*Takipten Önce %4,55 / Sonra %9,10 / Satıştan Sonra %11,38
*Vazgeçme/Haricen Tahsil (Hacizden Önce) %2,27 -(Hacizden Sonra) %4,55 *Maaş ve Ücret Ödemelerinde %4,55 *Başvuru Harcı / Yerine Getirme Harcı 179,90.TL *Tahliye Harcı -İcra Teb.Üzerine%1,13 /İcra Kanalıyla%2,27 |
*İhale Damga Vergisi : Binde 5,69
*Kefalet/Temlik/Taahhütname Damga Vergisi Binde 9,48 *Yediemine Ödenen Paralardan Damga V. Binde 9,48 *Resmi şahıslar adına şahıslara ödenecek paralardan Kesilecek Damga V. Binde 7,59 *Kira Sözleşmelerinden Alınacak Damga Vergisi Binde 1,89 |
*Cezaevi Yapı Harcı %2
*Vekalet Suret Harcı 25,60.TL *Haciz, Teslim ve Satış Harcı : 422,40.TL 2023 Yolluk Miktarı : 8.239,996.TL. Haciz, Teslim, Satış Harcından Memura Ödenen 118,36.TL İflasın Açılması, Konkordato İsteği, Masaya Katılma:179,90 TL |
|
2023 Araç Satış Talebi Taslağı
……………. İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE
DOSYA NO:2023/…..Esas
Müdürlüğünüz yukarıda esas dosya numarası belirtilen dosyasında; borçluya ait …… plakalı araca ….. tarihinde haciz konulmuştur. …….. plakalı araca yakalama şerhi işlenmesini, kıymet takdiri yapılmasını, kıymet takdiri yapıldıktan sonra satışa çıkartılmasını alacaklı adına talep ederim. Gerekli avans ve giderler uyap üzerinden dosyaya yatırılmıştır.
Alacaklı Vekili
8 Mart 2023 de yayınlanan Satış Giderleri Tarifesi 8.Maddesine göre;
Satış avansı: 5.800,00 TL
Gene aynı tarifenin 5. Maddesine göre; Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri;
MADDE 5- (1) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarının satışının talep edilmesi halinde satış giderleri tablosunda yer alan buna ilişkin ücret esas alınır.
(2) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri; aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri esas alınarak belirlenmiştir.
Belirtilen satış avansına, aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri dahildir. Gider avansının yetersiz olduğu anlaşıldığında icra dairesi tarafından 15 gün ek süre verilebilir.
Fatih Emre CANSU
DOSYA NO:2023/…..Esas
Müdürlüğünüz yukarıda esas dosya numarası belirtilen dosyasında; borçluya ait …… plakalı araca ….. tarihinde haciz konulmuştur. …….. plakalı araca yakalama şerhi işlenmesini, kıymet takdiri yapılmasını, kıymet takdiri yapıldıktan sonra satışa çıkartılmasını alacaklı adına talep ederim. Gerekli avans ve giderler uyap üzerinden dosyaya yatırılmıştır.
Alacaklı Vekili
8 Mart 2023 de yayınlanan Satış Giderleri Tarifesi 8.Maddesine göre;
Satış avansı: 5.800,00 TL
Gene aynı tarifenin 5. Maddesine göre; Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri;
MADDE 5- (1) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarının satışının talep edilmesi halinde satış giderleri tablosunda yer alan buna ilişkin ücret esas alınır.
(2) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri; aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri esas alınarak belirlenmiştir.
Belirtilen satış avansına, aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri dahildir. Gider avansının yetersiz olduğu anlaşıldığında icra dairesi tarafından 15 gün ek süre verilebilir.
Fatih Emre CANSU
- Cevap Yok
- 19-03-2023, Saat: 14:04
- FatihEmre
……………. İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE
DOSYA NO:2023/…..Esas
Müdürlüğünüz yukarıda esas dosya numarası belirtilen dosyasında; borçluya ait …… plakalı araca ….. tarihinde haciz konulmuştur. …….. plakalı araca yakalama şerhi işlenmesini, kıymet takdiri yapılmasını, kıymet takdiri yapıldıktan sonra satışa çıkartılmasını alacaklı adına talep ederim. Gerekli avans ve giderler uyap üzerinden dosyaya yatırılmıştır.
Alacaklı Vekili
8 Mart 2023 de yayınlanan Satış Giderleri Tarifesi 8.Maddesine göre;
Satış avansı: 5.800,00 TL
Gene aynı tarifenin 5. Maddesine göre; Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri;
MADDE 5- (1) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarının satışının talep edilmesi halinde satış giderleri tablosunda yer alan buna ilişkin ücret esas alınır.
(2) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri; aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri esas alınarak belirlenmiştir.
Belirtilen satış avansına, aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri dahildir. Gider avansının yetersiz olduğu anlaşıldığında icra dairesi tarafından 15 gün ek süre verilebilir.
Fatih Emre CANSU
DOSYA NO:2023/…..Esas
Müdürlüğünüz yukarıda esas dosya numarası belirtilen dosyasında; borçluya ait …… plakalı araca ….. tarihinde haciz konulmuştur. …….. plakalı araca yakalama şerhi işlenmesini, kıymet takdiri yapılmasını, kıymet takdiri yapıldıktan sonra satışa çıkartılmasını alacaklı adına talep ederim. Gerekli avans ve giderler uyap üzerinden dosyaya yatırılmıştır.
Alacaklı Vekili
8 Mart 2023 de yayınlanan Satış Giderleri Tarifesi 8.Maddesine göre;
Satış avansı: 5.800,00 TL
Gene aynı tarifenin 5. Maddesine göre; Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri;
MADDE 5- (1) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarının satışının talep edilmesi halinde satış giderleri tablosunda yer alan buna ilişkin ücret esas alınır.
(2) Sicile kayıtlı motorlu kara araçlarına ilişkin satış gideri; aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri esas alınarak belirlenmiştir.
Belirtilen satış avansına, aracın muhafazası, kıymet takdiri ve satış giderleri dahildir. Gider avansının yetersiz olduğu anlaşıldığında icra dairesi tarafından 15 gün ek süre verilebilir.
Fatih Emre CANSU
"Bekara Ev Yok" Diyene İdari Para Cezası
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU
22.02.2023
KURUL KARARI
Başvuru Numarası: 2022/511
Toplantı Tarihi/Sayısı: 24.01.2023/195
Karar Numarası: 2023/65
Başvuran: S.Ş.
Muhatap Kurum/Kişi: ... Gayrimenkul
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bekâr olan başvuran ve arkadaşının kiralamak istedikleri gayrimenkulün ilanında aile ya da bayan koşulu aranması nedeniyle medeni hal ve cinsiyet temelinde ayrımcı muameleye maruz kaldığı iddiasına ilişkindir.II. İNCELEME SÜRECİ
2. Başvuran, dilekçesinde özetle;a. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde arkadaşıyla birlikte kiralık ev aradıklarını, her ikisinin de bekar
olduklarını,
b. Karşıyaka ilçesi … mahallesinde bulunan kiralık daire ilanında “Aile ve tek bayan koşulu
tercih edilecektir” açıklamasını gördüğünü,
c. İlan sahibi muhatap ile iletişim kurduğunu, ilan sahibine kendisinin bekar olduğunu ve bu nedenle bir problem yaşanıp yaşanmayacağını sorduğunu ancak ilan sahibi muhatap tarafından bekar kişiler için dairenin uygun olmadığı cevabını aldığını,
ç. Söz konusu ilan ve muhatap tarafından yapılan açıklamanın eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının ihlalini teşkil ettiğini ifade etmiştir.
3. 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu'nun 18'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ihlal iddiasına muhatap … Gayrimenkul’den başvuranın iddiaları ile ilgili yazılı görüş talep edilmiştir. Ancak muhatap yazılı görüşünü Kurumumuza yasal süresi içerisinde sunmamıştır.
III. İLGİLİ MEVZUAT
4. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesi şöyledir:“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (…) (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. (...)”
5. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35’inci maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
6. Anayasa’nın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48'inci maddesi şöyledir:
“Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir (…)”
7. 6701 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2’nci maddesinin (d) bendi, “Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi (…)”ifade eder.
8. 6701 sayılı Kanun’un “Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı” başlıklı 3’üncü maddesi şöyledir: “(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.
(2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır. (...)
(4) Ayrımcılık yasağı bakımından sorumluluk altında olan gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, yetki alanları içerisinde bulunan konular bakımından ayrımcılığın tespiti, ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
9. 6701 sayılı Kanun'un “Ayrımcılık türleri'' başlıklı 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında, ayrımcılık türleri “a) Ayrı tutma. b) Ayrımcılık talimatı verme ve bu talimatları uygulama. c) Çoklu ayrımcılık. ç) Doğrudan ayrımcılık. d) Dolaylı ayrımcılık. e) İşyerinde yıldırma. f) Makul düzenleme yapmama. g) Taciz. ğ) Varsayılan temele dayalı ayrımcılık.” olarak sıralanmıştır.
10. 6701 sayılı Kanun'un “Ayrımcılık yasağının kapsamı” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar.”
Aynı maddenin 3’üncü fıkrasına göre ise:
“Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri ve bunlar tarafından yetkilendirilenler, taşınır ve taşınmazları kamuya açık bir şekilde sunarken bu malları edinmek veya kiralamak isteyenler ile bunlar hakkında bilgi almak isteyenler aleyhine, bunların kiralanması, kira akdinin şartlarının belirlenmesi, kira akdinin yenilenmesi veya sona erdirilmesi, satışı ve devri süreçlerinin hiçbirinde ayrımcılık yapamaz.”
11. 6701 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde Kurumun, “ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmekle görevli olduğu” düzenlenmiştir.
12. 6701 sayılı Kanun'un “İspat yükü” başlıklı 21’inci maddesine göre “Münhasıran ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.”
IV. DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
13. 6701 sayılı Kanun’un “Başvurular” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında; “Ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişi Kuruma başvurabilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu durum karşısında açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun medeni hal ve cinsiyet temelinde esas incelemesi yapılabilecek bir başvuru olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır14. Ayrımcılık yasağı, uluslararası insan hakları hukukunun temelinde yer almakta ve pek çok uluslararası insan hakları sözleşmesinde özel olarak düzenlenmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 14'üncü maddesine göre: “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan güvence altına alınır.”
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında; ayrımcılık, objektif ve makul bir neden olmaksızın, aynı durumdaki kişilere farklı muamelede bulunmak olarak tanımlanmıştır (AİHM, Willis/Birleşik Krallık, Başvuru No. 36042/97,11/09/2002 para. 48; AİHM, Okpisz /Almanya Davası, Başvuru No:59140/00, 15.02.2006, para.33). Farklı muamelenin objektif ve makul bir nedene dayanması hususu ise AİHM tarafından belirli kriterler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu durumda, söz konusu meşruluğun varlığı ilk olarak, demokratik bir toplumda geçerli olan ilkeler göz önünde bulundurularak söz konusu tedbirin amacı ile etkileri arasındaki ilişki bağlamında değerlendirilmelidir. Sözleşme’de belirtilen bir hakkın kullanılmasının ardındaki muamele farklılığının sadece meşru bir amaca yönelik olması tek başına yeterli değildir. Ayrımcılık yasağı gerçekleştirilmek istenen amaç ile kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisi bulunmadığı takdirde de aynı şekilde ihlal edilmektedir (AİHM, Belçika’da Eğitim Dili Davası, Başvuru No: 1474/62; 1677/62;1691/62; 1769/63; 1994/63; 2126/64, 23/07/1968, para.10). Mahkeme son zamanlardaki içtihatlarında ayrımcılığı kısaca, “göreceli olarak benzer durumda olan kişilere nesnel ve makul bir gerekçesi olmaksızın farklı davranılması” olarak tanımlamaktadır (AİHM, Zarb Adami/ Malta, Başvuru No.17209, 20/06/2006, para. 71).
16. AİHM’e göre, benzer durumlardaki kişilerin gördükleri muamelede, belirlenebilir bir özelliğe dayalı bir farklılık varsa doğrudan ayrımcılıktan söz edilebilir (Carson ve Diğerleri/Birleşik Krallık, para. 61). Bir bireyin farklı muameleye tabi olması odağında gelişen doğrudan ayrımcılığın temelinde istenmeyen bir muamele vardır. Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları Komitesi’nin 20 No.lu Genel Yorumunda doğrudan ayrımcılık şöyle tanımlanmıştır; “bir bireyin benzer bir durumda diğer bir bireye göre ayrımcılığın yasaklandığı nedenler temelinde daha olumsuz bir muamele görmesi, ayrıca karşılaştırılabilir benzer bir durum söz konusu olmadığında ayrımcılığın yasaklandığı nedenler temelinde yapılan ve zarar veren eylemleri ya da ihmalleri de içerir.”(Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi; Genel Yorum 20; ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarda Ayrımcılık Yasağı’; UN Doc, E/C. 12/GC/20; 10 Haziran 2009; para. 10).
17. 6701 sayılı Kanun’da yer alan doğrudan ayrımcılık, “bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi” ifade etmektedir.
18. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin kanıtlanması, ayrımcı muamele oluşturan eylemler kendini açık ve kolayca tespit edilebilen bir şekilde göstermediğinden oldukça güçtür. AİHM bu açıdan “makul şüphe bırakmayacak” bir kanıt standardı kabul etmiştir. Mahkemeye göre kanıtlama yeterince güçlü, açık ve birbiriyle uyumlu çıkarsamalardan ya da yeterince çürütülememiş maddi olgulardan oluşabilecektir (Nachova ve Diğerleri/ Bulgaristan, para. 147). Ayrıca AİHM, başvurucunun ayrımcılığa dair prima facie (ilk bakışta haklı görünen) delilleri ortaya koymasını yeterli görmektedir (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku; Harris, O’Boyle, Warbrick; s. 762).
19. İspat yüküyle ilgili olarak, 6701 sayılı Kanun'un 21’nci maddesinde; “Münhasıran ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.” hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede Kuruma yapılan başvurularda ispat yükünün yer değiştirmesi için başvuranın iddiasının gerçekliğine dair kuvvetli emareler ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması gerekmektedir.
20. Somut olayda başvuran, ev kiralama konusunda medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle doğrudan ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmektedir.
21. Başvuran, başvuru dilekçesinin ekinde muhatap ile yapmış olduğu görüşmenin ekran görüntüsünü sunmuştur. Muhatap tarafından ilan metnine yazılan “aile ve tek bayan koşulu tercih edilecektir” ifadesi sebebiyle başvuran muhatap ile görüşmüş kendisinin bekâr olduğunu ve daireyi kiralamak istediğini ifade etmiş ancak muhatap tarafından kiralık dairenin bekâr kişiler için uygun olmadığı tekraren ifade edilmiştir. Söz konusu ilan metni ve görüşme, başvuranın iddialarının gerçekliği konusunda kanıt başlangıcı sayılabilecek niteliktedir. Bu nedenle de muhatap emlakçının başvurana medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık yapılmadığını ispat etmesi beklenmelidir. Ancak muhatap tarafından söz konusu iddialar ile görüşme kaydının aksini kanıtlar mahiyette bir yazılı görüş Kurumumuza iletilmemiştir.
22. Türk Medeni Kanunu’nun 683’üncü maddesinde bir şeye malik olan kimsenin o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğu hükme bağlanmış olsa da söz konusu hükümde bu yetkinin sınırsız olmadığı da düzenlenmiştir. Bu yetkinin hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabileceği de aynı hükümde belirtilmiştir. 6701 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde sayılan ayrımcılık temelleri arasında “medeni hâl” ve “cinsiyet” de yer almakta ve hiç kimseye medeni hali ile cinsiyetinden dolayı ayrımcılık yapılamayacağı hüküm altına alınmaktadır (TİHEK, 27.06.2018 tarih ve 2018/69 sayılı Karar, para. 35). Dolayısıyla hukuk düzeni içerisinde eşitlik ilkesi ve anlayışının, maliklerin o şey üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine bir sınırlandırma getireceği kabul edilmelidir. (TİHEK, 14.06.2022 tarih ve 2022/380 sayılı Karar, para. 26).
23. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 20 No’lu Genel Yorumunda medeni halin; kişinin evli olup olmaması, belirli bir yasal rejimde evlenmiş olup olmaması, boşanmış veya dul olması gibi durumlarda ele alınabileceği ifade edilmektedir (Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Komitesi; Genel Yorum 20; ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarda Ayrımcılık Yasağı’; UN Doc, E/C. 12/GC/20; 10 Haziran 2009; para. 31).
24. Somut olayda muhatap tarafından başvuran ile yapılan yazışmada ve ilan metninde bekâr ve erkek olan başvurana dairenin kiralık olarak verilmesinin mümkün olmayacağı ifade edilmiştir. Bu halde kişilerin sırf medeni hali yani; evlenip evlenmeme tercihlerinden dolayı bir hizmetin sunulmasında ayrımcı muamele teşkil edecek bir davranış eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının koruma alanını zayıflatmaktadır. Dahası başvuranın ortaya koyduğu ayrımcı muameleye ilişkin karine oluşturan olgulara karşı muhatap tarafından yeterli deliller ve gerekçeler sunulmadığından ayrımcılık yasağı ve eşit muamele ilkesinin somut olay kapsamında ihlal edilmediği ispat edilememiştir.
25. www….com adlı internet sitesi üzerinden verilen ilan metni ile başvuranın muhatap ile aynı site üzerinden yaptıkları yazışmada salt cinsiyeti nedeniyle de evin kiraya verilmediği görülmektedir. Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken husus, söz konusu muamelenin objektif ve makul bir gerekçeye dayanıp dayanmadığıdır. Başvurana salt erkek olması nedeniyle evin kiraya verilmemesinin nedeni muhatabın yazılı görüş sunmaması nedeniyle bilinmemektedir. Bununla birlikte ilan metninde açık bir şekilde evin kadınlara kiraya verileceği ifade edilmiştir. Bu halde evin erkek kiracılara kiraya verilmemesinin gerekçesinin muhatap tarafından ortaya koyulmaması sebebiyle başvuran tarafından iddia edilen ve ilan metninde aranan şartların başvurana karşı yapılan muameledeki farklılığın meşru ve makul bir sebebinin olmadığına dair karine olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu haliyle mevcut ilan ve yazışma başvurana cinsiyeti nedeniyle farklı muamelede bulunulmasına sebebiyet vermektedir. Muhatabın başvuranın sırf erkek olması nedeniyle de evi kiraya vermemesi objektif bir temelden yoksun cinsiyet algısından kaynaklanan muamele farklılığı oluşturacaktır.
26. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, başvuranın medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcı bir muamele maruz kaldığı dolayısıyla da eşit muamele ilkesi ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
V. KARAR
1. Başvuruda AYRIMCILIK YASAĞI İHLALİ YAPILDIĞINA,2. Muhatap hakkında 6.000 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
3. Kararın taraflara tebliğine ve KAMUOYUNA DUYURULMASINA,
4. Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesine başvurulabileceğine,
24.01.2023 tarihinde, OY BİRLİĞİYLE, karar verildi.
![[Resim: logo0.png]](https://www.tihek.gov.tr/public/images/default/logo0.png)
- Cevap Yok
- 10-03-2023, Saat: 13:52
- IŞIKDEMİR
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU
22.02.2023
KURUL KARARI
Başvuru Numarası: 2022/511
Toplantı Tarihi/Sayısı: 24.01.2023/195
Karar Numarası: 2023/65
Başvuran: S.Ş.
Muhatap Kurum/Kişi: ... Gayrimenkul
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bekâr olan başvuran ve arkadaşının kiralamak istedikleri gayrimenkulün ilanında aile ya da bayan koşulu aranması nedeniyle medeni hal ve cinsiyet temelinde ayrımcı muameleye maruz kaldığı iddiasına ilişkindir.II. İNCELEME SÜRECİ
2. Başvuran, dilekçesinde özetle;a. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde arkadaşıyla birlikte kiralık ev aradıklarını, her ikisinin de bekar
olduklarını,
b. Karşıyaka ilçesi … mahallesinde bulunan kiralık daire ilanında “Aile ve tek bayan koşulu
tercih edilecektir” açıklamasını gördüğünü,
c. İlan sahibi muhatap ile iletişim kurduğunu, ilan sahibine kendisinin bekar olduğunu ve bu nedenle bir problem yaşanıp yaşanmayacağını sorduğunu ancak ilan sahibi muhatap tarafından bekar kişiler için dairenin uygun olmadığı cevabını aldığını,
ç. Söz konusu ilan ve muhatap tarafından yapılan açıklamanın eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının ihlalini teşkil ettiğini ifade etmiştir.
3. 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu'nun 18'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ihlal iddiasına muhatap … Gayrimenkul’den başvuranın iddiaları ile ilgili yazılı görüş talep edilmiştir. Ancak muhatap yazılı görüşünü Kurumumuza yasal süresi içerisinde sunmamıştır.
III. İLGİLİ MEVZUAT
4. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesi şöyledir:“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (…) (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. (...)”
5. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35’inci maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
6. Anayasa’nın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48'inci maddesi şöyledir:
“Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir (…)”
7. 6701 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2’nci maddesinin (d) bendi, “Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi (…)”ifade eder.
8. 6701 sayılı Kanun’un “Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı” başlıklı 3’üncü maddesi şöyledir: “(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.
(2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır. (...)
(4) Ayrımcılık yasağı bakımından sorumluluk altında olan gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, yetki alanları içerisinde bulunan konular bakımından ayrımcılığın tespiti, ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
9. 6701 sayılı Kanun'un “Ayrımcılık türleri'' başlıklı 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında, ayrımcılık türleri “a) Ayrı tutma. b) Ayrımcılık talimatı verme ve bu talimatları uygulama. c) Çoklu ayrımcılık. ç) Doğrudan ayrımcılık. d) Dolaylı ayrımcılık. e) İşyerinde yıldırma. f) Makul düzenleme yapmama. g) Taciz. ğ) Varsayılan temele dayalı ayrımcılık.” olarak sıralanmıştır.
10. 6701 sayılı Kanun'un “Ayrımcılık yasağının kapsamı” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, yürüttükleri faaliyetler bakımından bu hizmetlerden yararlanmakta olan veya yararlanmak üzere başvurmuş olan ya da bu hizmetler hakkında bilgi almak isteyen kişi aleyhine ayrımcılık yapamaz. Bu hüküm kamuya açık hizmetlerin sunulduğu alanlar ve binalara erişimi de kapsar.”
Aynı maddenin 3’üncü fıkrasına göre ise:
“Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri ve bunlar tarafından yetkilendirilenler, taşınır ve taşınmazları kamuya açık bir şekilde sunarken bu malları edinmek veya kiralamak isteyenler ile bunlar hakkında bilgi almak isteyenler aleyhine, bunların kiralanması, kira akdinin şartlarının belirlenmesi, kira akdinin yenilenmesi veya sona erdirilmesi, satışı ve devri süreçlerinin hiçbirinde ayrımcılık yapamaz.”
11. 6701 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde Kurumun, “ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmekle görevli olduğu” düzenlenmiştir.
12. 6701 sayılı Kanun'un “İspat yükü” başlıklı 21’inci maddesine göre “Münhasıran ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.”
IV. DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE
13. 6701 sayılı Kanun’un “Başvurular” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında; “Ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek ve tüzel kişi Kuruma başvurabilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu durum karşısında açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun medeni hal ve cinsiyet temelinde esas incelemesi yapılabilecek bir başvuru olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır14. Ayrımcılık yasağı, uluslararası insan hakları hukukunun temelinde yer almakta ve pek çok uluslararası insan hakları sözleşmesinde özel olarak düzenlenmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 14'üncü maddesine göre: “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan güvence altına alınır.”
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında; ayrımcılık, objektif ve makul bir neden olmaksızın, aynı durumdaki kişilere farklı muamelede bulunmak olarak tanımlanmıştır (AİHM, Willis/Birleşik Krallık, Başvuru No. 36042/97,11/09/2002 para. 48; AİHM, Okpisz /Almanya Davası, Başvuru No:59140/00, 15.02.2006, para.33). Farklı muamelenin objektif ve makul bir nedene dayanması hususu ise AİHM tarafından belirli kriterler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu durumda, söz konusu meşruluğun varlığı ilk olarak, demokratik bir toplumda geçerli olan ilkeler göz önünde bulundurularak söz konusu tedbirin amacı ile etkileri arasındaki ilişki bağlamında değerlendirilmelidir. Sözleşme’de belirtilen bir hakkın kullanılmasının ardındaki muamele farklılığının sadece meşru bir amaca yönelik olması tek başına yeterli değildir. Ayrımcılık yasağı gerçekleştirilmek istenen amaç ile kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisi bulunmadığı takdirde de aynı şekilde ihlal edilmektedir (AİHM, Belçika’da Eğitim Dili Davası, Başvuru No: 1474/62; 1677/62;1691/62; 1769/63; 1994/63; 2126/64, 23/07/1968, para.10). Mahkeme son zamanlardaki içtihatlarında ayrımcılığı kısaca, “göreceli olarak benzer durumda olan kişilere nesnel ve makul bir gerekçesi olmaksızın farklı davranılması” olarak tanımlamaktadır (AİHM, Zarb Adami/ Malta, Başvuru No.17209, 20/06/2006, para. 71).
16. AİHM’e göre, benzer durumlardaki kişilerin gördükleri muamelede, belirlenebilir bir özelliğe dayalı bir farklılık varsa doğrudan ayrımcılıktan söz edilebilir (Carson ve Diğerleri/Birleşik Krallık, para. 61). Bir bireyin farklı muameleye tabi olması odağında gelişen doğrudan ayrımcılığın temelinde istenmeyen bir muamele vardır. Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları Komitesi’nin 20 No.lu Genel Yorumunda doğrudan ayrımcılık şöyle tanımlanmıştır; “bir bireyin benzer bir durumda diğer bir bireye göre ayrımcılığın yasaklandığı nedenler temelinde daha olumsuz bir muamele görmesi, ayrıca karşılaştırılabilir benzer bir durum söz konusu olmadığında ayrımcılığın yasaklandığı nedenler temelinde yapılan ve zarar veren eylemleri ya da ihmalleri de içerir.”(Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi; Genel Yorum 20; ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarda Ayrımcılık Yasağı’; UN Doc, E/C. 12/GC/20; 10 Haziran 2009; para. 10).
17. 6701 sayılı Kanun’da yer alan doğrudan ayrımcılık, “bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi” ifade etmektedir.
18. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin kanıtlanması, ayrımcı muamele oluşturan eylemler kendini açık ve kolayca tespit edilebilen bir şekilde göstermediğinden oldukça güçtür. AİHM bu açıdan “makul şüphe bırakmayacak” bir kanıt standardı kabul etmiştir. Mahkemeye göre kanıtlama yeterince güçlü, açık ve birbiriyle uyumlu çıkarsamalardan ya da yeterince çürütülememiş maddi olgulardan oluşabilecektir (Nachova ve Diğerleri/ Bulgaristan, para. 147). Ayrıca AİHM, başvurucunun ayrımcılığa dair prima facie (ilk bakışta haklı görünen) delilleri ortaya koymasını yeterli görmektedir (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku; Harris, O’Boyle, Warbrick; s. 762).
19. İspat yüküyle ilgili olarak, 6701 sayılı Kanun'un 21’nci maddesinde; “Münhasıran ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.” hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede Kuruma yapılan başvurularda ispat yükünün yer değiştirmesi için başvuranın iddiasının gerçekliğine dair kuvvetli emareler ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması gerekmektedir.
20. Somut olayda başvuran, ev kiralama konusunda medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle doğrudan ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmektedir.
21. Başvuran, başvuru dilekçesinin ekinde muhatap ile yapmış olduğu görüşmenin ekran görüntüsünü sunmuştur. Muhatap tarafından ilan metnine yazılan “aile ve tek bayan koşulu tercih edilecektir” ifadesi sebebiyle başvuran muhatap ile görüşmüş kendisinin bekâr olduğunu ve daireyi kiralamak istediğini ifade etmiş ancak muhatap tarafından kiralık dairenin bekâr kişiler için uygun olmadığı tekraren ifade edilmiştir. Söz konusu ilan metni ve görüşme, başvuranın iddialarının gerçekliği konusunda kanıt başlangıcı sayılabilecek niteliktedir. Bu nedenle de muhatap emlakçının başvurana medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık yapılmadığını ispat etmesi beklenmelidir. Ancak muhatap tarafından söz konusu iddialar ile görüşme kaydının aksini kanıtlar mahiyette bir yazılı görüş Kurumumuza iletilmemiştir.
22. Türk Medeni Kanunu’nun 683’üncü maddesinde bir şeye malik olan kimsenin o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğu hükme bağlanmış olsa da söz konusu hükümde bu yetkinin sınırsız olmadığı da düzenlenmiştir. Bu yetkinin hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabileceği de aynı hükümde belirtilmiştir. 6701 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde sayılan ayrımcılık temelleri arasında “medeni hâl” ve “cinsiyet” de yer almakta ve hiç kimseye medeni hali ile cinsiyetinden dolayı ayrımcılık yapılamayacağı hüküm altına alınmaktadır (TİHEK, 27.06.2018 tarih ve 2018/69 sayılı Karar, para. 35). Dolayısıyla hukuk düzeni içerisinde eşitlik ilkesi ve anlayışının, maliklerin o şey üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine bir sınırlandırma getireceği kabul edilmelidir. (TİHEK, 14.06.2022 tarih ve 2022/380 sayılı Karar, para. 26).
23. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 20 No’lu Genel Yorumunda medeni halin; kişinin evli olup olmaması, belirli bir yasal rejimde evlenmiş olup olmaması, boşanmış veya dul olması gibi durumlarda ele alınabileceği ifade edilmektedir (Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Komitesi; Genel Yorum 20; ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarda Ayrımcılık Yasağı’; UN Doc, E/C. 12/GC/20; 10 Haziran 2009; para. 31).
24. Somut olayda muhatap tarafından başvuran ile yapılan yazışmada ve ilan metninde bekâr ve erkek olan başvurana dairenin kiralık olarak verilmesinin mümkün olmayacağı ifade edilmiştir. Bu halde kişilerin sırf medeni hali yani; evlenip evlenmeme tercihlerinden dolayı bir hizmetin sunulmasında ayrımcı muamele teşkil edecek bir davranış eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının koruma alanını zayıflatmaktadır. Dahası başvuranın ortaya koyduğu ayrımcı muameleye ilişkin karine oluşturan olgulara karşı muhatap tarafından yeterli deliller ve gerekçeler sunulmadığından ayrımcılık yasağı ve eşit muamele ilkesinin somut olay kapsamında ihlal edilmediği ispat edilememiştir.
25. www….com adlı internet sitesi üzerinden verilen ilan metni ile başvuranın muhatap ile aynı site üzerinden yaptıkları yazışmada salt cinsiyeti nedeniyle de evin kiraya verilmediği görülmektedir. Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken husus, söz konusu muamelenin objektif ve makul bir gerekçeye dayanıp dayanmadığıdır. Başvurana salt erkek olması nedeniyle evin kiraya verilmemesinin nedeni muhatabın yazılı görüş sunmaması nedeniyle bilinmemektedir. Bununla birlikte ilan metninde açık bir şekilde evin kadınlara kiraya verileceği ifade edilmiştir. Bu halde evin erkek kiracılara kiraya verilmemesinin gerekçesinin muhatap tarafından ortaya koyulmaması sebebiyle başvuran tarafından iddia edilen ve ilan metninde aranan şartların başvurana karşı yapılan muameledeki farklılığın meşru ve makul bir sebebinin olmadığına dair karine olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu haliyle mevcut ilan ve yazışma başvurana cinsiyeti nedeniyle farklı muamelede bulunulmasına sebebiyet vermektedir. Muhatabın başvuranın sırf erkek olması nedeniyle de evi kiraya vermemesi objektif bir temelden yoksun cinsiyet algısından kaynaklanan muamele farklılığı oluşturacaktır.
26. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, başvuranın medeni hali ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcı bir muamele maruz kaldığı dolayısıyla da eşit muamele ilkesi ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
V. KARAR
1. Başvuruda AYRIMCILIK YASAĞI İHLALİ YAPILDIĞINA,2. Muhatap hakkında 6.000 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
3. Kararın taraflara tebliğine ve KAMUOYUNA DUYURULMASINA,
4. Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesine başvurulabileceğine,
24.01.2023 tarihinde, OY BİRLİĞİYLE, karar verildi.
![[Resim: logo0.png]](https://www.tihek.gov.tr/public/images/default/logo0.png)
İhtiyati Haciz Aşamasında Araca Yakalama Şerhi Konulamayacağına İlişkin BAM Kararı
T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/1820
Karar No.: 2022/1736
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararı aleyhine süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuş olmakla, HMK'nın 353. maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, ..... İcra Müdürlüğü 2022/**** Esas sayılı dosyada, .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/70 D. İş Sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararı ile müvekkili şirket araçlarına ihtiyati haciz şerhi konulmuş yine yakalama (trafikten men) şerhi konulduğunu, ancak, Mahkeme kararı incelendiğinde, borçlunun mal kaçırma girişimini engellemesi için ihtiyaten haciz işlemleri yapılması yönünden hüküm kurulduğunu, İcra Müdürlüğü dosyasında da müvekkili şirkete ait 6 araca ve 2 taşınmaza haciz şerhi işlendiğini, söz konusu malvarlığın değeri beş milyonun üzerinde olduğunu, borca hayli hayli yetecek miktarda olduğunu, zaten müvekkili şirketin 200.000,00TL borç için malvarlığın elden çıkarma gibi bir niyetinin olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ancak, yakalama (Trafikten men) şerhi, satışa yönelik bir işlem olduğunu, mahkeme hükmüne de aykırı olduğunu, ihtiyati haciz geçici bir hukuki koruma türü olduğunu ve haciz işlemi yapılabilmekte olduğunu, bu nedenle ihtiyaten haczedilen mallar kesin hacze dönüşmediği sürece satışı istenemeyeceğini, İİK'nın 264/5 hükmüne göre ihtiyati haciz takibin kesinleşmesiyle kesin hacze dönüştüğünü, ihtiyaten haczedilen malların satışı istenemeyeceğinden bu mallara yönelik yapılan muhafaza ve kıymet takdiri işlemleri alacağın tahsiline yönelik olduğundan geçici hukuki koruma tedbirlerinden sayılamayacağını, yakalama şerhlerin kaldırılması taleplerinin İcra Müdürlüğü tarafından kabul edilmediğini, şikayetlerinin kabulü ile yakalama şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Şikayetin kabulü ile; ..... İcra Müdürlüğü'nün 2022/**** Esas sayılı dosyasında verilen 27/06/2022 tarihli kararın iptaline, davacı borçlu şirketin araçları üzerine 2022/**** Esas sayılı dosyasında konulan YAKALAMA ŞERHİNİN KALDIRILMASINA, karar verildiği anlaşılmıştır.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunarak, mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmün yasal dayanaktan yoksun olduğunu, mahkemece ihsası rey yapılmış olduğunu, ihtiyati haciz kararına karşı bu kararın kaldırılması infazının durdurulmasının ve geri alınmasına yönelik bütün iş ve işlemlerin icra hukuk mahkemesinin değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesinin görev ve sorumluluğunda olduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesine müracaat yerine icra müdürlüğüne talepte bulunmasının icra müdürlüğünün mahkeme kararı kapsamında talebini reddetmesi üzerine memur muamelesini şikayet davasıyla işlem tesis edilmeye çalışılmasının davacının kötü niyetini açıkça gösterdiğini, karşı tarafın mahkemeden bu kararın kaldırılması hususunda hiçbir talepte bulunmadığını, ihtiyati haciz kararının ve bu kararının uygulanması sonucunda doğan hukuki gerekçeleri ve sonuçlara muhatap olan yerin icra hukuk mahkemesi değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, borçlu adına sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza kıymet takdirinin ve satış talebinin birlikte yapılmasının ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğunu, ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmeden satışının istenemeyeceğini, muhakkak verilen ihtiyati haciz kararı kapsamında davacının araçları saklaması ve mal kaçırmasının önüne geçmek amacıyla araçlar üzerine yakalama şerhinin konulduğunu, kesin hacze dönüşmeden taraflarına hiçbir satış işleminin yapılmadığının icra dosyasıyla sabit olduğunu, bu nedenle mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Uyuşmazlığın; memur muamelesini şikayete ilişkin olduğu görüldü.
