öğrenebilirsiniz.
  • Yorum Yok
  • 20-07-2023, Saat: 17:04
  • FatihEmre
PTT UETS zorunlu alıcı hesabı olmasına rağmen e-tebligat gelmemesi sorununun çözümü UYAP vasıtasıyla çözülecektir. 

1-Avukat UYAP a giriş yapılır. 
2-Adres bilgileri bölümüne, adres ekleyerek, PTT UETS (15 haneli rakamlardan oluşan adres) adresi yazılır ve kaydedilir. 
PTT UETS adresinizi UETS internet sitesine giriş yaparak öğrenebilirsiniz.