*  Makale İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu
0
Yorum
744
Okunma
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
BU KONUYU DEĞERLENDİR
Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi
Konuyu Yazdır
Yönetici
*******
Şuan Çevrimdışı
Administrator
1,249
(Mesajlar)
1,155
(Konular)
16-09-2015
(Kayıt Tarihi)
İcra Müdürü
(Meslek)
(68) Aksaray
(Görev Yeri)
ab93893
(Haberci)
23
(Rep Puanı)

Haberci: ab93893
#1
30-01-2020, Saat: 21:28
İCRA VE İFLAS DAİRELERİNİN İŞLEM VE EYLEMLERİNDEN DOLAYI DEVLETİN HUKUKİ SORUMLULUĞU (İİK. m. 5)


İİK. mad. 5’de; “icra ve iflas müdürleri ile yardımcılarının ve icra-iflas dairesi katip, mübaşir ve hizmetlilerinin kusurlu hareketleri ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- vermiş oldukları zarardan dolayı devletin hukuki sorumluluğu” düzenlenmiştir.[1] [2]

I- Bu kişilerin görevlerini yerine getirirken, kusurları ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- verdikleri zarardan Devlet (Adalet Bakanlığı), birinci derecede sorumludur.

Devletin bu görevlilerin kusurlu hareketlerinden dolayı kabul edilmiş olan sorumluluğu, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarını ancak idare aleyhine açılabileceğini” düzenleyen Anayasanın 129. maddesine uygun bir düzenlemedir…

Görevini yerine getirirken, alacaklının ve borçlunun vekili gibi değil, tam bir tarafsızlıkla hareket etmesi gereken[3] ve yerine getirdiği görev[4] sıradan kamu hukukuna bağlı bir görev olmayıp, İcra ve İflas Kanunundaki özel hükümlere bağlı[5] ve kamu hizmetlilerinin en önemlilerinden olan kendisine has özellikleri bulunan, adaletin fiilen dağıtımı görevi olduğu için[6] icra müdürü (ve icra/iflas dairesinin diğer görevlileri) için öngörülmüş olan bu sorumluluk, onların İcra ve İflas Kanununu uygular ve yorumlarken çok dikkatli davranmalarını gerektirir.

Bu maddeye göre sorumluluğu düzenlenmiş bulunan kişiler;

a) İcra ve iflâs müdürleri

b) İcra ve iflâs müdür yardımcılar

c) İcra ve iflâs katipleri

d) İcra ve iflâs mübaşir ve hizmetlileri’dir.

II- Bu kişilerin sorumluluğu için, şu koşulların gerçekleşmesi gerekir.[7]  [8]

A- Görevlerini yaparken kusurlu hareket etmiş olmalıdırlar.

B- Bu hareketleri ile alacaklı-borçlu ya da üçüncü kişilere zarar vermiş olmalıdırlar.

C- Doğan zarar ile kusurlu hareket arasında illiyet bağı bulunmalıdır.

A- Kusur, bilindiği gibi, “hukuk düzeninin kınamaya layık gördüğü bir hareket tarzı[9]” olup, kasıt[10] ya da ihmal[11] yani “ağır kusur(ihmal)[12] veya “hafif kusur(ihmal)[13] şeklinde belirir. [14] Kusurun saptanmasında, ilgilinin sıfatına göre, “normal niteliklere” sahip bir icra müdürü (yardımcısı, katip, hizmetli ‘müstahdem’) gibi hareket ederek işlem ya da eylem yapmış olup olmadığına bakılır.[15] Eğer, sorumluluğu söz konusu olan kişi “icra memuru” ise ve bu kişi, normal yetenekli bir icra müdürü/yardımcısı vs. gibi işlem ya da eylemde bulunmuşsa ve eğer sorumluluğu söz konusu olan kişi “icra katibi” ise ve bu kişi de normal bir icra katibi gibi davranarak, kendisine öğretilenlerin aynını uygulayarak görevini yapmışsa, kendisinin sorumluluğu sona erer. Başka bir deyişle, kusur; “kanuna ve hadiseye yani işlerin icabına uymayan yahut akıl ve mantık ile bağdaşmayan veya örf ve adetin yahut sosyal ve hukuki geleneklerin dışında kalan yani mutad olmayan bir hareket tarzı olabileceği gibi, memurun kanunen yapılması istenilen bir görevi yerine getirmemesi, yetkilerini kötüye kullanması veya görevinin aksamadan yürütülmesi için gerekli tedbirleri almaması tarzında ihmali bir hareket” de olabilir.[16]

İlgili yasa, tüzük ve yönetmelik hükmünün, icra müdürü ya da yardımcısı (muavini) tarafından değişik biçimde yorumlanarak uygulanmış olması, başlı başına “kusurlu davranış” sayılarak sorumluluk kaynağı olamaz. Hiçbir yorumu gerektirmeyecek kadar çok açık olan bir hükme aykırı hareket edilmişse, ancak o zaman kusurlu davranılmış sayılarak, sorumluluk kabul edilebilir.[17] Şu hususu da hemen belirtelim ki, icra müdür ya da yardımcısının kendi yorumuna göre yaptığı işlemin, şikayet üzerine icra mahkemesince bozulmuş olması da, başlı başına o memur ya da yardımcısı için hukuki sorumluluk kaynağı olamaz.[18]