Takip dosyasının yapılan incelemesinde; .... İcra Müdürlüğünün 2022/**** Esas sayılı dosyası ile davalı alacaklı lehtar C.E. tarafından davacı borçlu keşideci Y.G. Tarım Ürünleri ... Ltd. Şti aleyhine 29/05/2022 keşide tarihli .....İstanbul Şubesine ait 218.000,00 TL bedelli çekin 31/05/2022 tarihinde bankaya ibrazı üzerine ödenmemesi nedeniyle .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2022/70 D.İş Esas numaralı 09/06/2022 tarihli ihtiyati haciz kararına dayalı olarak 10/06/2022 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe geçildiği, davacı borçlu şirket adına çıkartılan ödeme emrinin 15/06/2022 tarihinde adresin hatalı olduğundan bahisle bila ikmal iade döndüğü görülmüştür.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; davacı borçlunun aleyhine yapılan takipte .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/70 D.iş Esas sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararına dayanarak borçlu şirketin araçlarına konulan yakalama (trafikten men) şerhinin İİK'nun 264/5 maddesi gereğince ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği ve ihtiyaten haczedilen malların satışının istenemeyeceğinden bu mallara yönelik muhafaza ve kıymet takdiri işlemlerinin alacağın tahsiline yönelik olduğu ve ayrıca .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyasıyla açılan yetkiye itiraz davasında 24/06/2022 tarihli ara kararı ile mahkemece takibin durdurulmasına da karar verilmiş olduğundan ihtiyati haciz kararına aykırı olarak araçları üzerine konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin kaldırılması taleplerinin icra müdürlüğünce reddine ilişkin 27/06/2022 tarihli müdürlük kararının iptalinin istendiği, mahkemece şikayetin kabulü ile müdürlük kararının iptaline karar verilmesinin yerinde olduğu, şöyle ki, davacı borçlu şirket adına yapılan takibe ilişkin ödeme emrinin bila ikmal iade döndüğü, yeniden bir ödeme emri tebliğ edilmediği, dolayısıyla takibin kesinleşmediği ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği gibi borçlu şirket vekilinin .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyası ile yapmış olduğu yetkiye ve imzaya itirazı üzerine 24/06/2022 tarihinde mahkemece takibin geçici olarak tedbiren durdurulduğu da görülmüş olup, İİK'nun 106/4. maddesi gereğince borçlunun şikayetine konu sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılması ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlemesi nazara alındığında henüz ortada kesinleşmiş bir takibin bulunmadığı gibi ihtiyati haciz kararının kapsamı gereğince araçlara konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından kaldırılmasına karar verilmesinin yerinde olduğu, davalı alacaklının ihtiyati haciz kararına karşı yapılan şikayeti inceleme görevinin ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğuna ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede ise, borçlu şikayetçinin ihtiyati haciz kararına yönelik bir itirazının olmadığı, İİK'nun 4/1. maddesi gereğince icra dairesinin muamelesine karşı şikayet niteliğinde olduğu görülmekle icra hukuk mahkemelerinin görev alanı içerisinde olduğu da anlaşıldığından dosya kapsamı ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İnceleme konusu karar usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İnceleme HMK'nun 353. maddesi gereğince duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliğ edilmesine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/1820
Karar No.: 2022/1736
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararı aleyhine süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuş olmakla, HMK'nın 353. maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, ..... İcra Müdürlüğü 2022/**** Esas sayılı dosyada, .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/70 D. İş Sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararı ile müvekkili şirket araçlarına ihtiyati haciz şerhi konulmuş yine yakalama (trafikten men) şerhi konulduğunu, ancak, Mahkeme kararı incelendiğinde, borçlunun mal kaçırma girişimini engellemesi için ihtiyaten haciz işlemleri yapılması yönünden hüküm kurulduğunu, İcra Müdürlüğü dosyasında da müvekkili şirkete ait 6 araca ve 2 taşınmaza haciz şerhi işlendiğini, söz konusu malvarlığın değeri beş milyonun üzerinde olduğunu, borca hayli hayli yetecek miktarda olduğunu, zaten müvekkili şirketin 200.000,00TL borç için malvarlığın elden çıkarma gibi bir niyetinin olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ancak, yakalama (Trafikten men) şerhi, satışa yönelik bir işlem olduğunu, mahkeme hükmüne de aykırı olduğunu, ihtiyati haciz geçici bir hukuki koruma türü olduğunu ve haciz işlemi yapılabilmekte olduğunu, bu nedenle ihtiyaten haczedilen mallar kesin hacze dönüşmediği sürece satışı istenemeyeceğini, İİK'nın 264/5 hükmüne göre ihtiyati haciz takibin kesinleşmesiyle kesin hacze dönüştüğünü, ihtiyaten haczedilen malların satışı istenemeyeceğinden bu mallara yönelik yapılan muhafaza ve kıymet takdiri işlemleri alacağın tahsiline yönelik olduğundan geçici hukuki koruma tedbirlerinden sayılamayacağını, yakalama şerhlerin kaldırılması taleplerinin İcra Müdürlüğü tarafından kabul edilmediğini, şikayetlerinin kabulü ile yakalama şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Şikayetin kabulü ile; ..... İcra Müdürlüğü'nün 2022/**** Esas sayılı dosyasında verilen 27/06/2022 tarihli kararın iptaline, davacı borçlu şirketin araçları üzerine 2022/**** Esas sayılı dosyasında konulan YAKALAMA ŞERHİNİN KALDIRILMASINA, karar verildiği anlaşılmıştır.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunarak, mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmün yasal dayanaktan yoksun olduğunu, mahkemece ihsası rey yapılmış olduğunu, ihtiyati haciz kararına karşı bu kararın kaldırılması infazının durdurulmasının ve geri alınmasına yönelik bütün iş ve işlemlerin icra hukuk mahkemesinin değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesinin görev ve sorumluluğunda olduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesine müracaat yerine icra müdürlüğüne talepte bulunmasının icra müdürlüğünün mahkeme kararı kapsamında talebini reddetmesi üzerine memur muamelesini şikayet davasıyla işlem tesis edilmeye çalışılmasının davacının kötü niyetini açıkça gösterdiğini, karşı tarafın mahkemeden bu kararın kaldırılması hususunda hiçbir talepte bulunmadığını, ihtiyati haciz kararının ve bu kararının uygulanması sonucunda doğan hukuki gerekçeleri ve sonuçlara muhatap olan yerin icra hukuk mahkemesi değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, borçlu adına sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza kıymet takdirinin ve satış talebinin birlikte yapılmasının ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğunu, ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmeden satışının istenemeyeceğini, muhakkak verilen ihtiyati haciz kararı kapsamında davacının araçları saklaması ve mal kaçırmasının önüne geçmek amacıyla araçlar üzerine yakalama şerhinin konulduğunu, kesin hacze dönüşmeden taraflarına hiçbir satış işleminin yapılmadığının icra dosyasıyla sabit olduğunu, bu nedenle mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Uyuşmazlığın; memur muamelesini şikayete ilişkin olduğu görüldü.
Takip dosyasının yapılan incelemesinde; .... İcra Müdürlüğünün 2022/**** Esas sayılı dosyası ile davalı alacaklı lehtar C.E. tarafından davacı borçlu keşideci Y.G. Tarım Ürünleri ... Ltd. Şti aleyhine 29/05/2022 keşide tarihli .....İstanbul Şubesine ait 218.000,00 TL bedelli çekin 31/05/2022 tarihinde bankaya ibrazı üzerine ödenmemesi nedeniyle .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2022/70 D.İş Esas numaralı 09/06/2022 tarihli ihtiyati haciz kararına dayalı olarak 10/06/2022 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe geçildiği, davacı borçlu şirket adına çıkartılan ödeme emrinin 15/06/2022 tarihinde adresin hatalı olduğundan bahisle bila ikmal iade döndüğü görülmüştür.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; davacı borçlunun aleyhine yapılan takipte .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/70 D.iş Esas sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararına dayanarak borçlu şirketin araçlarına konulan yakalama (trafikten men) şerhinin İİK'nun 264/5 maddesi gereğince ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği ve ihtiyaten haczedilen malların satışının istenemeyeceğinden bu mallara yönelik muhafaza ve kıymet takdiri işlemlerinin alacağın tahsiline yönelik olduğu ve ayrıca .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyasıyla açılan yetkiye itiraz davasında 24/06/2022 tarihli ara kararı ile mahkemece takibin durdurulmasına da karar verilmiş olduğundan ihtiyati haciz kararına aykırı olarak araçları üzerine konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin kaldırılması taleplerinin icra müdürlüğünce reddine ilişkin 27/06/2022 tarihli müdürlük kararının iptalinin istendiği, mahkemece şikayetin kabulü ile müdürlük kararının iptaline karar verilmesinin yerinde olduğu, şöyle ki, davacı borçlu şirket adına yapılan takibe ilişkin ödeme emrinin bila ikmal iade döndüğü, yeniden bir ödeme emri tebliğ edilmediği, dolayısıyla takibin kesinleşmediği ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği gibi borçlu şirket vekilinin .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyası ile yapmış olduğu yetkiye ve imzaya itirazı üzerine 24/06/2022 tarihinde mahkemece takibin geçici olarak tedbiren durdurulduğu da görülmüş olup, İİK'nun 106/4. maddesi gereğince borçlunun şikayetine konu sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılması ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlemesi nazara alındığında henüz ortada kesinleşmiş bir takibin bulunmadığı gibi ihtiyati haciz kararının kapsamı gereğince araçlara konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından kaldırılmasına karar verilmesinin yerinde olduğu, davalı alacaklının ihtiyati haciz kararına karşı yapılan şikayeti inceleme görevinin ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğuna ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede ise, borçlu şikayetçinin ihtiyati haciz kararına yönelik bir itirazının olmadığı, İİK'nun 4/1. maddesi gereğince icra dairesinin muamelesine karşı şikayet niteliğinde olduğu görülmekle icra hukuk mahkemelerinin görev alanı içerisinde olduğu da anlaşıldığından dosya kapsamı ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İnceleme konusu karar usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İnceleme HMK'nun 353. maddesi gereğince duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliğ edilmesine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
- Cevap Yok
- 01-03-2023, Saat: 21:49
- IŞIKDEMİR
T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/1820
Karar No.: 2022/1736
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararı aleyhine süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuş olmakla, HMK'nın 353. maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, ..... İcra Müdürlüğü 2022/**** Esas sayılı dosyada, .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/70 D. İş Sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararı ile müvekkili şirket araçlarına ihtiyati haciz şerhi konulmuş yine yakalama (trafikten men) şerhi konulduğunu, ancak, Mahkeme kararı incelendiğinde, borçlunun mal kaçırma girişimini engellemesi için ihtiyaten haciz işlemleri yapılması yönünden hüküm kurulduğunu, İcra Müdürlüğü dosyasında da müvekkili şirkete ait 6 araca ve 2 taşınmaza haciz şerhi işlendiğini, söz konusu malvarlığın değeri beş milyonun üzerinde olduğunu, borca hayli hayli yetecek miktarda olduğunu, zaten müvekkili şirketin 200.000,00TL borç için malvarlığın elden çıkarma gibi bir niyetinin olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ancak, yakalama (Trafikten men) şerhi, satışa yönelik bir işlem olduğunu, mahkeme hükmüne de aykırı olduğunu, ihtiyati haciz geçici bir hukuki koruma türü olduğunu ve haciz işlemi yapılabilmekte olduğunu, bu nedenle ihtiyaten haczedilen mallar kesin hacze dönüşmediği sürece satışı istenemeyeceğini, İİK'nın 264/5 hükmüne göre ihtiyati haciz takibin kesinleşmesiyle kesin hacze dönüştüğünü, ihtiyaten haczedilen malların satışı istenemeyeceğinden bu mallara yönelik yapılan muhafaza ve kıymet takdiri işlemleri alacağın tahsiline yönelik olduğundan geçici hukuki koruma tedbirlerinden sayılamayacağını, yakalama şerhlerin kaldırılması taleplerinin İcra Müdürlüğü tarafından kabul edilmediğini, şikayetlerinin kabulü ile yakalama şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Şikayetin kabulü ile; ..... İcra Müdürlüğü'nün 2022/**** Esas sayılı dosyasında verilen 27/06/2022 tarihli kararın iptaline, davacı borçlu şirketin araçları üzerine 2022/**** Esas sayılı dosyasında konulan YAKALAMA ŞERHİNİN KALDIRILMASINA, karar verildiği anlaşılmıştır.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunarak, mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmün yasal dayanaktan yoksun olduğunu, mahkemece ihsası rey yapılmış olduğunu, ihtiyati haciz kararına karşı bu kararın kaldırılması infazının durdurulmasının ve geri alınmasına yönelik bütün iş ve işlemlerin icra hukuk mahkemesinin değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesinin görev ve sorumluluğunda olduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesine müracaat yerine icra müdürlüğüne talepte bulunmasının icra müdürlüğünün mahkeme kararı kapsamında talebini reddetmesi üzerine memur muamelesini şikayet davasıyla işlem tesis edilmeye çalışılmasının davacının kötü niyetini açıkça gösterdiğini, karşı tarafın mahkemeden bu kararın kaldırılması hususunda hiçbir talepte bulunmadığını, ihtiyati haciz kararının ve bu kararının uygulanması sonucunda doğan hukuki gerekçeleri ve sonuçlara muhatap olan yerin icra hukuk mahkemesi değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, borçlu adına sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza kıymet takdirinin ve satış talebinin birlikte yapılmasının ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğunu, ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmeden satışının istenemeyeceğini, muhakkak verilen ihtiyati haciz kararı kapsamında davacının araçları saklaması ve mal kaçırmasının önüne geçmek amacıyla araçlar üzerine yakalama şerhinin konulduğunu, kesin hacze dönüşmeden taraflarına hiçbir satış işleminin yapılmadığının icra dosyasıyla sabit olduğunu, bu nedenle mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Uyuşmazlığın; memur muamelesini şikayete ilişkin olduğu görüldü.
Takip dosyasının yapılan incelemesinde; .... İcra Müdürlüğünün 2022/**** Esas sayılı dosyası ile davalı alacaklı lehtar C.E. tarafından davacı borçlu keşideci Y.G. Tarım Ürünleri ... Ltd. Şti aleyhine 29/05/2022 keşide tarihli .....İstanbul Şubesine ait 218.000,00 TL bedelli çekin 31/05/2022 tarihinde bankaya ibrazı üzerine ödenmemesi nedeniyle .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2022/70 D.İş Esas numaralı 09/06/2022 tarihli ihtiyati haciz kararına dayalı olarak 10/06/2022 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe geçildiği, davacı borçlu şirket adına çıkartılan ödeme emrinin 15/06/2022 tarihinde adresin hatalı olduğundan bahisle bila ikmal iade döndüğü görülmüştür.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; davacı borçlunun aleyhine yapılan takipte .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/70 D.iş Esas sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararına dayanarak borçlu şirketin araçlarına konulan yakalama (trafikten men) şerhinin İİK'nun 264/5 maddesi gereğince ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği ve ihtiyaten haczedilen malların satışının istenemeyeceğinden bu mallara yönelik muhafaza ve kıymet takdiri işlemlerinin alacağın tahsiline yönelik olduğu ve ayrıca .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyasıyla açılan yetkiye itiraz davasında 24/06/2022 tarihli ara kararı ile mahkemece takibin durdurulmasına da karar verilmiş olduğundan ihtiyati haciz kararına aykırı olarak araçları üzerine konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin kaldırılması taleplerinin icra müdürlüğünce reddine ilişkin 27/06/2022 tarihli müdürlük kararının iptalinin istendiği, mahkemece şikayetin kabulü ile müdürlük kararının iptaline karar verilmesinin yerinde olduğu, şöyle ki, davacı borçlu şirket adına yapılan takibe ilişkin ödeme emrinin bila ikmal iade döndüğü, yeniden bir ödeme emri tebliğ edilmediği, dolayısıyla takibin kesinleşmediği ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği gibi borçlu şirket vekilinin .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyası ile yapmış olduğu yetkiye ve imzaya itirazı üzerine 24/06/2022 tarihinde mahkemece takibin geçici olarak tedbiren durdurulduğu da görülmüş olup, İİK'nun 106/4. maddesi gereğince borçlunun şikayetine konu sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılması ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlemesi nazara alındığında henüz ortada kesinleşmiş bir takibin bulunmadığı gibi ihtiyati haciz kararının kapsamı gereğince araçlara konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından kaldırılmasına karar verilmesinin yerinde olduğu, davalı alacaklının ihtiyati haciz kararına karşı yapılan şikayeti inceleme görevinin ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğuna ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede ise, borçlu şikayetçinin ihtiyati haciz kararına yönelik bir itirazının olmadığı, İİK'nun 4/1. maddesi gereğince icra dairesinin muamelesine karşı şikayet niteliğinde olduğu görülmekle icra hukuk mahkemelerinin görev alanı içerisinde olduğu da anlaşıldığından dosya kapsamı ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İnceleme konusu karar usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İnceleme HMK'nun 353. maddesi gereğince duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliğ edilmesine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/1820
Karar No.: 2022/1736
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararı aleyhine süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuş olmakla, HMK'nın 353. maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, ..... İcra Müdürlüğü 2022/**** Esas sayılı dosyada, .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/70 D. İş Sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararı ile müvekkili şirket araçlarına ihtiyati haciz şerhi konulmuş yine yakalama (trafikten men) şerhi konulduğunu, ancak, Mahkeme kararı incelendiğinde, borçlunun mal kaçırma girişimini engellemesi için ihtiyaten haciz işlemleri yapılması yönünden hüküm kurulduğunu, İcra Müdürlüğü dosyasında da müvekkili şirkete ait 6 araca ve 2 taşınmaza haciz şerhi işlendiğini, söz konusu malvarlığın değeri beş milyonun üzerinde olduğunu, borca hayli hayli yetecek miktarda olduğunu, zaten müvekkili şirketin 200.000,00TL borç için malvarlığın elden çıkarma gibi bir niyetinin olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ancak, yakalama (Trafikten men) şerhi, satışa yönelik bir işlem olduğunu, mahkeme hükmüne de aykırı olduğunu, ihtiyati haciz geçici bir hukuki koruma türü olduğunu ve haciz işlemi yapılabilmekte olduğunu, bu nedenle ihtiyaten haczedilen mallar kesin hacze dönüşmediği sürece satışı istenemeyeceğini, İİK'nın 264/5 hükmüne göre ihtiyati haciz takibin kesinleşmesiyle kesin hacze dönüştüğünü, ihtiyaten haczedilen malların satışı istenemeyeceğinden bu mallara yönelik yapılan muhafaza ve kıymet takdiri işlemleri alacağın tahsiline yönelik olduğundan geçici hukuki koruma tedbirlerinden sayılamayacağını, yakalama şerhlerin kaldırılması taleplerinin İcra Müdürlüğü tarafından kabul edilmediğini, şikayetlerinin kabulü ile yakalama şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Şikayetin kabulü ile; ..... İcra Müdürlüğü'nün 2022/**** Esas sayılı dosyasında verilen 27/06/2022 tarihli kararın iptaline, davacı borçlu şirketin araçları üzerine 2022/**** Esas sayılı dosyasında konulan YAKALAMA ŞERHİNİN KALDIRILMASINA, karar verildiği anlaşılmıştır.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunarak, mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmün yasal dayanaktan yoksun olduğunu, mahkemece ihsası rey yapılmış olduğunu, ihtiyati haciz kararına karşı bu kararın kaldırılması infazının durdurulmasının ve geri alınmasına yönelik bütün iş ve işlemlerin icra hukuk mahkemesinin değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesinin görev ve sorumluluğunda olduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesine müracaat yerine icra müdürlüğüne talepte bulunmasının icra müdürlüğünün mahkeme kararı kapsamında talebini reddetmesi üzerine memur muamelesini şikayet davasıyla işlem tesis edilmeye çalışılmasının davacının kötü niyetini açıkça gösterdiğini, karşı tarafın mahkemeden bu kararın kaldırılması hususunda hiçbir talepte bulunmadığını, ihtiyati haciz kararının ve bu kararının uygulanması sonucunda doğan hukuki gerekçeleri ve sonuçlara muhatap olan yerin icra hukuk mahkemesi değil ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, borçlu adına sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza kıymet takdirinin ve satış talebinin birlikte yapılmasının ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğunu, ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmeden satışının istenemeyeceğini, muhakkak verilen ihtiyati haciz kararı kapsamında davacının araçları saklaması ve mal kaçırmasının önüne geçmek amacıyla araçlar üzerine yakalama şerhinin konulduğunu, kesin hacze dönüşmeden taraflarına hiçbir satış işleminin yapılmadığının icra dosyasıyla sabit olduğunu, bu nedenle mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Uyuşmazlığın; memur muamelesini şikayete ilişkin olduğu görüldü.