Kusurlu işlem ya da eylem hakkında, zarar gören kişi icra mahkemesine başvurup o işlemi iptal ettirme imkanına sahipken, bu yola gitmeden, doğrudan doğruya kusurlu işlemden dolayı uğradığı zararın ödenmesini, bu maddeye göre talep edebilir mi? Bu gibi durumlarda, zarar gören kişinin, kusurlu işlem hakkında, şikayet yoluna başvurup o işlemi iptal ettirmemiş olmasının bir “birlikte (müterafik) kusur” (TBK. mad. 52) sayılacağı ve bu nedenle de artık, İİK. mad. 5’e göre “tazminat davası” açma hakkını yitireceği kabul edilmektedir.[19] Örneğin; “sıra cetvelinde alacağına yer verilmemiş olmasından dolayı, alacağını alamamış olan kişinin”, bu şekilde hatalı sıra cetveli düzenleyen icra müdürünün kusurlu olduğundan bahisle açtığı tazminat davası, -kendisine usulen tebliğ edilen sıra cetveline karşı, süresinde itirazda bulunmamakla, kendisi de kusurlu davrandığından- reddedilir.[20] Nitekim yüksek mahkeme (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu)[21] “hakimlerin hukuki sorumluluğunun doğabilmesi için açık ve ağır kusurlu davranmış olmaları gerekeceğini; arzu edilmese de hatalı hukuksal değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesi halinin hakimlerin hukuksal sorumluluğuna yol açmayacağını, aksini düşünmenin her hatalı karardan ötürü devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin kabulü anlamına geleceğini” bir olayda isabetli olarak belirtmiştir. Doktrinde de “icra memurunun, kanunun açık hükmüne aykırı olarak yaptığı işlemlerin ‘kusurlu işlem’ olarak kabul edilmesi gerektiği”[22], “hakimlerin hukuki sorumluluğunda olduğu gibi icra ve iflas dairesi görevlilerinin hukuki sorumluluğunda da, aynı ilkelerin –yani;bu görevlilerin ancak ‘açık ve ağır kusurlu’ olmaları halinde devlete karşı sorumlu olabilmeleri gerektiği-”[23] isabetli bir şekilde ifade edilmiştir. Çünkü, icra müdürü/müdür yardımcısı (ve icra ve iflâs dairesinin diğer görevlileri) sıradan bir haksız fiil faili değildir. Onlar, İcra ve İflâs Kanunu’nu –‘icra hakimi’ gibi- birebir yorumlayıp uygulayan kişilerdir. Günümüzde yürürlükte olan İİK’nu yorumlayan yüksek mahkeme (Yargıtay) dahi aynı ‘yıl’ değil, aynı ‘ay’ içinde farklı kararlar verirken –ve bu durum doktrinde- haklı olarak eleştirilirken[24]- tüm değişen içtihatları günü gününe(!) değil, saati saatine(!) öğrenip uygulamaları icra müdür ve müdür yardımcılarından beklenemez…      

Yüksek mahkeme; davacı-alacaklının müterafik (bölüşük) kusuru (TBK. mad. 52) hakkında;

“Zararın doğumunda davacı-alacaklının müterafik (bölüşük) kusurunun bulunması halinde zarar miktarından TBK'nun 52. maddesi uyarınca uygun bir indirim yapılması gerekeceğini”

4. HD. 12.10.2011 T. E: 2010/8772, K: 10378

“Adalet Bakanlığı aleyhine açılan tazminat davasında, davacı-alacaklının savsama niteliğindeki eylemlerinin davacının bölüşük kusuru nedeniyle tazminat tutarından indirim yapılmasına etkili olacağını”

4. HD. 23.12.2012 T. E: 1129, K: 13418

“Olayın oluşumunda davalı icra müdürünün kastının bulunmaması ve iş yoğunluğunun gözetilmesi halinde, davalı hakkında BK.’nun 43. maddesi (şimdi; TBK. mad. 51) gereğince hükmedilecek tazminatta indirim yapılması gerekeceğini”

4. HD. 04.12.2007 T. E: 13812, K: 15364

“İlanen tebligatın usulsüz ve geçersizliği nedeniyle yapılmış olan ihalenin feshi halinde davacı ihale alıcına tazminat ödemiş olan Adalet Bakanlığının, kusurlu davranışı ile ihalenin feshine sebep olmuş olan icra memuruna karşı açtığı rücu davasında davalı memurun kasıtlı bir davranışının bulunmaması göz önünde bulundurularak mahkemece hükmedilecek tazminatta BK.’nun 43. maddesi (şimdi; TBK. mad.  51) gereğince indirim yapılması gerekeceğini”

4. HD. 4.7.2006 T. E:2691, K:8069

“Taşınmazın bulunduğu yerde ilan yapılmadan taşınmazın ihaleye çıkarılmış olmasının, bir özensizlik olup, davalı Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğunu gerektireceğini; davacı ihale alıcısının da, icra dosyasını inceleyip yapılan ihaleye hazırlık işlemlerinin usulüne göre yerine getirilmiş olup olmadığını araştırmadan ihaleye girmiş olmasının kendisinin müterafik kusurunu oluşturacağını (hükmedilecek tazminatta indirim yapılması gerekeceğini)”

4. HD. 12.11.2003 T. E:8123, K:13239

“Açık arttırmada satın aldığı taşınmaza ilişkin satış ilanında, ‘taşınmaz üzerinde bina olduğu’ belirtildiğinden açık arttırmaya katıldığını, ancak açık arttırmadan sonra taşınmaz üzerinde bina olmadığının anlaşıldığını” ileri sürerek Adalet Bakanlığı’na karşı tazminat davası açmış olan davacının “dava konusu taşınmaz üzerinde bina olmadığını” –açık arttırma tarihinden çok önce- icra mahkemesinde okunan bilirkişi raporundan öğrenmiş olması nedeniyle, kendi kusurlu eyleminden ötürü uğradığı zarardan devletin sorumlu tutulmasını isteyemeyeceğini”

4. HD. 28.04.2011 T. E:2010/4846, K:2011/4843

“Öncelikle davacının bölüşük kusuru oranında indirim yapılması ve daha sonra ihale bedelinin indirilmesi gerekirken mahkemece indirim sebeplerine ilişkin sıralamada yanılgıya düşülerek davalının daha fazla miktar tazminatla sorumluluğuna karar verilmesinin doğru görülmeyeceğini”

4. HD. 25.12.2006 T. E:2005/15288, K:14484

“Davacı, icra dosyasında yapılan ihale sonucu aldığı bağımsız bölümün ihale ilanında belirtilen nitelikleri taşımadığını, ihale kesinleşip tapuya tescilinden sonra teslim aldığı taşınmazın ilânda belirtilenden daha az alana sahip olduğunu belirterek bilirkişi raporunu denetlemeyen icra memurunun kusuru nedeniyle bu zararın gerçekleştiğini belirterek zararının tazminine karar verilmesini istemiş olup, ihalenin kesinleşmesi ile zarar doğmuş olduğundan mahkemece işin esası incelenip, davacının zararı bulunup bulunmadığı, varsa bunun icra memurunun eyleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirlenip, varsa davacının bölüşük kusuru olup olmadığı da tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın reddinin isabetsiz olduğunu”

4. HD. 03.02.2014 T. E: 575, K: 1458

ifade etmiştir.   

Bilindiği gibi; zarar gören, bazı durumlar yaratıp, giderim (tazminat) borçlusunun durumunu ağırlaştırmış olursa, yarattığı o durumlardan ötürü giderimden (tazminattan ) indirim yapılır ya da büsbütün kaldırılır. Burada, önce zarar görenin kendi kusuru söz konusu olur ki, yerleşmiş deyimi ile “birlikte (müterafik kusur)” diye nitelendirilir.[25] Başka bir deyişle; zarar görenin kendi( birlikte ) kusurunda, kişinin kendisine zarar veren bir hareket tarzı söz konusudur. Zarar görenin kendi kusuru, akıllıca iş gören, mantıklı bir kişinin kendi yararı gereği zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir eylemidir. Zarar görenin kusuruna “birlikte kusur (müterafik kusur)” da denilmektedir.[26]

Sorumluluk kaynağı olabilecek kusura ilişkin olarak şu hususa da değinelim ki, özellikle yasa, tüzük, yönetmelikteki hükümlerin yorumu konusunda, icra müdürüne    -ve yardımcısına (muavinine)- bağlı olduğu icra mahkemesi hakiminden daha ağır bir sorumluluk yüklememek gerekir. Çünkü, merci hakimleri ancak HMK. mad. 46 gereğince sadece “açıkça yasaya aykırı karar verilirse” sorumlu tutulabilmektedirler.[27]

Kanımızca, icra müdürünün (ve muavininin) icra mahkemesinin talimatına göre hareket etmiş olması onu sorumluluktan kurtarmalıdır. Her ne kadar, icra müdürleri     -ve icra müdür yardımcıları- görevlerini bağımsız olarak yerine getiriyorlarsa da, bu durum, onlara, “icra mahkemesinin kararlarını tartışıp, bu kararlara uymama” hakkını vermez.[28]

Olayda, İcra ve İflas Dairesinin görevlilerin kusuru bulunmaması halinde, Adalet Bakanlığının da sorumluluğu söz konusu olmaz…[29]