Takip dosyasının yapılan incelemesinde; .... İcra Müdürlüğünün 2022/**** Esas sayılı dosyası ile davalı alacaklı lehtar C.E. tarafından davacı borçlu keşideci Y.G. Tarım Ürünleri ... Ltd. Şti aleyhine 29/05/2022 keşide tarihli .....İstanbul Şubesine ait 218.000,00 TL bedelli çekin 31/05/2022 tarihinde bankaya ibrazı üzerine ödenmemesi nedeniyle .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2022/70 D.İş Esas numaralı 09/06/2022 tarihli ihtiyati haciz kararına dayalı olarak 10/06/2022 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe geçildiği, davacı borçlu şirket adına çıkartılan ödeme emrinin 15/06/2022 tarihinde adresin hatalı olduğundan bahisle bila ikmal iade döndüğü görülmüştür.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; davacı borçlunun aleyhine yapılan takipte .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/70 D.iş Esas sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararına dayanarak borçlu şirketin araçlarına konulan yakalama (trafikten men) şerhinin İİK'nun 264/5 maddesi gereğince ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği ve ihtiyaten haczedilen malların satışının istenemeyeceğinden bu mallara yönelik muhafaza ve kıymet takdiri işlemlerinin alacağın tahsiline yönelik olduğu ve ayrıca .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyasıyla açılan yetkiye itiraz davasında 24/06/2022 tarihli ara kararı ile mahkemece takibin durdurulmasına da karar verilmiş olduğundan ihtiyati haciz kararına aykırı olarak araçları üzerine konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin kaldırılması taleplerinin icra müdürlüğünce reddine ilişkin 27/06/2022 tarihli müdürlük kararının iptalinin istendiği, mahkemece şikayetin kabulü ile müdürlük kararının iptaline karar verilmesinin yerinde olduğu, şöyle ki, davacı borçlu şirket adına yapılan takibe ilişkin ödeme emrinin bila ikmal iade döndüğü, yeniden bir ödeme emri tebliğ edilmediği, dolayısıyla takibin kesinleşmediği ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmediği gibi borçlu şirket vekilinin .....İcra Hukuk Mahkemesinin 2022/220 Esas sayılı dosyası ile yapmış olduğu yetkiye ve imzaya itirazı üzerine 24/06/2022 tarihinde mahkemece takibin geçici olarak tedbiren durdurulduğu da görülmüş olup, İİK'nun 106/4. maddesi gereğince borçlunun şikayetine konu sicile kayıtlı motorlu kara araçları bakımından muhafaza, kıymet takdiri ve satış talebinin birlikte yapılması ve bunlara ilişkin giderlerin tamamının birlikte ve peşin olarak yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlemesi nazara alındığında henüz ortada kesinleşmiş bir takibin bulunmadığı gibi ihtiyati haciz kararının kapsamı gereğince araçlara konulan yakalama (trafikten men) şerhlerinin usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından kaldırılmasına karar verilmesinin yerinde olduğu, davalı alacaklının ihtiyati haciz kararına karşı yapılan şikayeti inceleme görevinin ihtiyati haciz kararını veren Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğuna ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede ise, borçlu şikayetçinin ihtiyati haciz kararına yönelik bir itirazının olmadığı, İİK'nun 4/1. maddesi gereğince icra dairesinin muamelesine karşı şikayet niteliğinde olduğu görülmekle icra hukuk mahkemelerinin görev alanı içerisinde olduğu da anlaşıldığından dosya kapsamı ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İnceleme konusu karar usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İnceleme HMK'nun 353. maddesi gereğince duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliğ edilmesine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
Haciz Mahallinde Evrak Araştırması Yapılamayacağına İlişkin Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/7981
Karar No.: 2023/258
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
Tarihi: 28.04.2022
Sayısı: 2021/1120 Esas, 2022/1046 Karar
Hasımsız olarak yapılan müdürlük işleminin iptali istemli yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince alacaklının şikayetinin reddine karar verilmiştir.
Kararın şikayetçi alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Şikayetçi vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla çıkılan hacizde kıymetli evrak araştırılmasını talep ettiklerini, icra memurunun bu talebi reddederek sadece yüzeysel olarak görünürdeki evrakları incelediğini, icra müdürlüğünün ayrıca bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerini de usul ve yasaya aykırı olarak reddettiğini iddia ederek 09.04.2021 tarihli hacizdeki kıymetli evrak araştırması, bilgisayarda evrak araştırması taleplerinin reddi kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda işlem yapılmasına karar verilmesini talep etti.
II. CEVAP
Şikayet hasımsız olarak dosya üzeri incelenerek karara bağlandı.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 09.04.2021 tarihli haciz tutanağının incelenmesinde; alacaklı vekilinin bildirdiği B.U. Fabrikasına hacze gidildiği, mahalde borçlulardan H.S.'ın hazır olduğu, borçlunun kimlik tespitinin yapıldığı, bu borçlunun borçtan haberi olduğunu ancak görüşmek istemediğini beyan ederek kimliğini alarak haciz mahallinden ayrıldığı, alacaklı vekilinin haciz mahallinde borçlular adına kıymetli evrak araştırması yapılmasını ve ayrıca mahalde bulunan bilgisayarların arama motoru kısmına yalnızca dosya borçlularının adının yazılarak e-kambiyo senedi, hisse senedi araştırması yapılmasını ve tespiti halinde tutanağa derc edilerek dosya kapsamına alınmasını talep etmesi üzerine icra memurunun evrak araştırması yapma yetkisi bulunmadığını, sadece istihkaklı hacizde muhatap olmaması durumunda adresin kime ait olduğunu tespit etmek amacıyla evrak araştırması yapılabileceğini ve borçlunun adreste hazır bulunması nedeniyle talebin reddine karar verdiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin söz alarak icra memurunca sadece yüzeysel bir şekilde görünürde olan evraklara bakılmasının kanun maddeleri ve içtihata aykırılık teşkil ettiğini, gelinen adreste dosya borçlularının ticari faaliyetlerini alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler tesis ederek sürdürdüklerini beyanla İİK'nın 79, 85, 88 ve 96. maddelerine göre haciz ve muhafaza talep ettiği, alacaklı vekilinin bu talebi üzerine borçlulardan H.S.'ın "bütün menkulleri alıp götürün, iki bilgisayarı da alıp götürebilirsiniz" şeklinde beyanda bulunduğu, bu esnada diğer borçlu H.B. S.'ın haciz mahalline gelerek asıl borçlunun kendisi olduğunu ve mahalde haciz yapılamayacağını beyan ettiği, alacaklı vekilinin talebine istinaden mahalde bir kısım menkul malların İİK'nın 96 ve 97. maddelerine göre haczedildiği, 3. kişi şirket vekilinin haciz mahalline geldiği ve haczedilen malların borçluya ait olmadığını, borçlunun şirkette sigortalı çalışan olduğunu beyanla istihkak iddiasında bulunduğu, alacaklı vekilinin istihkak iddiasını kabul etmediği, haczedilen menkullerin işletme sahibi D.B.'e yediemin sıfatıyla teslim edildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine borçluların üst araması yapıldığı ve üzerlerinde bulunan bir miktar para ve cep telefonlarının haczedildiğinin anlaşıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısında; alacaklı tarafından borçluya ait menkullerin haczi talep edildiğinde icra memurunun haciz işlemi yapılması talep edilen adreste borçlunun borca yeter miktarda mallarının haczini gerçekleştirmek, haczedilen mala ilişkin olarak alacaklı, borçlu ve üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülen istihkak iddiasını tutanağa geçirmek ve bu işlemlerin ifası sırasında alacaklı ve borçlunun menfaatlerin gözetmekle görevli olduğu, icra memuruna bu görevini ifa edebilmesi için İİK'nın 80. maddesinde yer alan yetkilerin tanındığı, İİK'nın 80. maddesi gereğince kötü niyetli borçluların haciz sırasında haczi kabil mallarını gizlemeleri veya kaçırmaları ihtimaline binaen icra memurunun kapalı dolapları ve kilitli yerleri zorla açtırma yetkisi bulunduğu, gelinen adresin veya haczi talep edilen malın borçluya ait olduğu konusunda tereddüt yoksa veya mahalde bu hususlarda beyan verebilecek kimseler bulunup beyanları haciz tutanağına geçirilmişse mahaldeki haczi kabil malların tespitine yönelik araştırma dışında söz konusu yetkiye dayanılarak evrak ve belge araştırması yapılamayacağı, İİK'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin haciz sırasında ileri sürülen istihkak iddiasının ispatına yarayacak belge ve evrak araştırmasını kapsamadığı, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği belirtildiği, icra memurunun, alacaklının haciz talebini yerine getirmek zorunda olduğu, adreste 3. kişi bulunsa dahi icra memurunun haciz yapmama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, haciz mahallinde 3. kişi şirket adına beyanda bulunacak kimselerin bulunduğu, 3. kişinin muvafakatı dışında evrak araştırması/bilgisayarda evrak araştırması yapılması halinde Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da dikkate alındığında bu işlemin usulsüz olacağı, kanunen haczi kabil mal aramak ve bulmaya ilişkin maddenin evrak aramayı kapsayacak şekilde genişletilemeyeceği, diğer yandan bilgisayar ortamında araştırma yapma yetkisinin ancak CMK'nun 134. maddesi gereğince mahkeme kararıyla hakimler tarafından verilebileceği, haciz mahallinde borçluların üst araması da dahil yapılmak suretiyle kanunen hacze kabil malların haciz işleminin icra memurunca yerine getirildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Şikayetçi vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme kararındaki gerekçenin yeterli olmadığını, yerel mahkemece sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısı dayanak gösterilerek talebin reddedildiğini, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İ. C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İ. Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK.'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğünün yazısının da yanlış yorumlandığını, 09.04.2021 tarihli haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, haczin İİK.'nın 96 ve 97. maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın kaldırılmasını talep etti.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile haciz mahalline gelindiğinde söz konusu mahal açık olup borçlunun hazır olduğu, ayrıca 3. kişi şirket vekilinin de istihkak iddiasında bulunduğu, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği, İİK 'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin borçlu ile istihkak iddia eden 3. şahıs arasındaki organik bağın ispatı ve 3. kişinin istihkak iddiasının reddine yönelik ispat için evrak araştırması yapılmasını kapsamadığı, bu nedenle evrak araştırması talebinin Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da nazara alındığında usulsüz olduğu, dosya kapsamı, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Şikayetçi vekili temyiz dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarlayarak kıymetli evrak araştırılması ile bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerinin müdürlükçe hukuka aykırı olarak reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarındaki gerekçenin yeterli olmadığını, sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısının dayanak olarak alındığını, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İnegöl C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğü'nün yazısının da yanlış yorumlandığını, somut olayda haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, icra memurunun zor kullanma yetkisini yasadan aldığını, haczin İİK'nın 96 ve 97.maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, icra müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkindir.
2. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Alınması gereken 179,90 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/7981
Karar No.: 2023/258
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
Tarihi: 28.04.2022
Sayısı: 2021/1120 Esas, 2022/1046 Karar
Hasımsız olarak yapılan müdürlük işleminin iptali istemli yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince alacaklının şikayetinin reddine karar verilmiştir.
Kararın şikayetçi alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Şikayetçi vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla çıkılan hacizde kıymetli evrak araştırılmasını talep ettiklerini, icra memurunun bu talebi reddederek sadece yüzeysel olarak görünürdeki evrakları incelediğini, icra müdürlüğünün ayrıca bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerini de usul ve yasaya aykırı olarak reddettiğini iddia ederek 09.04.2021 tarihli hacizdeki kıymetli evrak araştırması, bilgisayarda evrak araştırması taleplerinin reddi kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda işlem yapılmasına karar verilmesini talep etti.
II. CEVAP
Şikayet hasımsız olarak dosya üzeri incelenerek karara bağlandı.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 09.04.2021 tarihli haciz tutanağının incelenmesinde; alacaklı vekilinin bildirdiği B.U. Fabrikasına hacze gidildiği, mahalde borçlulardan H.S.'ın hazır olduğu, borçlunun kimlik tespitinin yapıldığı, bu borçlunun borçtan haberi olduğunu ancak görüşmek istemediğini beyan ederek kimliğini alarak haciz mahallinden ayrıldığı, alacaklı vekilinin haciz mahallinde borçlular adına kıymetli evrak araştırması yapılmasını ve ayrıca mahalde bulunan bilgisayarların arama motoru kısmına yalnızca dosya borçlularının adının yazılarak e-kambiyo senedi, hisse senedi araştırması yapılmasını ve tespiti halinde tutanağa derc edilerek dosya kapsamına alınmasını talep etmesi üzerine icra memurunun evrak araştırması yapma yetkisi bulunmadığını, sadece istihkaklı hacizde muhatap olmaması durumunda adresin kime ait olduğunu tespit etmek amacıyla evrak araştırması yapılabileceğini ve borçlunun adreste hazır bulunması nedeniyle talebin reddine karar verdiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin söz alarak icra memurunca sadece yüzeysel bir şekilde görünürde olan evraklara bakılmasının kanun maddeleri ve içtihata aykırılık teşkil ettiğini, gelinen adreste dosya borçlularının ticari faaliyetlerini alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler tesis ederek sürdürdüklerini beyanla İİK'nın 79, 85, 88 ve 96. maddelerine göre haciz ve muhafaza talep ettiği, alacaklı vekilinin bu talebi üzerine borçlulardan H.S.'ın "bütün menkulleri alıp götürün, iki bilgisayarı da alıp götürebilirsiniz" şeklinde beyanda bulunduğu, bu esnada diğer borçlu H.B. S.'ın haciz mahalline gelerek asıl borçlunun kendisi olduğunu ve mahalde haciz yapılamayacağını beyan ettiği, alacaklı vekilinin talebine istinaden mahalde bir kısım menkul malların İİK'nın 96 ve 97. maddelerine göre haczedildiği, 3. kişi şirket vekilinin haciz mahalline geldiği ve haczedilen malların borçluya ait olmadığını, borçlunun şirkette sigortalı çalışan olduğunu beyanla istihkak iddiasında bulunduğu, alacaklı vekilinin istihkak iddiasını kabul etmediği, haczedilen menkullerin işletme sahibi D.B.'e yediemin sıfatıyla teslim edildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine borçluların üst araması yapıldığı ve üzerlerinde bulunan bir miktar para ve cep telefonlarının haczedildiğinin anlaşıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısında; alacaklı tarafından borçluya ait menkullerin haczi talep edildiğinde icra memurunun haciz işlemi yapılması talep edilen adreste borçlunun borca yeter miktarda mallarının haczini gerçekleştirmek, haczedilen mala ilişkin olarak alacaklı, borçlu ve üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülen istihkak iddiasını tutanağa geçirmek ve bu işlemlerin ifası sırasında alacaklı ve borçlunun menfaatlerin gözetmekle görevli olduğu, icra memuruna bu görevini ifa edebilmesi için İİK'nın 80. maddesinde yer alan yetkilerin tanındığı, İİK'nın 80. maddesi gereğince kötü niyetli borçluların haciz sırasında haczi kabil mallarını gizlemeleri veya kaçırmaları ihtimaline binaen icra memurunun kapalı dolapları ve kilitli yerleri zorla açtırma yetkisi bulunduğu, gelinen adresin veya haczi talep edilen malın borçluya ait olduğu konusunda tereddüt yoksa veya mahalde bu hususlarda beyan verebilecek kimseler bulunup beyanları haciz tutanağına geçirilmişse mahaldeki haczi kabil malların tespitine yönelik araştırma dışında söz konusu yetkiye dayanılarak evrak ve belge araştırması yapılamayacağı, İİK'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin haciz sırasında ileri sürülen istihkak iddiasının ispatına yarayacak belge ve evrak araştırmasını kapsamadığı, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği belirtildiği, icra memurunun, alacaklının haciz talebini yerine getirmek zorunda olduğu, adreste 3. kişi bulunsa dahi icra memurunun haciz yapmama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, haciz mahallinde 3. kişi şirket adına beyanda bulunacak kimselerin bulunduğu, 3. kişinin muvafakatı dışında evrak araştırması/bilgisayarda evrak araştırması yapılması halinde Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da dikkate alındığında bu işlemin usulsüz olacağı, kanunen haczi kabil mal aramak ve bulmaya ilişkin maddenin evrak aramayı kapsayacak şekilde genişletilemeyeceği, diğer yandan bilgisayar ortamında araştırma yapma yetkisinin ancak CMK'nun 134. maddesi gereğince mahkeme kararıyla hakimler tarafından verilebileceği, haciz mahallinde borçluların üst araması da dahil yapılmak suretiyle kanunen hacze kabil malların haciz işleminin icra memurunca yerine getirildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Şikayetçi vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme kararındaki gerekçenin yeterli olmadığını, yerel mahkemece sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısı dayanak gösterilerek talebin reddedildiğini, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İ. C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İ. Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK.'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğünün yazısının da yanlış yorumlandığını, 09.04.2021 tarihli haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, haczin İİK.'nın 96 ve 97. maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın kaldırılmasını talep etti.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile haciz mahalline gelindiğinde söz konusu mahal açık olup borçlunun hazır olduğu, ayrıca 3. kişi şirket vekilinin de istihkak iddiasında bulunduğu, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği, İİK 'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin borçlu ile istihkak iddia eden 3. şahıs arasındaki organik bağın ispatı ve 3. kişinin istihkak iddiasının reddine yönelik ispat için evrak araştırması yapılmasını kapsamadığı, bu nedenle evrak araştırması talebinin Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da nazara alındığında usulsüz olduğu, dosya kapsamı, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Şikayetçi vekili temyiz dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarlayarak kıymetli evrak araştırılması ile bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerinin müdürlükçe hukuka aykırı olarak reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarındaki gerekçenin yeterli olmadığını, sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısının dayanak olarak alındığını, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İnegöl C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğü'nün yazısının da yanlış yorumlandığını, somut olayda haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, icra memurunun zor kullanma yetkisini yasadan aldığını, haczin İİK'nın 96 ve 97.maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, icra müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkindir.
2. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Alınması gereken 179,90 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
- Cevap Yok
- 01-03-2023, Saat: 21:42
- IŞIKDEMİR
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/7981
Karar No.: 2023/258
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
Tarihi: 28.04.2022
Sayısı: 2021/1120 Esas, 2022/1046 Karar
Hasımsız olarak yapılan müdürlük işleminin iptali istemli yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince alacaklının şikayetinin reddine karar verilmiştir.
Kararın şikayetçi alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Şikayetçi vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla çıkılan hacizde kıymetli evrak araştırılmasını talep ettiklerini, icra memurunun bu talebi reddederek sadece yüzeysel olarak görünürdeki evrakları incelediğini, icra müdürlüğünün ayrıca bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerini de usul ve yasaya aykırı olarak reddettiğini iddia ederek 09.04.2021 tarihli hacizdeki kıymetli evrak araştırması, bilgisayarda evrak araştırması taleplerinin reddi kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda işlem yapılmasına karar verilmesini talep etti.
II. CEVAP
Şikayet hasımsız olarak dosya üzeri incelenerek karara bağlandı.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 09.04.2021 tarihli haciz tutanağının incelenmesinde; alacaklı vekilinin bildirdiği B.U. Fabrikasına hacze gidildiği, mahalde borçlulardan H.S.'ın hazır olduğu, borçlunun kimlik tespitinin yapıldığı, bu borçlunun borçtan haberi olduğunu ancak görüşmek istemediğini beyan ederek kimliğini alarak haciz mahallinden ayrıldığı, alacaklı vekilinin haciz mahallinde borçlular adına kıymetli evrak araştırması yapılmasını ve ayrıca mahalde bulunan bilgisayarların arama motoru kısmına yalnızca dosya borçlularının adının yazılarak e-kambiyo senedi, hisse senedi araştırması yapılmasını ve tespiti halinde tutanağa derc edilerek dosya kapsamına alınmasını talep etmesi üzerine icra memurunun evrak araştırması yapma yetkisi bulunmadığını, sadece istihkaklı hacizde muhatap olmaması durumunda adresin kime ait olduğunu tespit etmek amacıyla evrak araştırması yapılabileceğini ve borçlunun adreste hazır bulunması nedeniyle talebin reddine karar verdiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin söz alarak icra memurunca sadece yüzeysel bir şekilde görünürde olan evraklara bakılmasının kanun maddeleri ve içtihata aykırılık teşkil ettiğini, gelinen adreste dosya borçlularının ticari faaliyetlerini alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler tesis ederek sürdürdüklerini beyanla İİK'nın 79, 85, 88 ve 96. maddelerine göre haciz ve muhafaza talep ettiği, alacaklı vekilinin bu talebi üzerine borçlulardan H.S.'ın "bütün menkulleri alıp götürün, iki bilgisayarı da alıp götürebilirsiniz" şeklinde beyanda bulunduğu, bu esnada diğer borçlu H.B. S.'ın haciz mahalline gelerek asıl borçlunun kendisi olduğunu ve mahalde haciz yapılamayacağını beyan ettiği, alacaklı vekilinin talebine istinaden mahalde bir kısım menkul malların İİK'nın 96 ve 97. maddelerine göre haczedildiği, 3. kişi şirket vekilinin haciz mahalline geldiği ve haczedilen malların borçluya ait olmadığını, borçlunun şirkette sigortalı çalışan olduğunu beyanla istihkak iddiasında bulunduğu, alacaklı vekilinin istihkak iddiasını kabul etmediği, haczedilen menkullerin işletme sahibi D.B.'e yediemin sıfatıyla teslim edildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine borçluların üst araması yapıldığı ve üzerlerinde bulunan bir miktar para ve cep telefonlarının haczedildiğinin anlaşıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısında; alacaklı tarafından borçluya ait menkullerin haczi talep edildiğinde icra memurunun haciz işlemi yapılması talep edilen adreste borçlunun borca yeter miktarda mallarının haczini gerçekleştirmek, haczedilen mala ilişkin olarak alacaklı, borçlu ve üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülen istihkak iddiasını tutanağa geçirmek ve bu işlemlerin ifası sırasında alacaklı ve borçlunun menfaatlerin gözetmekle görevli olduğu, icra memuruna bu görevini ifa edebilmesi için İİK'nın 80. maddesinde yer alan yetkilerin tanındığı, İİK'nın 80. maddesi gereğince kötü niyetli borçluların haciz sırasında haczi kabil mallarını gizlemeleri veya kaçırmaları ihtimaline binaen icra memurunun kapalı dolapları ve kilitli yerleri zorla açtırma yetkisi bulunduğu, gelinen adresin veya haczi talep edilen malın borçluya ait olduğu konusunda tereddüt yoksa veya mahalde bu hususlarda beyan verebilecek kimseler bulunup beyanları haciz tutanağına geçirilmişse mahaldeki haczi kabil malların tespitine yönelik araştırma dışında söz konusu yetkiye dayanılarak evrak ve belge araştırması yapılamayacağı, İİK'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin haciz sırasında ileri sürülen istihkak iddiasının ispatına yarayacak belge ve evrak araştırmasını kapsamadığı, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği belirtildiği, icra memurunun, alacaklının haciz talebini yerine getirmek zorunda olduğu, adreste 3. kişi bulunsa dahi icra memurunun haciz yapmama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, haciz mahallinde 3. kişi şirket adına beyanda bulunacak kimselerin bulunduğu, 3. kişinin muvafakatı dışında evrak araştırması/bilgisayarda evrak araştırması yapılması halinde Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da dikkate alındığında bu işlemin usulsüz olacağı, kanunen haczi kabil mal aramak ve bulmaya ilişkin maddenin evrak aramayı kapsayacak şekilde genişletilemeyeceği, diğer yandan bilgisayar ortamında araştırma yapma yetkisinin ancak CMK'nun 134. maddesi gereğince mahkeme kararıyla hakimler tarafından verilebileceği, haciz mahallinde borçluların üst araması da dahil yapılmak suretiyle kanunen hacze kabil malların haciz işleminin icra memurunca yerine getirildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Şikayetçi vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme kararındaki gerekçenin yeterli olmadığını, yerel mahkemece sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısı dayanak gösterilerek talebin reddedildiğini, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İ. C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İ. Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK.'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğünün yazısının da yanlış yorumlandığını, 09.04.2021 tarihli haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, haczin İİK.'nın 96 ve 97. maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın kaldırılmasını talep etti.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile haciz mahalline gelindiğinde söz konusu mahal açık olup borçlunun hazır olduğu, ayrıca 3. kişi şirket vekilinin de istihkak iddiasında bulunduğu, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği, İİK 'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin borçlu ile istihkak iddia eden 3. şahıs arasındaki organik bağın ispatı ve 3. kişinin istihkak iddiasının reddine yönelik ispat için evrak araştırması yapılmasını kapsamadığı, bu nedenle evrak araştırması talebinin Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da nazara alındığında usulsüz olduğu, dosya kapsamı, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Şikayetçi vekili temyiz dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarlayarak kıymetli evrak araştırılması ile bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerinin müdürlükçe hukuka aykırı olarak reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarındaki gerekçenin yeterli olmadığını, sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısının dayanak olarak alındığını, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İnegöl C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğü'nün yazısının da yanlış yorumlandığını, somut olayda haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, icra memurunun zor kullanma yetkisini yasadan aldığını, haczin İİK'nın 96 ve 97.maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, icra müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkindir.
2. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Alınması gereken 179,90 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No.: 2022/7981
Karar No.: 2023/258
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
Tarihi: 28.04.2022
Sayısı: 2021/1120 Esas, 2022/1046 Karar
Hasımsız olarak yapılan müdürlük işleminin iptali istemli yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince alacaklının şikayetinin reddine karar verilmiştir.
Kararın şikayetçi alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikayetçi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Şikayetçi vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla çıkılan hacizde kıymetli evrak araştırılmasını talep ettiklerini, icra memurunun bu talebi reddederek sadece yüzeysel olarak görünürdeki evrakları incelediğini, icra müdürlüğünün ayrıca bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerini de usul ve yasaya aykırı olarak reddettiğini iddia ederek 09.04.2021 tarihli hacizdeki kıymetli evrak araştırması, bilgisayarda evrak araştırması taleplerinin reddi kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda işlem yapılmasına karar verilmesini talep etti.
II. CEVAP
Şikayet hasımsız olarak dosya üzeri incelenerek karara bağlandı.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 09.04.2021 tarihli haciz tutanağının incelenmesinde; alacaklı vekilinin bildirdiği B.U. Fabrikasına hacze gidildiği, mahalde borçlulardan H.S.'ın hazır olduğu, borçlunun kimlik tespitinin yapıldığı, bu borçlunun borçtan haberi olduğunu ancak görüşmek istemediğini beyan ederek kimliğini alarak haciz mahallinden ayrıldığı, alacaklı vekilinin haciz mahallinde borçlular adına kıymetli evrak araştırması yapılmasını ve ayrıca mahalde bulunan bilgisayarların arama motoru kısmına yalnızca dosya borçlularının adının yazılarak e-kambiyo senedi, hisse senedi araştırması yapılmasını ve tespiti halinde tutanağa derc edilerek dosya kapsamına alınmasını talep etmesi üzerine icra memurunun evrak araştırması yapma yetkisi bulunmadığını, sadece istihkaklı hacizde muhatap olmaması durumunda adresin kime ait olduğunu tespit etmek amacıyla evrak araştırması yapılabileceğini ve borçlunun adreste hazır bulunması nedeniyle talebin reddine karar verdiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin söz alarak icra memurunca sadece yüzeysel bir şekilde görünürde olan evraklara bakılmasının kanun maddeleri ve içtihata aykırılık teşkil ettiğini, gelinen adreste dosya borçlularının ticari faaliyetlerini alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler tesis ederek sürdürdüklerini beyanla İİK'nın 79, 85, 88 ve 96. maddelerine göre haciz ve muhafaza talep ettiği, alacaklı vekilinin bu talebi üzerine borçlulardan H.S.'ın "bütün menkulleri alıp götürün, iki bilgisayarı da alıp götürebilirsiniz" şeklinde beyanda bulunduğu, bu esnada diğer borçlu H.B. S.'ın haciz mahalline gelerek asıl borçlunun kendisi olduğunu ve mahalde haciz yapılamayacağını beyan ettiği, alacaklı vekilinin talebine istinaden mahalde bir kısım menkul malların İİK'nın 96 ve 97. maddelerine göre haczedildiği, 3. kişi şirket vekilinin haciz mahalline geldiği ve haczedilen malların borçluya ait olmadığını, borçlunun şirkette sigortalı çalışan olduğunu beyanla istihkak iddiasında bulunduğu, alacaklı vekilinin istihkak iddiasını kabul etmediği, haczedilen menkullerin işletme sahibi D.B.'e yediemin sıfatıyla teslim edildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine borçluların üst araması yapıldığı ve üzerlerinde bulunan bir miktar para ve cep telefonlarının haczedildiğinin anlaşıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısında; alacaklı tarafından borçluya ait menkullerin haczi talep edildiğinde icra memurunun haciz işlemi yapılması talep edilen adreste borçlunun borca yeter miktarda mallarının haczini gerçekleştirmek, haczedilen mala ilişkin olarak alacaklı, borçlu ve üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülen istihkak iddiasını tutanağa geçirmek ve bu işlemlerin ifası sırasında alacaklı ve borçlunun menfaatlerin gözetmekle görevli olduğu, icra memuruna bu görevini ifa edebilmesi için İİK'nın 80. maddesinde yer alan yetkilerin tanındığı, İİK'nın 80. maddesi gereğince kötü niyetli borçluların haciz sırasında haczi kabil mallarını gizlemeleri veya kaçırmaları ihtimaline binaen icra memurunun kapalı dolapları ve kilitli yerleri zorla açtırma yetkisi bulunduğu, gelinen adresin veya haczi talep edilen malın borçluya ait olduğu konusunda tereddüt yoksa veya mahalde bu hususlarda beyan verebilecek kimseler bulunup beyanları haciz tutanağına geçirilmişse mahaldeki haczi kabil malların tespitine yönelik araştırma dışında söz konusu yetkiye dayanılarak evrak ve belge araştırması yapılamayacağı, İİK'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin haciz sırasında ileri sürülen istihkak iddiasının ispatına yarayacak belge ve evrak araştırmasını kapsamadığı, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği belirtildiği, icra memurunun, alacaklının haciz talebini yerine getirmek zorunda olduğu, adreste 3. kişi bulunsa dahi icra memurunun haciz yapmama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, haciz mahallinde 3. kişi şirket adına beyanda bulunacak kimselerin bulunduğu, 3. kişinin muvafakatı dışında evrak araştırması/bilgisayarda evrak araştırması yapılması halinde Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da dikkate alındığında bu işlemin usulsüz olacağı, kanunen haczi kabil mal aramak ve bulmaya ilişkin maddenin evrak aramayı kapsayacak şekilde genişletilemeyeceği, diğer yandan bilgisayar ortamında araştırma yapma yetkisinin ancak CMK'nun 134. maddesi gereğince mahkeme kararıyla hakimler tarafından verilebileceği, haciz mahallinde borçluların üst araması da dahil yapılmak suretiyle kanunen hacze kabil malların haciz işleminin icra memurunca yerine getirildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Şikayetçi vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme kararındaki gerekçenin yeterli olmadığını, yerel mahkemece sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısı dayanak gösterilerek talebin reddedildiğini, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İ. C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İ. Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK.'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğünün yazısının da yanlış yorumlandığını, 09.04.2021 tarihli haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, haczin İİK.'nın 96 ve 97. maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın kaldırılmasını talep etti.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile haciz mahalline gelindiğinde söz konusu mahal açık olup borçlunun hazır olduğu, ayrıca 3. kişi şirket vekilinin de istihkak iddiasında bulunduğu, ancak adresin kapalı olması nedeniyle çilingir marifetiyle adrese girilerek haciz işlemi yapılması halinde veya haciz mahallinde adresin borçluya ait olup olmadığı hususunda beyan verebilecek kimsenin bulunmadığı durumlarda gelinen adresin ve haczi talep edilen malların borçluya ait olup olmadığının tespiti amacıyla icra memuru tarafından mahalde evrak araştırması yapılabileceği, İİK 'nın 80. maddesinde icra memuruna tanınan yetkinin borçlu ile istihkak iddia eden 3. şahıs arasındaki organik bağın ispatı ve 3. kişinin istihkak iddiasının reddine yönelik ispat için evrak araştırması yapılmasını kapsamadığı, bu nedenle evrak araştırması talebinin Adalet Bakanlığı'nın konuya ilişkin görüş bildirim yazısı da nazara alındığında usulsüz olduğu, dosya kapsamı, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikayetçi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Şikayetçi vekili temyiz dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarlayarak kıymetli evrak araştırılması ile bilgisayarda borçluya ait evrak araştırılması taleplerinin müdürlükçe hukuka aykırı olarak reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarındaki gerekçenin yeterli olmadığını, sadece Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün haciz mahallinde evrak araştırmasına ilişkin 29.03.2016 tarihli görüş bildirim yazısının dayanak olarak alındığını, Personel Genel Müdürlüğü yazısının İnegöl C. Başsavcılığına hitaben yazıldığını, yazının muhatabının mahkeme olmadığını, anılan yazının İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 15.01.2016 tarihli yazısına hitaben yazılmış olup muhatabının Mahkeme olmadığını, Anayasa'nın 138/2 maddesi uyarınca herhangi bir kurumun mahkemelere genelge gönderemeyeceğini, tavsiyede bulunamayacağını, İİK'nın hükümleri ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin uyuşmazlık konusu olaya benzer içtihatları varken mahkemenin gerekçede genelgeye yer vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki Personel Genel Müdürlüğü'nün yazısının da yanlış yorumlandığını, somut olayda haciz tutanağından da anlaşılacağı üzere haciz mahallinde hem takip dosya borçluları hem de istihkak iddia eden 3. kişi vekili bulunduğunu, haciz sırasında menkullerin haczedilip zapta geçirildiğini, istihkak iddiasında bulunan 3. kişiye de yediemin olarak bırakıldığını, icra memurunun zor kullanma yetkisini yasadan aldığını, haczin İİK'nın 96 ve 97.maddesine göre mi yoksa İİK'nın 99 maddesine göre mi yapılacağının ancak evrak araştırması sonucunda netleşeceğini, kıymetli evrak araştırması yapılmasının istenmesindeki amacın da buna yönelik olup bilgisayarda borçlu adına kıymetli evrak araştırması yapılması talebinin hukuka olarak reddedildiğini iddia ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, icra müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkindir.
2. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup şikayetçi vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Alınması gereken 179,90 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Büro Fihrist
Büro giderlerine ilişkin hesaplama tablosunu da içermektedir. İndirilecek giderler üzerinde durulmamıştır.
Stajyer Avukatlar için ruhsat başvuru masraf çizelgesi de eklenmiştir.
https://s6.dosya.tc/server12/882kmz/Buro....xlsx.html
Açılmaz ise tarafıma bilgi veriniz.
Stajyer Avukatlar için ruhsat başvuru masraf çizelgesi de eklenmiştir.
https://s6.dosya.tc/server12/882kmz/Buro....xlsx.html
Açılmaz ise tarafıma bilgi veriniz.
- Cevap Yok
- 05-02-2023, Saat: 16:08
- FatihEmre
Büro giderlerine ilişkin hesaplama tablosunu da içermektedir. İndirilecek giderler üzerinde durulmamıştır.