Hukukumuzda, 657 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden önce, cebri icra faaliyetinden dolayı bir zararın meydana gelmesinde, hem icra memurunun kişisel kusuru ve hem de devletin hizmet kusuru varsa, tazminatın, bu iki türlü kusurun derecesi göz önünde tutularak TBK.’nun 61 ve 62. maddelerine göre, memurla devlet arasında bölüştürüleceği, bu durumda, memurla devletin zarar görene karşı sorumluluğunun müteselsil olduğu, zarar görenin genel mahkemede açtığı dava yoluyla zararın tamamını, icra memuruna veya devlete, özel hukuk hükümlerine dayanarak tazmin ettirilebileceği kabul ediliyordu.[30] 657 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ve 3222 sayılı kanun ile İİK. 5’de değişiklik yapılmadan önce ise “icra müdürüne karşı genel mahkemede açılan tazminat davasında, davalı icra müdürü tarafından ileri sürülen hizmet kusuru iddiası mahkemece kabul edildiği takdirde, bu hususun icra müdürünün sorumluluğunun derecesini tayinde rol oynayabileceği, devletin sorumluluğuna hükmolunabilmesine dayanak teşkil etmeyeceği, çünkü icra ve iflâs hukukunda devletin sorumluluğunun ancak ikinci derecede ve icra müdürünün (ve diğer görevlilerin) veya kefilinin ödeyemediği zararların ödettirilmesi için kanunda yer aldığı[31] kabul ediliyordu…

Bugün ise, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflâs dairesi görevlilerinin) kişisel kusurundan dolayı -görevlerini yaparken- ilgililere zarar vermeleri halinde, genel mahkemede (ve Adalet Bakanlığı aleyhine), buna karşın hizmet kusurundan dolayı ilgililerin zarar görmeleri halinde idari yargı yerinde (Adalet Bakanlığı aleyhine) tazminat davası açılması gerekir.

Olayda, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflâs dairesi görevlilerinin) görevleri ile ilgili olmayan kişisel kusurlarının bulunması halinde, kusurlu memurun kendisine karşı -genel mahkemede- TBK. 49 vd.na göre tazminat davası açılması gerekir…[32] [33]

B- Zarar, “maddi” olabileceği gibi[34] “manevi” de olabilir.[35] [36] Doktrinde, bazı yazarların[37], “manevi zararların maddenin kapsamı dışında kaldığını” belirtmesine rağmen Yargıtay[38] “manevi zararların da sorumluluk sınırları içinde kaldığını” ifade etmiştir. Kanımızca da, maddede, “manevi zararlardan icra memur ve müstahdemlerinin sorumlu olmadığı ya da daha özel koşullarla sorumlu olduğu” ayrıca belirtilmediğine göre Yargıtay’ın benimsediği görüş daha isabetlidir. Ancak, hemen belirtelim ki, manevi tazminata hükmedebilmek için, dava konusu olayda; “kişilik haklarına haksız ve ağır bir saldırı” bulunması yeterli olup, ayrıca -4.5.1988 tarih ve 3444 sayılı Kanun ile BK. 49’daki “ağır kusur” koşulu kaldırılmış olduğundan ve yeni TBK.’nun  58. maddesinde böyle bir koşula yer verilmediğinden- icra müdürü (ya da icra dairesinin diğer görevlileri)nin ağır kusurlu davranışta bulunmuş olmaları zorunlu değildir. Bu nedenle, borçluya ait olmadığı bilinen bir evde ya da işyerinde haciz yapılması, ev ve işyerinin gerçek sahibinin kişisel haklarına “ağır bir saldırı sayılır” ve devletin -manevi tazminat  bakımından- sorumluluğunu gerektirir.

Henüz bir zarar oluşmadan, Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılamaz.[39]

C-İlliyet bağı’nın icra müdürünün (ve icra dairesinin diğer görevlilerinin) kusurlu işlem ya da eylemi ile, ilgilinin uğradığı zarar arasında, “uygun illiyet ilkeleri”[40] [41]ne göre bulunması gerekir.[42] Yani, doğan zarar, kusurlu davranışın objektif ihtimallere ve hayat tecrübelerine göre, beklenmesi mümkün olan bir sonucu olmalıdır. Daha kısa bir deyişle zarar, icra memur ve hizmetlilerinin kusurlu davranışının uygun, olağan sonucu olmalıdır. Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılan hatalı işlem nedeniyle Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılamaz.[43]

Zararın, davacının kendi kusurundan kaynaklanmış olması halinde, Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılamaz.[44]

III- İİK’nun 5. maddesine göre devletin (dolayısı ile kusurları, ile zararın doğmasına sebebiyet vermiş olan icra ve iflas dairesi görevlilerinin ) h u k u k i  s o r u m l u l u ğ u n u n söz konusu olabilmesi için, davacı-alacaklının aciz belgesi sunmasına gerek var mıdır?

İİK’nun 5. maddesinde -“tasarrufun iptali davaları” nın açılabilmesi için, İİK’nun 277. maddesinde öngörüldüğü gibi- açıkça böyle bir ön koşul öngörülmemiş olmasına rağmen u y g u l a m a d a  “borçlunun, davacının alacağını karşılayacak kadar malvarlığı bulunup bulunmadığı hususunun araştırılması” istenmektedir. Yüksek mahkeme bu konuyla ilgili olarak;

İcra müdürünün hatalı işlemi nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada (İİK. mad. 5),  davaya konu alacağın tahsili için borçlunun başkaca hak ve alacağının bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, takip hukukunun alacağın tahsili için sağladığı hukuki yolların tüketilmediği gibi, ilk gün haciz yapılabilseydi haczin icra edileceği yerde ne miktarda mal bulunduğu da araştırılmamış olduğundan, incelemeler yapıldıktan sonra gerekirse davacıya aciz vesikası sunması için süre verilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceğini”

4. HD. 16.10.2014 T. E: 2013/16324, K: 13141 

İİK 5. maddesine göre sorumluluğun doğması için aciz vesikasının ibraz edilmesine  gerek yoksa da, alacağın tahsil edilmesi için başka taşınmaz bulunup bulunmadığı araştırılmalı, zarar doğmuş ise zarar miktarı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini”

4. HD. 01.04.2014 T. E: 2013/7729, K: 5559

Davacı, icra dosyasındaki takip konusu alacağın bir kısmını temlik aldığından temlik eden ile aynı haklara sahip olup, kısmen temlik eden ve kısmen temlik alanın ancak kendilerine ait alacaklar üzerinde tasarrufta bulunabileceğini, alacağın bir kısmını temlik edenin, alacağın tamamı ile ilgili haczin kaldırılmasını isteyemeyeceği, davalı icra müdür vekili tarafından temlik edenin talebi üzerine alacağın temlik edilmeyen kısmı üzerinden de usulsüz olarak haczin kaldırılması işlemi gerçekleştirilmiş olup, haczin tamamen kaldırılması işlemi nedeniyle takip dosyasındaki blokeli alacak takip borçlusuna ödendiğinden davacı zarara uğramış olup; zarar, usul ve yasaya aykırı talebin icra müdürlüğü tarafından yerine getirilmesinden kaynaklanmış olduğundan, oluşan zararla icra müdürlüğünün işlemi arasında illiyet bağı olduğu ancak davacının uğradığı zararı ile ilgili davalı Bakanlık aleyhine dava açabilmesi için takip dosyasında borçlu şirketten alacağını tahsil edememiş olması, başka bir ifade ile borçlu şirketin borcunu ödemekte acze düşmüş olması gerektiğinden, mahkemece, davacının dava dışı borçlu şirketten alacağının tahsilinin mümkün olup olmadığı araştırılmadan, davanın reddine karar verilmiş olmasının isabetsiz olduğunu

4. HD. 29.01.2014 T. E: 2013/3705, K: 1172

belirtmiştir.

Bir olayda;

Alacaklı vekili; … .. İcra Müdürlüğü’nün …./.. sayılı icra dosyasından, borçlulardan …. ….’ ün taşınmazına -daha önce 02.03.2005 tarihinde ilk olarak koyduğu haczin düşmesi üzerine- 02.06.2009 tarihinde yeniden haciz koydurmuş ve 31.05.2011 tarihinde  -yani haczin düşmesine iki gün kala- ‘satış ve kıymet takdiri avansı’ yatırarak bu taşınmazın satışını talep etmiştir. İcra müdür yardımcısı ( ….. …… ) aynı gün ‘satışa hazırlık işlemlerini özellikle kıymet takdiri işlemini tamamlanmamış olduğu’ gerekçesiyle alacaklının satış talebinin reddine, karar vermiştir. Alacaklı vekili, icra müdür yardımcısının bu kararına karşı …. İcra hukuk Mahkemesi’ne başvurup şikayet yoluna gitmemiştir. Daha sonra taşınmaz maliki borçlu ….. …..     25.07.2011 tarihinde icra dairesine gelerek  ‘taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasını’ talep etmiştir. Davalı ( ihbar edilen; fer’i müdahil ) icra müdür yardımcısı …. …… dosyada daha önce, arkadaşı diğer icra müdür yardımcısı ….. ……’ın ‘satış talebinin, satışa hazırlık işlemlerinin tamamlanmamış olması nedeniyle’ verdiği ‘satış talebinin reddine’ ilişkin kararı ve bu karara karşı alacaklı- davacı ….. ….’ün bu karar karşı şikayet yoluna gitmemiş olduğunu, dolayısıyla icra müdür yardımcısı arkadaşının verdiği anılan kararın kesinleştiğini ve 02.06.2009 tarihinde konulmuş olan haczin, 02.06.2011 tarihinde düşmüş olduğunu saptayarak, 25.07.2011 tarihinde borçlunun talebini kabul ederek borçluya ait taşınmaz üzerindeki haczi İİK’nun 106. ve 110. maddeleri gereğince kaldırmıştır. ( Bu karar üzerine borçlu bu taşınmazı takip dosyasındaki diğer borçlunun oğlu ….. …..’na, bu kişi de 13.10.2011 tarihinde aynı taşınmazı ….. …… isimli kişiye devretmiştir. )

Takip alacaklısı …… ….., olaydan üç ay sonra  13.10.2011 tarihinde …. .. İcra Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, şikayet ve dava konusu kararı vermiş olan icra müdür yardımcısının ‘haczin kaldırılması kararını’ şikayet etmiş, adı geçen mahkeme de 21.01.2012 tarih ve …./… Esas ve …../.. Karar sayılı ilamı ile ‘haczin kaldırılması kararını’ kaldırıp, bu kararla birlikte taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir koymuş ancak taşınmazın son maliki mahkemeye başvurarak bu ihtiyati tedbir kararını kaldırtmıştır…

….. .. İcra Hukuk Mahkemesi’nin adı geçen kararına dayanarak takip alacaklısı ….. …., davalı (ihbar edilen, fer’i müdahil ) icra müdür yardımcısı …. ……. hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve … .. Sulh Ceza Mahkemesi 15.07.2013 tarih, …./…. Esas ve …./… Karar sayılı ilam ile ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan dolayı sanık icra müdür yardımcısı hakkında mahkumiyet kararı vermiştir..