Stajyer Avukatlar için ruhsat başvuru masraf çizelgesi de eklenmiştir.
https://s6.dosya.tc/server12/882kmz/Buro....xlsx.html
Açılmaz ise tarafıma bilgi veriniz.
Stajyer Avukatlar için ruhsat başvuru masraf çizelgesi de eklenmiştir.
https://s6.dosya.tc/server12/882kmz/Buro....xlsx.html
Açılmaz ise tarafıma bilgi veriniz.
Avukat Muvafakatname Örneği (2.Altı Aylık Dönem için)
MUVAFAKATNAME
MUVAFAKATNAME VEREN
AVUKAT :
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFAKATNAME VERİLEN
AVUKAT:
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFATNAMENİN KAPSAMI
Av......................................
MUVAFAKATNAME VEREN
AVUKAT :
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFAKATNAME VERİLEN
AVUKAT:
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFATNAMENİN KAPSAMI
Hakkında muvafakat verdiğim Stajyer Avukat .................'nun avukatlık stajının ilk altı aylık adliye stajı .............. tarihinde .................. Cumhuriyet Savcılığında başlamış olup ................. tarihinde sonlanmıştır. Stajının ilk altı aylık kısmını ................ tarihine kadar yanımda yapmış olup, ................ tarihinden sonraki avukat yanı stajını ................... Barosuna kayıtlı meslektaşım Av. ........................ yanında devamına muvafakat verilmesi için bu belge tarafımdan tanzim edilmiştir. ...................
Av......................................
- Cevap Yok
- 23-01-2023, Saat: 12:13
- FatihEmre
MUVAFAKATNAME
MUVAFAKATNAME VEREN
AVUKAT :
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFAKATNAME VERİLEN
AVUKAT:
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFATNAMENİN KAPSAMI
Av......................................
MUVAFAKATNAME VEREN
AVUKAT :
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFAKATNAME VERİLEN
AVUKAT:
BARO VE SİCİL NO:
ADRES:
MUVAFATNAMENİN KAPSAMI
Hakkında muvafakat verdiğim Stajyer Avukat .................'nun avukatlık stajının ilk altı aylık adliye stajı .............. tarihinde .................. Cumhuriyet Savcılığında başlamış olup ................. tarihinde sonlanmıştır. Stajının ilk altı aylık kısmını ................ tarihine kadar yanımda yapmış olup, ................ tarihinden sonraki avukat yanı stajını ................... Barosuna kayıtlı meslektaşım Av. ........................ yanında devamına muvafakat verilmesi için bu belge tarafımdan tanzim edilmiştir. ...................
Av......................................
Borçlu Vekili Mal Beyanında Bulunma Şablon
........................ İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE
DOSYA NO :2023/..Esas
MAL BEYANINDA
BULUNAN BORÇLU:................................. TC:
VEKİLİ :Av..
KONU: Mal Beyanı hakkındadır.
AÇIKLAMALAR :
Av..
udf formatı için ekleme yapılacaktır.
ekleme olmaması halinde:
fatihhemreecansuu@gmail.com
DOSYA NO :2023/..Esas
MAL BEYANINDA
BULUNAN BORÇLU:................................. TC:
VEKİLİ :Av..
KONU: Mal Beyanı hakkındadır.
AÇIKLAMALAR :
1-Alacaklı tarafından yukarıda esas dosyası belirtilen müdürlüğünüz dosyasında müvekkil aleyhinde başlatılan icra takibi neticesinde yasal zorunluluğumuz gereğince, süresi içinde mal beyanında bulunma zorunluluğu doğmuştur.
2-Borcu kabul etmekle birlikte müvekkil üzerinde herhangi bir taşınır ya da taşınmaz mal bulunmadığını beyan ediyoruz. Müvekkil geçimini sağlamakta olup, borcunu taksitlendirme yapılması halinde ödeyebilecektir.
Mal Beyanında Bulunan Borçlu Vekili2-Borcu kabul etmekle birlikte müvekkil üzerinde herhangi bir taşınır ya da taşınmaz mal bulunmadığını beyan ediyoruz. Müvekkil geçimini sağlamakta olup, borcunu taksitlendirme yapılması halinde ödeyebilecektir.
Av..
udf formatı için ekleme yapılacaktır.
ekleme olmaması halinde:
fatihhemreecansuu@gmail.com
- Cevap Yok
- 22-01-2023, Saat: 15:09
- FatihEmre
........................ İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE
DOSYA NO :2023/..Esas
MAL BEYANINDA
BULUNAN BORÇLU:................................. TC:
VEKİLİ :Av..
KONU: Mal Beyanı hakkındadır.
AÇIKLAMALAR :
Av..
udf formatı için ekleme yapılacaktır.
ekleme olmaması halinde:
fatihhemreecansuu@gmail.com
DOSYA NO :2023/..Esas
MAL BEYANINDA
BULUNAN BORÇLU:................................. TC:
VEKİLİ :Av..
KONU: Mal Beyanı hakkındadır.
AÇIKLAMALAR :
1-Alacaklı tarafından yukarıda esas dosyası belirtilen müdürlüğünüz dosyasında müvekkil aleyhinde başlatılan icra takibi neticesinde yasal zorunluluğumuz gereğince, süresi içinde mal beyanında bulunma zorunluluğu doğmuştur.
2-Borcu kabul etmekle birlikte müvekkil üzerinde herhangi bir taşınır ya da taşınmaz mal bulunmadığını beyan ediyoruz. Müvekkil geçimini sağlamakta olup, borcunu taksitlendirme yapılması halinde ödeyebilecektir.
Mal Beyanında Bulunan Borçlu Vekili2-Borcu kabul etmekle birlikte müvekkil üzerinde herhangi bir taşınır ya da taşınmaz mal bulunmadığını beyan ediyoruz. Müvekkil geçimini sağlamakta olup, borcunu taksitlendirme yapılması halinde ödeyebilecektir.
Av..
udf formatı için ekleme yapılacaktır.
ekleme olmaması halinde:
fatihhemreecansuu@gmail.com
Gemilerin İcrası Üzerine Notlar
GEMİLERİN CEBRİ İCRASI ÜZERİNE NOTLAR
Stj.Av.Fatih Emre CANSU
Öncelikli olarak bu yazımda coğrafi niteliği itibariyle bazı illerimizde karşılaşılan bir icra takip yolu olmasa da gemilerin cebri icrası üzerinde kısaca durmakta yarar gördüm. Çünkü her ne kadar denize kıyısı olmayan bazı illerimizde de faaliyet gösteren şirketlerin/tacirlerin şirketleri ya da kendi adlarına tescil edilmiş gemiler veya tekneler olabilmektedir. Tacir olmayan gerçek kişi şahıslar da adlarına tescillenmiş balıkçı teknesi, gezinti teknesi vs. sahip olabilmektedirler. Tabi ki bu araçlar da haczedilebilir veya kanunda tahdidi sayılmış deniz alacakları için ihtiyadi haczedilebilirler. UYAP üzerinden şahıslar adına kayıtlı tekneler veya gemiler sorgulanamayıp, diğer taşınmazlar gibi direkt olarak haciz talebine eklenememektedir. Buradaki ihtiyadi haciz mahkemeden talep edilmektedir. Tabi bu husus deniz ticareti konusunda birkaç konuda bilgi sahibi olunmasını gerektirmektedir. Tekneler ve gemiler de, kendi gemi sicillerine kaydedilirler. Herhangi bir gemi siciline kaydedilmeyen çok küçük tekneler ise bağlama kütüğüne kaydedilirler. Bağlama kütüğünün niteliği ve gemi siciline tescil tabi ki şuan da üzerinde durmayacağım kapsamlı başka bir konudur.
UYAP üzerinde takip açılma ekranında "DAİRE TEVZİ TİPİ" seçimi esnasında BANKA ya da GAYRİMENKUL DOSYASI ile yetkilendirilmiş icra dairesine dosya tevzi edilmektedir. Bu seçimi sadece bu görev dağılımı yapılmış şehirlerimizde icra takibi açarken görebilirsiniz. Çoğunlukla bu şehirler büyükşehirler olmaktadır. Küçük bir şehirde daha doğru bir ifade ile bu şekilde icra daireleri arasında görev dağılımı olmayan bir şehirde takip açıyorsanız bu seçimi UYAP zaten yaptırmayacaktır. Çünkü bu şehir için böyle bir ayrım yapmaya gerek yoktur.
GEMİLERİN DURUMU ÜZERİNE TARTIŞMALAR:
*Burada gemilerin cebri icrası hakkında birtakım hususlar üzerinde durmaya karar verdim. Coğrafi niteliği gereği çok yaygın bir cebri icra prosedürü olmasa da şu hususları belirtmekte fayda var. TTK m. 936 uyarınca, sicile kayıtlı olup olmadıklarına bakılmaksızın, tüm gemiler taşınır niteliğindedir. Bu kapsamda, TTK’da özel hüküm bulunmayan hallerde, bütün gemilere, bayrağı ve sicili ne olursa olsun, taşınır eşyaya ait hükümler uygulanır, diyerek ticaret kanunu gemileri taşınır olarak nitelendirmiştir.
*İcra İflas kanunu 136. Madde ise; Taşınmaz malların satışına ilişkin hükümler, bayrağı dikkate alınmaksızın gemi siciline kayıtlı bütün gemiler hakkında da uygulanır. Gemilere ilişkin ilamlar kesinleşmeden icra edilemeyeceğinden ve satış yönünden taşınmaz olarak nitelendirildiğinden kanaatimce burada "GAYRİMENKUL DOSYASI "yolu seçilmelidir.
*Burada gemiler açısından, gemi adamının alacak hakkı belgeye dayanmadığından yani doğrudan kanundan doğduğundan takip talebi ve ödeme emrindeki takibin dayanağına kanundan doğan kanuni rehin hakkı yazılmalıdır. Kanundan doğan bir rehin hakkı olduğu için herhangi bir belge gösterilmesi de gerekmez. O zaman takip yolumuzun İLAMSIZ takip olduğu sonucuna ulaşılabiliriz.
*Önümüze gelen bir deniz ticareti uyuşmazlığında, uyuşmazlığın deniz alacağı kapsamında olup olmadığı önem taşır. Alacağın avukat tarafından doğru olarak nitelendirilmesi takip açısından önem arz eder. Bu kavramın içeriği tamamen ayrı olarak incelenmesi gereken bir konudur. Deniz alacağı olarak tanımlanan alacakları teminat altına almak için, geminin yalnızca ihtiyadi haczine karar verilebilir. Bu alacaklar için ihtiyadi tedbir konulamaz. Deniz alacaklarından başka alacaklar için ihtiyadi haciz kararı verilemez. Vadesi gelmemiş deniz alacakları için de ihtiyadi haciz talep edilebilir. Türkiye'de bulunan yabancı bayraklı gemiler için de bu hususlar aynen geçerlidir.
1/9 Açıklamasına hangi takip yolunun seçildiği yazılmalıdır. Tahliye ya da teslim talebiniz varsa bunu da açıklamaya yazmayı ihmal etmeyiniz. Gemilerin cebri icrası açısından örnek vermek gerekirse ihtiyadi haciz nedeniyle gemi seferden men edilecek ise, seferden men talebi de haciz talebi ile birlikte yazılması gerekir. İcra müdürlüğü seferden men hususunu ayrıca geminin muhafaza altına alındığı yerde yetkili liman başkanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığına bildirir. Mahkemenin ihtiyati haciz kararı vermesi üzerine, TTK 1364 gereğince alacaklı, 3 iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır. Alacaklı tarafından yapılan bu istem üzerine icra dairesi tarafından düzenlenen bir yazı ile bu işlem gerçekleştirilir. Bu işlemler gerçekleştirilmezse haciz düşer. İİK 264 de öngörülen tamamlayıcı işlemler için süre burada 1 ay olarak uygulanır.
Sicile kayıtlı olan gemiler bakımından taşınmaz satış hükümlerine, sicile kayıtlı olmayan gemiler de taşınır satışı hükümlerine uygun olarak satılıp paraya çevrilir. Satış bütün alacakları karşılamaya yetmez ise icra dairesi sıra cetveli düzenler. Ön sıradaki alacak karşılanamadan sonra gelen sıradaki alacak karşılanmaz.
İzmir
….İcra Müdürlüğü
Dosya No: 2023/…… Esas.
GEMİ SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ
ALACAKLI : ……………………….. A.Ş
VEKİLİ : Avukat.................................
BORÇLU : …………………………………A.Ş
BORÇ MİKTARI : ……………………TL
İHTİYATİ HACİZ KARARI : İzmir ……. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararı no.
Müdürlüğümüzün yukarıda dosya numarası bildirilen iş bu icra takip dosyası borcundan dolayı borçlu şirketin Gemi Sicil Müdürlüğünüzün Gemi Sicili kayıtlarında gemilerinin bulunması halinde kaydına ve varsa tüm hak ve alacaklarına HACİZ ŞERHİ KONULMASINA ve SEFERDEN MEN KARARI işlenerek SEFERDEN MEN EDİLMESİNE karar verilmiştir.
İhtiyati haciz kararının ivedi şekilde uygulanarak neticesinden bilgi verilmesi rica olunur.
İcra Müdürü
- Cevap Yok
- 14-01-2023, Saat: 18:00
- FatihEmre
GEMİLERİN CEBRİ İCRASI ÜZERİNE NOTLAR
Stj.Av.Fatih Emre CANSU
Öncelikli olarak bu yazımda coğrafi niteliği itibariyle bazı illerimizde karşılaşılan bir icra takip yolu olmasa da gemilerin cebri icrası üzerinde kısaca durmakta yarar gördüm. Çünkü her ne kadar denize kıyısı olmayan bazı illerimizde de faaliyet gösteren şirketlerin/tacirlerin şirketleri ya da kendi adlarına tescil edilmiş gemiler veya tekneler olabilmektedir. Tacir olmayan gerçek kişi şahıslar da adlarına tescillenmiş balıkçı teknesi, gezinti teknesi vs. sahip olabilmektedirler. Tabi ki bu araçlar da haczedilebilir veya kanunda tahdidi sayılmış deniz alacakları için ihtiyadi haczedilebilirler. UYAP üzerinden şahıslar adına kayıtlı tekneler veya gemiler sorgulanamayıp, diğer taşınmazlar gibi direkt olarak haciz talebine eklenememektedir. Buradaki ihtiyadi haciz mahkemeden talep edilmektedir. Tabi bu husus deniz ticareti konusunda birkaç konuda bilgi sahibi olunmasını gerektirmektedir. Tekneler ve gemiler de, kendi gemi sicillerine kaydedilirler. Herhangi bir gemi siciline kaydedilmeyen çok küçük tekneler ise bağlama kütüğüne kaydedilirler. Bağlama kütüğünün niteliği ve gemi siciline tescil tabi ki şuan da üzerinde durmayacağım kapsamlı başka bir konudur.
UYAP üzerinde takip açılma ekranında "DAİRE TEVZİ TİPİ" seçimi esnasında BANKA ya da GAYRİMENKUL DOSYASI ile yetkilendirilmiş icra dairesine dosya tevzi edilmektedir. Bu seçimi sadece bu görev dağılımı yapılmış şehirlerimizde icra takibi açarken görebilirsiniz. Çoğunlukla bu şehirler büyükşehirler olmaktadır. Küçük bir şehirde daha doğru bir ifade ile bu şekilde icra daireleri arasında görev dağılımı olmayan bir şehirde takip açıyorsanız bu seçimi UYAP zaten yaptırmayacaktır. Çünkü bu şehir için böyle bir ayrım yapmaya gerek yoktur.
GEMİLERİN DURUMU ÜZERİNE TARTIŞMALAR:
*Burada gemilerin cebri icrası hakkında birtakım hususlar üzerinde durmaya karar verdim. Coğrafi niteliği gereği çok yaygın bir cebri icra prosedürü olmasa da şu hususları belirtmekte fayda var. TTK m. 936 uyarınca, sicile kayıtlı olup olmadıklarına bakılmaksızın, tüm gemiler taşınır niteliğindedir. Bu kapsamda, TTK’da özel hüküm bulunmayan hallerde, bütün gemilere, bayrağı ve sicili ne olursa olsun, taşınır eşyaya ait hükümler uygulanır, diyerek ticaret kanunu gemileri taşınır olarak nitelendirmiştir.
*İcra İflas kanunu 136. Madde ise; Taşınmaz malların satışına ilişkin hükümler, bayrağı dikkate alınmaksızın gemi siciline kayıtlı bütün gemiler hakkında da uygulanır. Gemilere ilişkin ilamlar kesinleşmeden icra edilemeyeceğinden ve satış yönünden taşınmaz olarak nitelendirildiğinden kanaatimce burada "GAYRİMENKUL DOSYASI "yolu seçilmelidir.
*Burada gemiler açısından, gemi adamının alacak hakkı belgeye dayanmadığından yani doğrudan kanundan doğduğundan takip talebi ve ödeme emrindeki takibin dayanağına kanundan doğan kanuni rehin hakkı yazılmalıdır. Kanundan doğan bir rehin hakkı olduğu için herhangi bir belge gösterilmesi de gerekmez. O zaman takip yolumuzun İLAMSIZ takip olduğu sonucuna ulaşılabiliriz.
*Önümüze gelen bir deniz ticareti uyuşmazlığında, uyuşmazlığın deniz alacağı kapsamında olup olmadığı önem taşır. Alacağın avukat tarafından doğru olarak nitelendirilmesi takip açısından önem arz eder. Bu kavramın içeriği tamamen ayrı olarak incelenmesi gereken bir konudur. Deniz alacağı olarak tanımlanan alacakları teminat altına almak için, geminin yalnızca ihtiyadi haczine karar verilebilir. Bu alacaklar için ihtiyadi tedbir konulamaz. Deniz alacaklarından başka alacaklar için ihtiyadi haciz kararı verilemez. Vadesi gelmemiş deniz alacakları için de ihtiyadi haciz talep edilebilir. Türkiye'de bulunan yabancı bayraklı gemiler için de bu hususlar aynen geçerlidir.
1/9 Açıklamasına hangi takip yolunun seçildiği yazılmalıdır. Tahliye ya da teslim talebiniz varsa bunu da açıklamaya yazmayı ihmal etmeyiniz. Gemilerin cebri icrası açısından örnek vermek gerekirse ihtiyadi haciz nedeniyle gemi seferden men edilecek ise, seferden men talebi de haciz talebi ile birlikte yazılması gerekir. İcra müdürlüğü seferden men hususunu ayrıca geminin muhafaza altına alındığı yerde yetkili liman başkanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığına bildirir. Mahkemenin ihtiyati haciz kararı vermesi üzerine, TTK 1364 gereğince alacaklı, 3 iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır. Alacaklı tarafından yapılan bu istem üzerine icra dairesi tarafından düzenlenen bir yazı ile bu işlem gerçekleştirilir. Bu işlemler gerçekleştirilmezse haciz düşer. İİK 264 de öngörülen tamamlayıcı işlemler için süre burada 1 ay olarak uygulanır.