Takip alacaklısı davacı …. …., yine ….. .. Hukuk Mahkemesi’nin bu kararına dayanarak, İİK.’nın 5. maddesi uyarınca –icra dosyasındaki kapak hesabı kadar-  …. .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Adalet Bakanlığı aleyhine ‘tazminat davası’ açmıştır. Bu dava –ileride açılması muhtemel rücu davası nedeniyle- icra müdür yardımcısı …. ……..’ya ihbar edilmiştir. Tazminat davasına bakan ….. .. Asliye Hukuk Mahkemesi ‘ceza mahkemesinin kararının kesinleşmesinin beklenmesine’ karar vermiş ve ayrıca davacı- alacaklıya ‘ aciz vesikası sunması için’ süre vermiştir. Bu nedenle duruşma 09.09.2015 tarihine ertelenmiştir.

Davacı-alacaklı …… ……’ün, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine İİK’nun 5. maddesine dayanarak açtığı tazminat davasının icra müdür yardımcısı ….. ……’ya ihbar edilmesi üzerine, …. …….. vekili mahkemeye sunduğu 03.02.2013 tarihli “Fer’i Müdahale ve Beyan Dilekçesi” nde özetle; “açılmış olan davanın temelinde haksız fiil sorumluluğunun bulunduğunu, oysa ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmadığını, çünkü müvekkilinin yasa ( ve Yargıtay içtihatları ) gereğince esasen düşmüş olan haczi kaldırdığını; dava konusu taşınmaz üzerindeki haciz tarihinin 02.06.2009 olduğunu, satış talebi tarihinin ise 31.05.2011 olduğu yani haczin düşmesine üç gün kala satışın talep edildiğini, davacının 31.05.2011 tarihli satış talebini değerlendiren diğer icra müdür yardımcısının ‘kıymet takdiri raporu kesinleşmediği için satış talebini reddettiğini’  red kararında belirttiğini, bu karara karşı davacı alacaklının icra mahkemesine başvurarak şikayet yoluna gitmediğini, böylece bu kararın kesinleştiğini ve iki yıllık satış isteme süresi 02.06.2011 tarihinde dolduğu için, bu tarihte haczin düştüğünü çünkü alacaklının satış talebiyle satış isteme süresinin kesilmemiş olduğunu, bu hususun dilekçesine eklediği; HGK. 10.03.2013 T. E: 19-45, K: 140, 12. HD. 09.07.2012 T. E: 16781, K: 24213, 19. HD. 07.04.2005 T. E: 9510, K: 3777 tarih ve sayılı içtihatlarda açıkça belirtilmiş olduğunu, keza Yargıtay içtihatları uyarınca ‘kıymet takdiri yapılıp kesinleştirilmeden satış talep edilmesinde bir hukuki yarar bulunmadığını’ , ….. .. İcra Hukuk Mahkemesi’nin …/.. sayılı kararının, belirttiği bu içtihatları göz önünde bulundurmadan verilmiş hatalı bir karar olması nedeniyle isabetli olmadığını ve bu kararın müvekkilinin kusurlu sayılmasına neden olamayacağını, icra takibinin halen devam ettiğini, borçlular adına kayıtlı olan araç ve taşınmazlar üzerinde alacaklının haczinin bulunduğunu, dolayısı ile bunlar paraya çevrilmeden bu davanın açılmasının isabetli sayılmayacağını, hatalı davranan davacı-alacaklının olayda müterafik kusurunun bulunduğunu, ayrıca ceza dosyasının âkıbetinin beklenmesine gerek bulunmadığını, çünkü bu dosyada eksik inceleme ile verilmiş bir mahkumiyet kararı bulunduğunu, zira ortada müvekkilinin hukuka aykırı bir fiilinin bulunmadığını, müvekkilinin esasen düşmüş olan haczi kaldırdığını” bildirmiştir.

Bu olayda;  alacaklı vekilinin satış süresinin dolmasına (dava ve takip konusu taşınmaz üzerine 02/06/2009  tarihinde alacaklı vekili tarafından konulmuş olan haczin düşmesine) iki gün kala yaptığı “satış talebi”nin bu şekilde icra müdür yardımcısı tarafından red edilmesi ( ve bu red kararının şikayet konusu yapılmayarak kesinleşmesi ) üzerine yüksek mahkemenin ( Yargıtay HGK.’nun, Yargıtay 23. HD.’nin, Yargıtay 19. HD.’nin ve Yargıtay 12. HD.’nin  –ilişikte sunduğumuz- içtihatları doğrultusunda “alacaklı süresi içinde satış istememiş sayılarak, alacaklının koymuş olduğu haciz –satış isteme süresinin sona erdiği- 02.06.2011 tarihinde düşmüştür. Bu nedenle, mütalâa ( ve dava ) konusu uyuşmazlıkta 25.07.2011 tarihinde –borçlu ….. ……’ün talebi üzerine icra müdür yardımcısı …. …….’nın dava ( ve takip ) konusu taşınmaz üzerindeki haczi –süresinde satış istenip istenmediğini, dolayısı ile haczin düşüp düşmediğini re’sen araştırmakla görevli olduğu için[45]- İİK mad. 106 ve 110 uyarınca kaldırmasında bir usulsüzlük ve kanuna aykırılık yoktur.

Yüksek mahkeme –az önce belirtilen- konuya ilişkin içtihatlarında;

“İcra memuru tarafından, satış talebi reddedilen alacaklının, red kararının iptali için icra mahkemesine başvurmamış olması halinde icra memurunun red kararı doğrultusunda alacaklının süresi içinde satış istememiş sayılacağı ve koymuş olduğu haczin süresi içinde satış istenmemesi nedeniyle düşmüş olacağını”

23. HD. 31.01.2014 T. E: 2013/7084, K: 607

“Kaydına haciz konulan aracın -haciz tarihinden itibaren bugün için altı ay zarfında- alacaklı tarafından satışı talep edilerek, istenen satış avansı dosyaya yatırılmasına rağmen, icra müdürlüğünce “aracın henüz yakalanıp kıymet takdiri yapılmadığı” gerekçesiyle satış talebi reddedilir ve bu karar alacaklı tarafından şikayet konusu edilmezse, alacaklının süresinde satış istememiş sayılacağını (Bu durumda taşınır üzerindeki haczin düşeceğini)”

23. HD. 05.11.2012 T. E:4479, K:6395  

“Haczedilen taşınmazın iki yıl (şimdi; bir yıl) içinde satışının istenmemesi halinde haczin düşeceği- İİK mad. 106 gereğince satış isteme süresinin duracağı durumların tahdidi olarak sayıldığı, sürenin durması durumunda, satış talebinin reddi ya da ihalenin alıcı çıkmaması nedeniyle düşmesi ya da feshedilmesi halinde düşme veya fesih kararının kesinleştiği tarihten sonra kalan sürenin kaldığı yerden işlemeye devam edeceğini,  zamanaşımının kesilmesinde olduğu gibi yeni bir sürenin işlemeye başlamayacağı-İcra müdürünün, alacaklının satış talebini -henüz kıymet takdiri yapılmadığı, aracın yakalanmamış olduğu vb. gerekçeleriyle- reddetmesi halinde, bu ret kararının şikayet yoluyla bozdurulmamış olması halinde reddine karar verilmiş olan bir talep, yasaya uygun bir talep olarak (satış talebi olarak) kabul edilemeyeceğinden alacaklının süresinde satış talep etmemiş sayılacağı ve konulmuş olan haczin düşeceğini”

12. HD. 09.07.2012 T. E: 16781, K: 24213

“Alacaklının satış talebinin icra müdürlüğünce " şartları oluşmadığı" ndan reddedilmiş ve bu kararın kaldırılması için icra mahkemesine başvurulmamış olması halinde, reddine karar verilen bir istemin yasaya uygun bir satış istemi olarak kabulü mümkün olmadığından bu durumda alacaklının süresinde satış istememiş sayılacağını ve bu nedenle de konulmuş olan haczin düşmüş olacağını (Bu nedenle bu hacze sıra cetvelinde pay ayrılamayacağı gibi, bu alacaklının satış talebi üzerine yapılan bu ihalenin de feshine karar verilmesi gerekeceğini”

19. HD. 24.03.2010 T. E: 2009/9534, K: 3280

Davalının avans yatırmak suretiyle 7.3.2005 tarihinde yapmış olduğu satış talebi,kıymet takdiri yapılmadan satış talep edilemeyeceği gerekçesiyle 10.3.2005 tarihinde icra müdürü tarafından reddedilmiş olup,bu karara karşı şikayet yoluna başvurulmamıştır; satışın reddine ilişkin icra müdürü kararının bu şekilde kesinleşmesi nedeniyle, geçerli bir satış talebinin varlığından söz edilemeyeceğinden mahkemece bu husus gözetilerek davalının haczinin düşüp düşmediği konusunda bir karar verilmesinin gerekeceğini”

HGK. 10.03.2010 T. E:2010/19-45, K:2010/140

“Kıymet takdiri ve fiili haciz yapılmamış dahi olsa, haciz tarihinden itibaren taşınırların bir yıl, taşınmazların ise iki yıl içinde (İİK. mad. 106, 110), satış masrafı da yatırılarak (İİK. mad. 59), satışlarının istenmemiş olması halinde, konulmuş olan hacizlerin düşeceğini”