Sicile kayıtlı olan gemiler bakımından taşınmaz satış hükümlerine, sicile kayıtlı olmayan gemiler de taşınır satışı hükümlerine uygun olarak satılıp paraya çevrilir. Satış bütün alacakları karşılamaya yetmez ise icra dairesi sıra cetveli düzenler. Ön sıradaki alacak karşılanamadan sonra gelen sıradaki alacak karşılanmaz.
İzmir
….İcra Müdürlüğü
Dosya No: 2023/…… Esas.
GEMİ SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ
ALACAKLI : ……………………….. A.Ş
VEKİLİ : Avukat.................................
BORÇLU : …………………………………A.Ş
BORÇ MİKTARI : ……………………TL
İHTİYATİ HACİZ KARARI : İzmir ……. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararı no.
Müdürlüğümüzün yukarıda dosya numarası bildirilen iş bu icra takip dosyası borcundan dolayı borçlu şirketin Gemi Sicil Müdürlüğünüzün Gemi Sicili kayıtlarında gemilerinin bulunması halinde kaydına ve varsa tüm hak ve alacaklarına HACİZ ŞERHİ KONULMASINA ve SEFERDEN MEN KARARI işlenerek SEFERDEN MEN EDİLMESİNE karar verilmiştir.
İhtiyati haciz kararının ivedi şekilde uygulanarak neticesinden bilgi verilmesi rica olunur.
İcra Müdürü
İcra Dosyaları İçin Çekici Ücreti Hesaplama Aracı (2023)
İcra Dosyaları İçin Çekici Ücreti Hesaplama Aracı (2023) ☚ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ
- Cevap Yok
- 11-01-2023, Saat: 19:24
- IŞIKDEMİR
İcra Dosyaları İçin Çekici Ücreti Hesaplama Aracı (2023) ☚ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ
- Cevap Yok
- 11-01-2023, Saat: 19:08
- IŞIKDEMİR
İcra müdürünün usulsüz tebligatı inceleme yetkisi yoktur (4.Hukuk Dairesi)
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16815
KARAR NO : 2015/1899
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Keşan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/10/2012
NUMARASI : 2012/80-2012/336
DAVACI : Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal
DAVALI : Adalet Bakanlığı vekili Avukat Neşe Çetin Vural ve Avukat Nuran Toptani
Davacı Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal tarafından, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine 25/04/2012 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 31/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemi nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisi olmadığı halde borçluya tebligat yapılmadığı ve muhtarlıkça ilan edilmediği gerekçesiyle satışı resen iptal ettiğini, bu nedenle ikinci kez satış masrafı yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, fazladan yapmak zorunda kaldıkları giderlerin ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, satış ilanının borçluya tebliğ edilmemesi durumunda icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisinin bulunduğu, bu bakımdan kusurlu bir eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İİK'nun 134/2. maddesi gereğince ihalenin feshini, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler isteyebilir. İİK'nun 133. maddesinde ise, taşınmaz kendisine ihale olunan kimse, derhal veya verilen süre içinde parayı vermezse, ihale kararı icra memuru tarafından kaldırılır.
İcra müdürü, ancak İİK'nun 133. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmemesi halinde ihaleyi kaldırır. Bir başka anlatımla icra müdürünün ihaleyi kaldırma yetkisi 133. madde ile sınırlıdır. Bunun dışında borçluya tebligat yapılıp yapılmadığını, yapılan tebligatın usulsüz olup olmadığını, muhtarlıkça ilan edilip edilmediğini inceleme yetkisi yoktur. Anılan hususlardaki eksiklik ya da usulsüzlük, ancak ilgilisi tarafından icra mahkemesine açılacak ihalenin feshi davasında incelenir. Yani bu durumlarda ihale icra müdürü tarafından resen iptal edilemez. Nitekim, İcra Mahkemesince bu nedenle satışın kaldırılmasına dair icra müdürü işleminin iptaline karar verilmiştir.
Şu halde, işin esasına girilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Kamil Kancabaş Selma Bellek Mustafa Çakmak Fatma Feyza Şahin Mehmet Erol
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16815
KARAR NO : 2015/1899
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Keşan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/10/2012
NUMARASI : 2012/80-2012/336
DAVACI : Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal
DAVALI : Adalet Bakanlığı vekili Avukat Neşe Çetin Vural ve Avukat Nuran Toptani
Davacı Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal tarafından, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine 25/04/2012 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 31/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemi nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisi olmadığı halde borçluya tebligat yapılmadığı ve muhtarlıkça ilan edilmediği gerekçesiyle satışı resen iptal ettiğini, bu nedenle ikinci kez satış masrafı yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, fazladan yapmak zorunda kaldıkları giderlerin ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, satış ilanının borçluya tebliğ edilmemesi durumunda icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisinin bulunduğu, bu bakımdan kusurlu bir eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İİK'nun 134/2. maddesi gereğince ihalenin feshini, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler isteyebilir. İİK'nun 133. maddesinde ise, taşınmaz kendisine ihale olunan kimse, derhal veya verilen süre içinde parayı vermezse, ihale kararı icra memuru tarafından kaldırılır.
İcra müdürü, ancak İİK'nun 133. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmemesi halinde ihaleyi kaldırır. Bir başka anlatımla icra müdürünün ihaleyi kaldırma yetkisi 133. madde ile sınırlıdır. Bunun dışında borçluya tebligat yapılıp yapılmadığını, yapılan tebligatın usulsüz olup olmadığını, muhtarlıkça ilan edilip edilmediğini inceleme yetkisi yoktur. Anılan hususlardaki eksiklik ya da usulsüzlük, ancak ilgilisi tarafından icra mahkemesine açılacak ihalenin feshi davasında incelenir. Yani bu durumlarda ihale icra müdürü tarafından resen iptal edilemez. Nitekim, İcra Mahkemesince bu nedenle satışın kaldırılmasına dair icra müdürü işleminin iptaline karar verilmiştir.
Şu halde, işin esasına girilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Kamil Kancabaş Selma Bellek Mustafa Çakmak Fatma Feyza Şahin Mehmet Erol
- Cevap Yok
- 19-12-2022, Saat: 12:07
- Bozcalar
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16815
KARAR NO : 2015/1899
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Keşan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/10/2012
NUMARASI : 2012/80-2012/336
DAVACI : Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal
DAVALI : Adalet Bakanlığı vekili Avukat Neşe Çetin Vural ve Avukat Nuran Toptani
Davacı Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal tarafından, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine 25/04/2012 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 31/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemi nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisi olmadığı halde borçluya tebligat yapılmadığı ve muhtarlıkça ilan edilmediği gerekçesiyle satışı resen iptal ettiğini, bu nedenle ikinci kez satış masrafı yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, fazladan yapmak zorunda kaldıkları giderlerin ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, satış ilanının borçluya tebliğ edilmemesi durumunda icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisinin bulunduğu, bu bakımdan kusurlu bir eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İİK'nun 134/2. maddesi gereğince ihalenin feshini, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler isteyebilir. İİK'nun 133. maddesinde ise, taşınmaz kendisine ihale olunan kimse, derhal veya verilen süre içinde parayı vermezse, ihale kararı icra memuru tarafından kaldırılır.
İcra müdürü, ancak İİK'nun 133. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmemesi halinde ihaleyi kaldırır. Bir başka anlatımla icra müdürünün ihaleyi kaldırma yetkisi 133. madde ile sınırlıdır. Bunun dışında borçluya tebligat yapılıp yapılmadığını, yapılan tebligatın usulsüz olup olmadığını, muhtarlıkça ilan edilip edilmediğini inceleme yetkisi yoktur. Anılan hususlardaki eksiklik ya da usulsüzlük, ancak ilgilisi tarafından icra mahkemesine açılacak ihalenin feshi davasında incelenir. Yani bu durumlarda ihale icra müdürü tarafından resen iptal edilemez. Nitekim, İcra Mahkemesince bu nedenle satışın kaldırılmasına dair icra müdürü işleminin iptaline karar verilmiştir.
Şu halde, işin esasına girilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Kamil Kancabaş Selma Bellek Mustafa Çakmak Fatma Feyza Şahin Mehmet Erol
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16815
KARAR NO : 2015/1899
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Keşan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 31/10/2012
NUMARASI : 2012/80-2012/336
DAVACI : Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal
DAVALI : Adalet Bakanlığı vekili Avukat Neşe Çetin Vural ve Avukat Nuran Toptani
Davacı Ahmet Girişen vekili Avukat Ayşe Tekin Hardal tarafından, davalı Adalet Bakanlığı aleyhine 25/04/2012 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 31/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemi nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisi olmadığı halde borçluya tebligat yapılmadığı ve muhtarlıkça ilan edilmediği gerekçesiyle satışı resen iptal ettiğini, bu nedenle ikinci kez satış masrafı yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, fazladan yapmak zorunda kaldıkları giderlerin ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, satış ilanının borçluya tebliğ edilmemesi durumunda icra müdürünün ihaleyi resen iptal yetkisinin bulunduğu, bu bakımdan kusurlu bir eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İİK'nun 134/2. maddesi gereğince ihalenin feshini, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler isteyebilir. İİK'nun 133. maddesinde ise, taşınmaz kendisine ihale olunan kimse, derhal veya verilen süre içinde parayı vermezse, ihale kararı icra memuru tarafından kaldırılır.
İcra müdürü, ancak İİK'nun 133. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmemesi halinde ihaleyi kaldırır. Bir başka anlatımla icra müdürünün ihaleyi kaldırma yetkisi 133. madde ile sınırlıdır. Bunun dışında borçluya tebligat yapılıp yapılmadığını, yapılan tebligatın usulsüz olup olmadığını, muhtarlıkça ilan edilip edilmediğini inceleme yetkisi yoktur. Anılan hususlardaki eksiklik ya da usulsüzlük, ancak ilgilisi tarafından icra mahkemesine açılacak ihalenin feshi davasında incelenir. Yani bu durumlarda ihale icra müdürü tarafından resen iptal edilemez. Nitekim, İcra Mahkemesince bu nedenle satışın kaldırılmasına dair icra müdürü işleminin iptaline karar verilmiştir.
Şu halde, işin esasına girilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Kamil Kancabaş Selma Bellek Mustafa Çakmak Fatma Feyza Şahin Mehmet Erol
- Cevap Yok
- 01-11-2022, Saat: 11:57
- IŞIKDEMİR
Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının
Borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemeyeceği- Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca; borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin kararın yerinde olduğu-
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından, düzenleme şeklinde tahliye taahhütnamesine dayalı olarak başlatılan takipte, borçlunun, tahliyesi istenen ve bilinen adres yerine mernis adresine çıkartılan tahliye emrinin (örnek 14 nolu) iade edildiğini, bu kez tahliyesi istenen yerin adres bilgilerinin eksik ve yanlış yazıldığı tebligatın adresin yetersiz olduğu şerhi ile iade edilmesi üzerine mernis adresine gönderilen tahliye emrinin TK'nun 21/2. maddesine göre tebliğ edilmesinin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, İlk Derece Mahkemesince; şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin 18.04.2019 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiği, kararın alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; tebligatın usulüne uygun olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına ve şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun "Bilinen Adreste Tebligat" başlığını taşıyan 10. maddesinde; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır" hükmüne yer verilmiş, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/1. maddesinde de; "Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır" düzenlemesi getirilmiştir.
7201 Sayılı Yasa'nın 10. maddesi ile ilgili değişikliğe ilişkin kanun gerekçesinde, kişilere getirilen adres kayıt sistemi zorunluluğu ile birlikte işleyişin kolaylaştığı dile getirilmiş, ancak yapılan yeni düzenlemeyle, öncelikle yine bilinen en son adrese tebligat yapılacağı, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması halinde, muhatabın 5490 Sayılı Kanun'a göre adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı açıklanmış, değişiklik ile birlikte adres kayıt sistemi dışında başkaca adres araştırması yapılmasının gerekmeyeceği vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, kişiye önce bilinen son adresi esas alınarak tebligat yapılması zorunludur.
Somut olayda, takibin dayanağı olarak gösterilen düzenleme şeklindeki tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının ilk olarak mernis adresine gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine tahliyesi istenen yere tebligat yapılması talebinde icra müdürlüğüne bildirdiği dolayısıyla bilinen son adres olarak kabulü gereken "... ..." adresi doğru ve eksiksiz şekilde yazılmaksızın, sadece ... ...” şeklinde belirtilmek suretiyle tahliye emrinin tebliğe çıkarıldığı ve “Adres yetersiz” şerhi ile iade edildiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin talebi ile borçlunun adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince tahliye emri tebliğ edildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, öncelikle borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanununun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemez.
O halde, Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz bulunmuş ve bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 4/06/2020 tarih ve 2019/1841 E.-2020/1061 K. sayılı kararının 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
12. HD. 22.03.2021 T. E: 2020/6523, K: 3220
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından, düzenleme şeklinde tahliye taahhütnamesine dayalı olarak başlatılan takipte, borçlunun, tahliyesi istenen ve bilinen adres yerine mernis adresine çıkartılan tahliye emrinin (örnek 14 nolu) iade edildiğini, bu kez tahliyesi istenen yerin adres bilgilerinin eksik ve yanlış yazıldığı tebligatın adresin yetersiz olduğu şerhi ile iade edilmesi üzerine mernis adresine gönderilen tahliye emrinin TK'nun 21/2. maddesine göre tebliğ edilmesinin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, İlk Derece Mahkemesince; şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin 18.04.2019 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiği, kararın alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; tebligatın usulüne uygun olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına ve şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun "Bilinen Adreste Tebligat" başlığını taşıyan 10. maddesinde; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır" hükmüne yer verilmiş, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/1. maddesinde de; "Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır" düzenlemesi getirilmiştir.
7201 Sayılı Yasa'nın 10. maddesi ile ilgili değişikliğe ilişkin kanun gerekçesinde, kişilere getirilen adres kayıt sistemi zorunluluğu ile birlikte işleyişin kolaylaştığı dile getirilmiş, ancak yapılan yeni düzenlemeyle, öncelikle yine bilinen en son adrese tebligat yapılacağı, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması halinde, muhatabın 5490 Sayılı Kanun'a göre adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı açıklanmış, değişiklik ile birlikte adres kayıt sistemi dışında başkaca adres araştırması yapılmasının gerekmeyeceği vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, kişiye önce bilinen son adresi esas alınarak tebligat yapılması zorunludur.
Somut olayda, takibin dayanağı olarak gösterilen düzenleme şeklindeki tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının ilk olarak mernis adresine gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine tahliyesi istenen yere tebligat yapılması talebinde icra müdürlüğüne bildirdiği dolayısıyla bilinen son adres olarak kabulü gereken "... ..." adresi doğru ve eksiksiz şekilde yazılmaksızın, sadece ... ...” şeklinde belirtilmek suretiyle tahliye emrinin tebliğe çıkarıldığı ve “Adres yetersiz” şerhi ile iade edildiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin talebi ile borçlunun adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince tahliye emri tebliğ edildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, öncelikle borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanununun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemez.
O halde, Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz bulunmuş ve bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 4/06/2020 tarih ve 2019/1841 E.-2020/1061 K. sayılı kararının 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
12. HD. 22.03.2021 T. E: 2020/6523, K: 3220
- Cevap Yok
- 10-05-2022, Saat: 13:27
- DuraN
Borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemeyeceği- Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca; borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin kararın yerinde olduğu-
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından, düzenleme şeklinde tahliye taahhütnamesine dayalı olarak başlatılan takipte, borçlunun, tahliyesi istenen ve bilinen adres yerine mernis adresine çıkartılan tahliye emrinin (örnek 14 nolu) iade edildiğini, bu kez tahliyesi istenen yerin adres bilgilerinin eksik ve yanlış yazıldığı tebligatın adresin yetersiz olduğu şerhi ile iade edilmesi üzerine mernis adresine gönderilen tahliye emrinin TK'nun 21/2. maddesine göre tebliğ edilmesinin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, İlk Derece Mahkemesince; şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin 18.04.2019 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiği, kararın alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; tebligatın usulüne uygun olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına ve şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun "Bilinen Adreste Tebligat" başlığını taşıyan 10. maddesinde; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır" hükmüne yer verilmiş, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/1. maddesinde de; "Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır" düzenlemesi getirilmiştir.
7201 Sayılı Yasa'nın 10. maddesi ile ilgili değişikliğe ilişkin kanun gerekçesinde, kişilere getirilen adres kayıt sistemi zorunluluğu ile birlikte işleyişin kolaylaştığı dile getirilmiş, ancak yapılan yeni düzenlemeyle, öncelikle yine bilinen en son adrese tebligat yapılacağı, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması halinde, muhatabın 5490 Sayılı Kanun'a göre adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı açıklanmış, değişiklik ile birlikte adres kayıt sistemi dışında başkaca adres araştırması yapılmasının gerekmeyeceği vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, kişiye önce bilinen son adresi esas alınarak tebligat yapılması zorunludur.
Somut olayda, takibin dayanağı olarak gösterilen düzenleme şeklindeki tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının ilk olarak mernis adresine gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine tahliyesi istenen yere tebligat yapılması talebinde icra müdürlüğüne bildirdiği dolayısıyla bilinen son adres olarak kabulü gereken "... ..." adresi doğru ve eksiksiz şekilde yazılmaksızın, sadece ... ...” şeklinde belirtilmek suretiyle tahliye emrinin tebliğe çıkarıldığı ve “Adres yetersiz” şerhi ile iade edildiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin talebi ile borçlunun adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince tahliye emri tebliğ edildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, öncelikle borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanununun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemez.
O halde, Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz bulunmuş ve bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 4/06/2020 tarih ve 2019/1841 E.-2020/1061 K. sayılı kararının 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
12. HD. 22.03.2021 T. E: 2020/6523, K: 3220
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından, düzenleme şeklinde tahliye taahhütnamesine dayalı olarak başlatılan takipte, borçlunun, tahliyesi istenen ve bilinen adres yerine mernis adresine çıkartılan tahliye emrinin (örnek 14 nolu) iade edildiğini, bu kez tahliyesi istenen yerin adres bilgilerinin eksik ve yanlış yazıldığı tebligatın adresin yetersiz olduğu şerhi ile iade edilmesi üzerine mernis adresine gönderilen tahliye emrinin TK'nun 21/2. maddesine göre tebliğ edilmesinin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, İlk Derece Mahkemesince; şikayetin kabulü ile tebliğ tarihinin 18.04.2019 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiği, kararın alacaklı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; tebligatın usulüne uygun olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına ve şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun "Bilinen Adreste Tebligat" başlığını taşıyan 10. maddesinde; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır" hükmüne yer verilmiş, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/1. maddesinde de; "Tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır" düzenlemesi getirilmiştir.
7201 Sayılı Yasa'nın 10. maddesi ile ilgili değişikliğe ilişkin kanun gerekçesinde, kişilere getirilen adres kayıt sistemi zorunluluğu ile birlikte işleyişin kolaylaştığı dile getirilmiş, ancak yapılan yeni düzenlemeyle, öncelikle yine bilinen en son adrese tebligat yapılacağı, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması halinde, muhatabın 5490 Sayılı Kanun'a göre adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı açıklanmış, değişiklik ile birlikte adres kayıt sistemi dışında başkaca adres araştırması yapılmasının gerekmeyeceği vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, kişiye önce bilinen son adresi esas alınarak tebligat yapılması zorunludur.
Somut olayda, takibin dayanağı olarak gösterilen düzenleme şeklindeki tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının ilk olarak mernis adresine gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine tahliyesi istenen yere tebligat yapılması talebinde icra müdürlüğüne bildirdiği dolayısıyla bilinen son adres olarak kabulü gereken "... ..." adresi doğru ve eksiksiz şekilde yazılmaksızın, sadece ... ...” şeklinde belirtilmek suretiyle tahliye emrinin tebliğe çıkarıldığı ve “Adres yetersiz” şerhi ile iade edildiği, bunun üzerine alacaklı vekilinin talebi ile borçlunun adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince tahliye emri tebliğ edildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, öncelikle borçlunun bilinen en son adresine usulüne uygun tebligat çıkarılması zorunlu olup, takibin dayanağı olan tahliye taahhütnamesinde ve örnek 14 nolu tahliye emrinde gösterilen, ayrıca alacaklının icra müdürlüğüne bildirdiği ve bilinen son adres olarak kabulü gereken adres doğru ve eksiksiz yazılmaksızın tebligat çıkarılması ve adres yetersizliği nedeniyle tebliğ edilememesi durumunda, Tebligat Kanununun 10. maddesi gereğince bilinen son adrese tebligat çıkarılması kuralının yerine getirildiğinden söz edilemez.
O halde, Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, borçlunun hakkındaki takibi öğrendiğini beyan ettiği tarihten daha önce öğrendiği hususu alacaklı tarafından yazılı delille ispat edilemediğine göre, tebliğ tarihinin borçlunun beyan ettiği öğrenme tarihi esas alınarak düzeltilmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz bulunmuş ve bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nin 4/06/2020 tarih ve 2019/1841 E.-2020/1061 K. sayılı kararının 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/2. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
12. HD. 22.03.2021 T. E: 2020/6523, K: 3220
Haczin Geçerliliği İçin Karar Verilmiş Olması Yeterlidir.
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
Y A R G I T A Y İ L A M I
ESAS NO : 2021/506
KARAR NO : 2021/4937
KARAR NO : 2021/4937
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 15/09/2020
NUMARASI : 2020/62-2020/18
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 15/09/2020
NUMARASI : 2020/62-2020/18
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi Duygu Dilek tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
İlamlı takipte borçlunun meskeniyet şikayetinde bulunarak, haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, bu karara karşı borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şarttır. Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nun 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesi zorunlu değildir. Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nun 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir. Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşır. Ne var ki 3. kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerekmektedir. (Dairemizin 10/12/2015 tarih ve 2015/28857 E.-31140 K. sayılı kararı)
Bu açıklamalar ışığında, İİK.nın 106-110.maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığı belirlenirken sürenin başlama tarihi olarak icra müdürlüğünce haciz kararının verilme tarihi esas alınmalıdır.
Somut olayda, şikayete konu haczin incelenmesinde; alacaklı vekilinin 05/09/2014 tarihli talebi üzerine icra müdürlüğünce 08/09/2014 tarihinde haciz talebinin kabul edilmesiyle haciz konulduğu, haciz şerhinin ise 11/09/2014 tarihinde işlendiği, haczin konulduğu tarih ( 08/09/2014 tarihi) itibariyle İİK'nun 106. maddesinin yürürlükte olan hükmü uyarınca satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, ancak bu hacze ilişkin olarak alacaklının, 1 yıllık sürede satış talep etmediği, böylece İİK'nun 110/1. maddesi gereği, taşınmaz üzerindeki işbu haczin şikayet tarihi olan 05/10/2015 tarihinden önce düştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmamaktadır.
İlamlı takipte borçlunun meskeniyet şikayetinde bulunarak, haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, bu karara karşı borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şarttır. Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nun 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesi zorunlu değildir. Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nun 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir. Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşır. Ne var ki 3. kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerekmektedir. (Dairemizin 10/12/2015 tarih ve 2015/28857 E.-31140 K. sayılı kararı)
Bu açıklamalar ışığında, İİK.nın 106-110.maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığı belirlenirken sürenin başlama tarihi olarak icra müdürlüğünce haciz kararının verilme tarihi esas alınmalıdır.
Somut olayda, şikayete konu haczin incelenmesinde; alacaklı vekilinin 05/09/2014 tarihli talebi üzerine icra müdürlüğünce 08/09/2014 tarihinde haciz talebinin kabul edilmesiyle haciz konulduğu, haciz şerhinin ise 11/09/2014 tarihinde işlendiği, haczin konulduğu tarih ( 08/09/2014 tarihi) itibariyle İİK'nun 106. maddesinin yürürlükte olan hükmü uyarınca satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, ancak bu hacze ilişkin olarak alacaklının, 1 yıllık sürede satış talep etmediği, böylece İİK'nun 110/1. maddesi gereği, taşınmaz üzerindeki işbu haczin şikayet tarihi olan 05/10/2015 tarihinden önce düştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmamaktadır.
O halde, ilk derece mahkemesince, belirtilen sebeple şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken; işin esasının incelenerek yazılı gerekçe ile istemin kısmen kabulü yönünde hüküm tesisi ve bölge adliye mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddi isabetsiz olup bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..
SONUÇ : Temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32.Hukuk Dairesi'nin 15.09.2020 tarih ve 2020/62 E. - 2020/18 K. sayılı istinaf talebinin esastan reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA ve Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 22.02.2018 tarih 2015/1060 E. - 2018/138 K. sayılı kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
SONUÇ : Temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32.Hukuk Dairesi'nin 15.09.2020 tarih ve 2020/62 E. - 2020/18 K. sayılı istinaf talebinin esastan reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA ve Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 22.02.2018 tarih 2015/1060 E. - 2018/138 K. sayılı kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
- Cevap Yok
- 10-05-2022, Saat: 13:05
- DuraN
T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
Y A R G I T A Y İ L A M I
ESAS NO : 2021/506
KARAR NO : 2021/4937
KARAR NO : 2021/4937
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 15/09/2020
NUMARASI : 2020/62-2020/18
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 15/09/2020
NUMARASI : 2020/62-2020/18
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi Duygu Dilek tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
İlamlı takipte borçlunun meskeniyet şikayetinde bulunarak, haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, bu karara karşı borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şarttır. Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nun 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesi zorunlu değildir. Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nun 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir. Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşır. Ne var ki 3. kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerekmektedir. (Dairemizin 10/12/2015 tarih ve 2015/28857 E.-31140 K. sayılı kararı)
Bu açıklamalar ışığında, İİK.nın 106-110.maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığı belirlenirken sürenin başlama tarihi olarak icra müdürlüğünce haciz kararının verilme tarihi esas alınmalıdır.
Somut olayda, şikayete konu haczin incelenmesinde; alacaklı vekilinin 05/09/2014 tarihli talebi üzerine icra müdürlüğünce 08/09/2014 tarihinde haciz talebinin kabul edilmesiyle haciz konulduğu, haciz şerhinin ise 11/09/2014 tarihinde işlendiği, haczin konulduğu tarih ( 08/09/2014 tarihi) itibariyle İİK'nun 106. maddesinin yürürlükte olan hükmü uyarınca satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, ancak bu hacze ilişkin olarak alacaklının, 1 yıllık sürede satış talep etmediği, böylece İİK'nun 110/1. maddesi gereği, taşınmaz üzerindeki işbu haczin şikayet tarihi olan 05/10/2015 tarihinden önce düştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmamaktadır.
İlamlı takipte borçlunun meskeniyet şikayetinde bulunarak, haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece; şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği, bu karara karşı borçlu tarafından yapılan istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şarttır. Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nun 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesi zorunlu değildir. Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nun 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir. Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşır. Ne var ki 3. kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerekmektedir. (Dairemizin 10/12/2015 tarih ve 2015/28857 E.-31140 K. sayılı kararı)
Bu açıklamalar ışığında, İİK.nın 106-110.maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığı belirlenirken sürenin başlama tarihi olarak icra müdürlüğünce haciz kararının verilme tarihi esas alınmalıdır.
Somut olayda, şikayete konu haczin incelenmesinde; alacaklı vekilinin 05/09/2014 tarihli talebi üzerine icra müdürlüğünce 08/09/2014 tarihinde haciz talebinin kabul edilmesiyle haciz konulduğu, haciz şerhinin ise 11/09/2014 tarihinde işlendiği, haczin konulduğu tarih ( 08/09/2014 tarihi) itibariyle İİK'nun 106. maddesinin yürürlükte olan hükmü uyarınca satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, ancak bu hacze ilişkin olarak alacaklının, 1 yıllık sürede satış talep etmediği, böylece İİK'nun 110/1. maddesi gereği, taşınmaz üzerindeki işbu haczin şikayet tarihi olan 05/10/2015 tarihinden önce düştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmamaktadır.
O halde, ilk derece mahkemesince, belirtilen sebeple şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken; işin esasının incelenerek yazılı gerekçe ile istemin kısmen kabulü yönünde hüküm tesisi ve bölge adliye mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddi isabetsiz olup bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..
SONUÇ : Temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32.Hukuk Dairesi'nin 15.09.2020 tarih ve 2020/62 E. - 2020/18 K. sayılı istinaf talebinin esastan reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA ve Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 22.02.2018 tarih 2015/1060 E. - 2018/138 K. sayılı kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
SONUÇ : Temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 32.Hukuk Dairesi'nin 15.09.2020 tarih ve 2020/62 E. - 2020/18 K. sayılı istinaf talebinin esastan reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA ve Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 22.02.2018 tarih 2015/1060 E. - 2018/138 K. sayılı kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
İlamda İştirak Nafakası Başlangıç Tarihinin Bulunmaması
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12043
KARAR NO : 2016/13129
Y A R G I T A Y İ L A M I
***************************** ******** ** **** ***** ****************** ********************* **************************** ****** ***** ************** ******* ****************** Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Borçlu vekili ilamda nafakanın başlangıç tarihinin belirtilmediğini, nafakanın karar tarihinden önce başlatıldığını gösteren ara kararın da bulunmadığını, bu nedenle karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebileceğini açıklayarak icra takibinin iptalini talep etmiştir. Mahkemece kural olarak ilam hükümlerinin dava tarihi itibariyle geriye yürüyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup bu kısmın aynen infazı zorunludur. İcra mahkemesince hükmün (infaz edilecek kısmının) yorum yolu ile değiştirilmesi mümkün olmadığı gibi yeniden belirlenmesi de mümkün değildir (HGK 08.10.1997 tarih 1997/12-517 Esas, 1997/776 Karar sayılı kararı).
Somut olayda; icra takibinin dayanağı Çerkezköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) 2014/19 Esas ve 2015/864 Karar sayılı 30.06.2015 tarihli ilamında tarafların daha önce boşandıkları, çocukların velayetinin verildiği, anne tarafından iştirak nafakası talebiyle açılan dava sonunda Mahkemece “Davanın kısmen kabulü ile; müşterek çocukların her biri için aylık 750,00TL iştirak nafakasının aydan aya davalıdan alınarak davacıya verilmesine '' karar verildiği, icra emrinde dava tarihinden itibaren nafaka talep edildiği anlaşılmaktadır. Takibe konu ilamda iştirak nafakasının başlangıç tarihi hakkında açıkça bir hüküm bulunmadığı için karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebilir. Mahkemece, iştirak nafakasının dava tarihinden talep edilebileceğin kabulü ile şikayetin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 06.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12043
KARAR NO : 2016/13129
Y A R G I T A Y İ L A M I
***************************** ******** ** **** ***** ****************** ********************* **************************** ****** ***** ************** ******* ****************** Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Borçlu vekili ilamda nafakanın başlangıç tarihinin belirtilmediğini, nafakanın karar tarihinden önce başlatıldığını gösteren ara kararın da bulunmadığını, bu nedenle karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebileceğini açıklayarak icra takibinin iptalini talep etmiştir. Mahkemece kural olarak ilam hükümlerinin dava tarihi itibariyle geriye yürüyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup bu kısmın aynen infazı zorunludur. İcra mahkemesince hükmün (infaz edilecek kısmının) yorum yolu ile değiştirilmesi mümkün olmadığı gibi yeniden belirlenmesi de mümkün değildir (HGK 08.10.1997 tarih 1997/12-517 Esas, 1997/776 Karar sayılı kararı).
Somut olayda; icra takibinin dayanağı Çerkezköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) 2014/19 Esas ve 2015/864 Karar sayılı 30.06.2015 tarihli ilamında tarafların daha önce boşandıkları, çocukların velayetinin verildiği, anne tarafından iştirak nafakası talebiyle açılan dava sonunda Mahkemece “Davanın kısmen kabulü ile; müşterek çocukların her biri için aylık 750,00TL iştirak nafakasının aydan aya davalıdan alınarak davacıya verilmesine '' karar verildiği, icra emrinde dava tarihinden itibaren nafaka talep edildiği anlaşılmaktadır. Takibe konu ilamda iştirak nafakasının başlangıç tarihi hakkında açıkça bir hüküm bulunmadığı için karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebilir. Mahkemece, iştirak nafakasının dava tarihinden talep edilebileceğin kabulü ile şikayetin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 06.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
- Cevap Yok
- 27-04-2022, Saat: 09:14
- DuraN
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12043
KARAR NO : 2016/13129
Y A R G I T A Y İ L A M I
***************************** ******** ** **** ***** ****************** ********************* **************************** ****** ***** ************** ******* ****************** Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Borçlu vekili ilamda nafakanın başlangıç tarihinin belirtilmediğini, nafakanın karar tarihinden önce başlatıldığını gösteren ara kararın da bulunmadığını, bu nedenle karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebileceğini açıklayarak icra takibinin iptalini talep etmiştir. Mahkemece kural olarak ilam hükümlerinin dava tarihi itibariyle geriye yürüyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup bu kısmın aynen infazı zorunludur. İcra mahkemesince hükmün (infaz edilecek kısmının) yorum yolu ile değiştirilmesi mümkün olmadığı gibi yeniden belirlenmesi de mümkün değildir (HGK 08.10.1997 tarih 1997/12-517 Esas, 1997/776 Karar sayılı kararı).
Somut olayda; icra takibinin dayanağı Çerkezköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) 2014/19 Esas ve 2015/864 Karar sayılı 30.06.2015 tarihli ilamında tarafların daha önce boşandıkları, çocukların velayetinin verildiği, anne tarafından iştirak nafakası talebiyle açılan dava sonunda Mahkemece “Davanın kısmen kabulü ile; müşterek çocukların her biri için aylık 750,00TL iştirak nafakasının aydan aya davalıdan alınarak davacıya verilmesine '' karar verildiği, icra emrinde dava tarihinden itibaren nafaka talep edildiği anlaşılmaktadır. Takibe konu ilamda iştirak nafakasının başlangıç tarihi hakkında açıkça bir hüküm bulunmadığı için karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebilir. Mahkemece, iştirak nafakasının dava tarihinden talep edilebileceğin kabulü ile şikayetin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 06.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12043
KARAR NO : 2016/13129
Y A R G I T A Y İ L A M I
***************************** ******** ** **** ***** ****************** ********************* **************************** ****** ***** ************** ******* ****************** Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Borçlu vekili ilamda nafakanın başlangıç tarihinin belirtilmediğini, nafakanın karar tarihinden önce başlatıldığını gösteren ara kararın da bulunmadığını, bu nedenle karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebileceğini açıklayarak icra takibinin iptalini talep etmiştir. Mahkemece kural olarak ilam hükümlerinin dava tarihi itibariyle geriye yürüyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup bu kısmın aynen infazı zorunludur. İcra mahkemesince hükmün (infaz edilecek kısmının) yorum yolu ile değiştirilmesi mümkün olmadığı gibi yeniden belirlenmesi de mümkün değildir (HGK 08.10.1997 tarih 1997/12-517 Esas, 1997/776 Karar sayılı kararı).
Somut olayda; icra takibinin dayanağı Çerkezköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) 2014/19 Esas ve 2015/864 Karar sayılı 30.06.2015 tarihli ilamında tarafların daha önce boşandıkları, çocukların velayetinin verildiği, anne tarafından iştirak nafakası talebiyle açılan dava sonunda Mahkemece “Davanın kısmen kabulü ile; müşterek çocukların her biri için aylık 750,00TL iştirak nafakasının aydan aya davalıdan alınarak davacıya verilmesine '' karar verildiği, icra emrinde dava tarihinden itibaren nafaka talep edildiği anlaşılmaktadır. Takibe konu ilamda iştirak nafakasının başlangıç tarihi hakkında açıkça bir hüküm bulunmadığı için karar tarihinden itibaren nafaka talep edilebilir. Mahkemece, iştirak nafakasının dava tarihinden talep edilebileceğin kabulü ile şikayetin reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 06.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Forumlarda Ara


Önemli Linkler |


Uyap Uygulamaları
|
![]() |
![]() |
![]() |
---|---|---|
![]() |
![]() |
![]() |
Resmi Kurumlar
|
Çevrimiçi Kullanıcılar
Şu anda 5 çevrimiçi kullanıcı var.
0 üye | 3 Misafir
Bing, Google
Forum İstatistikleri
- Konu Sayısı:
- 1,282
- Mesaj Sayısı:
- 1,407
- Üye Sayısı:
- 2,490
- En Son Üyemiz: turgay
aramıza hoşgeldiniz.
Bağlantılar
Hakkımızda

İcra ve İflas Dairesi Çalışanları ile İcra Hukukçularının buluşma noktası
Copyright | 2011 - 2020
Forum Software by MyBB
Designed by MyBB Dizayn