19. HD. 20.10.2005 T. E: 4865, K: 10450

“Kara taşıt araçlarının trafik kaydına haciz konulduktan sonra İİK. 106’ya göre altı ay içinde satış masrafının da (İİK. mad. 59) yatırılarak satışının istenmemesi halinde haczin düşeceği, icra memurunun satış talebini «fiili haciz ve kıymet takdiri yapılmamış olması nedeniyle reddetmiş olması durumunda, bu karara karşı icra mahkemesine şikayet yoluna başvurulması gerekeceği, aksi takdirde araç üzerindeki haczin düşeceğini”

19. HD. 21.4.2005 T. E: 2004/10907, K: 4498

“Kara taşıt araçlarının trafik kaydına haciz konulduktan sonra İİK. mad. 106’ya göre bir yıl içinde satış masrafının da (İİK. mad. 59) yatırılarak satışının istenmemesi halinde haczin düşeceği, icra memurunun satış talebini «fiili haciz ve kıymet takdiri yapılmamış olması nedeniyle» reddetmiş olması durumunda, bu karara karşı icra mahkemesine şikayet yoluna başvurulması gerekeceği, aksi takdirde araç üzerindeki haczin düşeceğini”

19. HD. 7.4.2005 T. E: 2004/9510, K: 3777

“İcra müdürlüğünce ‘satış koşullarının gerçekleşmediği’ inden bahisle alacaklının satış talebi reddedilmiş olması ve bu kararın kaldırılması için icra mahkemesine başvurulmamış olması halinde, reddine karar verilen bir istemin, yasaya uygun bir satış talebi olduğu da kabul edilemeyeceğinden alacaklının bu durumda süresi içinde satış istememiş sayılacağı, bu durumda haczin düşmüş olacağını”

HGK. 17.10.2012 T. E: 19-507, K: 722

belirtmiştir.

Doktrinde[46] de bu konuyla ilgili olarak;

Alacaklı, haciz konulan taşınırın/taşınmazın satılmasını, satış avansını yatıracağını bildirerek talep etmiş olmasına rağmen, bu talep icra müdürlüğünce -henüz kıymet takdiri yapılmadığı veya yapılan kıymet takdirinin kesinleşmediği ya da satışı talep edilen aracın henüz yakalanmamış (fiilen haciz edilmemiş ve sadece kaydına haciz konmuş) olduğu  g e r e k ç e s i y l e  kabul edilmeyerek “satış talebinin reddine” karar verilmişse, bu karar karşı “şikayet” yoluna başvurulup, karar ortadan kaldırılmadıkça geçerliliğini korur ve alacaklı süresinde satış talep etmemiş sayılır. Alacaklının yapmış olduğu satış talebi geçersiz sayılarak haczin düşmesini önlemez. Çünkü, “reddine karar verilen bir talebi yasaya uygun bir talep” (satış talebi) olarak kabul etmek mümkün olmaz. Yüksek mahkemenin çeşitli dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulunun içtihatları bu doğrultudadır.[47]

denilmiştir.

Satışa hazırlık işlemleri tamamlanmadan –yani, satışa konu taşınır/taşınmaza kıymet takdir edilmeden ve bu kıymet takdiri kesinleşmeden- alacaklının satış avansı yatırmasında hukuki yararı yoktur.[48]

Menkul ve gayrimenkul hacizlerinde, süresinde satış istenip istenmediği hususu icra müdürlüğünce ( ve icra hakimliğince) re’sen gözetilir. Satış talebinin İİK’nunda öngörülen –bugün için bir yıl ve altı aylık- süreler içinde olup olmadığı re’sen gözetilir. Satış talebi bu sürelerden sonra ise reddedilir.[49]

Bu olayda; ( davalı ) icra müdür yardımcısı …. ……..’nın, taşınmazı üzerindeki haczi 02.06.2011 tarihinde düşmüş olan borçlu ….. ……’ün “taşınmazı üzerindeki haczin kaldırılması” talebini reddetmesi, İİK’nun 106. ve 110. maddelerinin çok açık olan hükmüne aykırı olur ve borçlu hakkındaki takibin devam edip, bu taşınmazın yapılacak ihalede satılması halinde, borçlunun İİK’nun 5. maddesi çerçevesinde Adalet Bakanlığı aleyhine “tazminat davası” açılmasına neden olurdu[50]
Yorma kendini, Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin. Charles Bukowski
Konuyu Yazdır



Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
 SALGIN SEBEBİYLE ORTAYA ÇIKAN SORUNLARDAN DOLAYI YARGILAMA VE TAKİP HUKUKU DuraN 0 840 23-03-2020, Saat: 21:38
Son Yorum: DuraN
 Talimat İcra D., Asıl İcra D. Gönderdiği Talimat Dışında İşlem Yapabilir mi? DuraN 0 2,255 30-01-2020, Saat: 21:09
Son Yorum: DuraN
Anahtar Kelimeler

İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu icra, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu hukuk, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu haciz, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu satış, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu Kıymet takdiri, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu Hakkında, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu nedir, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu myicra, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu icra takibi, İcra Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Dolayı Devletin Sorumluluğu araç haczi


Hızlı Menü: