*  İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar
1
Yorum
1561
Okunma
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
BU KONUYU DEĞERLENDİR
Görüntüleyenler: 1 Ziyaretçi
Konuyu Yazdır
Yönetici
*******
Şuan Çevrimdışı
Administrator
1,249
(Mesajlar)
1,155
(Konular)
16-09-2015
(Kayıt Tarihi)
İcra Müdürü
(Meslek)
(68) Aksaray
(Görev Yeri)
ab93893
(Haberci)
23
(Rep Puanı)

Haberci: ab93893
#1
13-08-2020, Saat: 22:50
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2011/19-532
K. 2011/640
T. 19.10.2011

[b]• İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ ( Dava Açılmadan Önce Borçlu Tarafından Ödeme Yapılması Halinde Yapılan Bu Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar Üzerinden Dava Açılması Gerektiği )
• HUKUKİ YARAR ( İtirazın İptali - Takipten Sonra Ancak Dava Açılmadan Önce Yapılmış Olan Ödemeler Yönünden Dava Açılmasında Hukuki Yarar Bulunmadığı )
• ÖDEME YAPILMASI ( İtirazın İptali İstemi - Dava Açılmadan Önce Borçlu Tarafından Ödeme Yapılması Halinde Yapılan Bu Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar Üzerinden Dava Açılması Gerektiği )
[/b]

2004/m.67,84

ÖZET : Dava, İcra ve İflas Kanununun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. İtirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 9.Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.12.2008 gün ve 2007/210-2008/584 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 10.03.2010 gün ve 2009/4360-2010/2159 sayılı ilamı ile;


( ... Davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan müvekkilinin 4.611,66 USD cari hesap bakiyesi alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalının malların konsinye verildiğini, borcunun 2.286,08 USD olduğunu iddia ederek takipte talep ettikleri alacağın tamamına itiraz ettiğini belirterek davalının 4.611.65 USD ( x1.4020=6.465,55 YTL )asıl alacak yönünden yaptığı itirazın iptaline ve inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı temsilcisi, davacının satılması için, kendilerinin istemedikleri değişik ürünleri fatura ederek gönderdiğini, kendi sipariş ettikleri malların bedellerini ödediklerini, konsinye ürünlerin ise davacı yanca iade alınmadığını, bu ürünlerin 2007 yılına kadar satılmadığı için ödenmediğini, kendisinin icra takibinden sonra ödemeler yaptığını, 14.4.2007 tarihi itibariyle 625,20 USD borçları kaldığını, davacının son hesap ekstresinde ise kalan borun 50 USD.olduğunu bildirmiştir.

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacının 12.6.2007 havale tarihli dilekçesiyle davasını 4.961,06 USD üzerinden ıslah ettiği, davalının kapanış tasdiki olmayan defterlerinde takip tarihi itibariyle borcunun 4.961,06 USD olduğu, takipten sonra yapılan ödemelerin icra müdürlüğünce dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle ıslah edilmiş davanın kabulüne, davalının itirazının 4.961,06 USD asıl alacak için iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına, 4.961,06 USD asıl alacağa takipten itibaren devlet bankalarınca bir yıllık USD mevduatına uygulanan en yüksek oranda faiz işletilmesine, davalının takipten sonra davacıya haricen yaptığı ödemelerin BK.nun 84.maddesi de dikkate alınarak hükmün icrası sırasında nazara alınmasına, davalının hüküm altına alınan USD alacağının takip tarihindeki YTL kuru üzerinden belirlenen 6.924.19 YTL’nin %40’ı oranında hesaplanan 2.769,66 YTL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.


İtirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün 2003/19-589 esas, 2003/645 karar sayılı kararında da açıkça belirtilmiştir. Mahkemece bu yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir... ),

Gerekçesiyle davalı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, İcra ve İflas Kanununun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.


Taraflar arasındaki ticari ilişki sonucu düzenlenen faturalar bedelinin ödenmemesi üzerine davacı/alacaklı, 20.03.2007 tarihinde davalı/borçlu aleyhine ilamsız icra takibine girişmiş; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, 7.600.19-USD ( x 1,4020=10.655,47-YTL )asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsilini istemiştir. Ödeme emri 21.03.2007 tarihinde takip borçlusu/davalı şirkete tebliğ edilmiş; davalı şirket temsilcisinin 28.03.2007 tarihinde borca itirazı üzerine de 09.04.2007 tarihinde eldeki dava açılmıştır. Davalı/borçlu tarafından, davacı/alacaklıya haricen; takip tarihinden sonra olmak üzere 21.03.2007 günü 348,57-USD, 27.03.2007 günü 2.326,41 USD, 31.03.2007 günü 717,88-USD ödemeler yapıldığı; yine eldeki davanın açılmasından sonra, 14.04.2007 günü 882,82-USD, 20.04.2007 günü 185,38-USD, 14.05.2007 günü 200,00-USD, 21.05.007 günü 100,62-USD, 29.05.2007 günü 149,38-USD ve 26.06.2007 günü 50,00-USD ödemede bulunulduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık;icra takibinden sonra ancak itirazın iptali davası açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönüyle davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden;davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ( İİK )’nun 67.maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir ( İİK.m.67/1 ). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. [b]Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla , burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur.[/b] Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.


[b]Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır.[/b] Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç ( alacağın tahsili ), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. [b]Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur[/b] ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2004 gün, E:2004/9-508 K:2004/562; 30.03.2005 gün, E:2005/19-200 K:2005/210; 08.06.2005 gün, E:2005/19-270 K:2005/365; 18.04.2007 gün, E:2007/19-159 K:2007/220; 04.07.2007 gün ve E:2007/13-453 K:2007/453; 09.02.2011 gün ve E:2011/13-29, K:56 sayılı kararları ).

[b]Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır. Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün ve E:2003/19-589, K:2003/645 sayılı ilamında da benimsenmiştir.[/b]

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede bir kısım üyelerce “takipten sonra, ancak dava açılmadan önce borçlu tarafından yapılmış olan ödemelerin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 84.maddesi gereğince, öncelikle işlemiş faiz ve masraflara mahsup edileceğinden, asıl alacak ödense bile, faiz ve masraflar yönüyle dava açmakta davacının hukuki yararının bulunduğu” belirtilmiş ise de; [b]çoğunluk tarafından, “takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse -veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa- bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibinin kendi yasal prosedürü içerisinde devam edeceği, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve ferileri yönünden takibin süreceği, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyeceği;[/b]” gerekçesiyle bu görüş benimsenmemiştir.


Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, takipten sonra ancak dava açılmadan önce yapılmış kısmi ödemeler yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığına işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken;yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı şirket temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 19.10 2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


[b]KARŞI OY :[/b] Genel hükümlere göre açılan davalarda kural olarak haklılık durumu dava tarihine göre belirlenir. İtirazın iptali davasının amacı itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamaktır. Bu nedenle davada haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlenmelidir ( HGK. 16.10.1996, 19-601/711 ). İtirazın iptali davasında takipten önce, takipten sonra ancak ödeme emrine itiraz süresi bitmeden yapılan ödemeler gözetilir. Ancak ödeme emrine itiraz süresinin geçmesinden sonra yapılan ödemeler dikkate alınmaz. Bu tür ödemeler kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınıp borçtan mahsup edilmelidir. Aksi halde ödeme tarihleri itibariyle takip konusu alacağa faiz yürütülüp, ödemenin öncelikle faize mahsup edilmesinden sonra kalan alacak saptanarak hüküm kurulmalıdır. Bu şekilde yapılacak işlem sonucu bulunan meblağ üzerinden hüküm kurulması infazda tereddüt yaratır. Davacının davadan önce yapılan ödemeler yönünden tüm borç ödenip, infaz edilmediği sürece hukuki yararı bulunmaktadır. Mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi yerinde olup, hükmün direnmeye uygun daireye gönderilmesi gerekir. Sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüş ve gerekçesine katılmıyorum.”
Yorma kendini, Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin. Charles Bukowski
Yönetici
*******
Şuan Çevrimdışı
Administrator
1,249
(Mesajlar)
1,155
(Konular)
16-09-2015
(Kayıt Tarihi)
İcra Müdürü
(Meslek)
(68) Aksaray
(Görev Yeri)
ab93893
(Haberci)
23
(Rep Puanı)

Haberci: ab93893
#2
13-08-2020, Saat: 22:50
Hukuk Genel Kurulu 2007/19-159 E., 2007/220 K.

· İCRA İNKAR TAZMİNATI

· İTİRAZIN İPTALİ DAVASI

· KISMÎ ÖDEME



"ÖZET"

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI AÇILMADAN ÖNCE BORCUN KISMEN ÖDENMESİ HALİNDE, ALACAKLININ ÖDENEN KISIM İÇİN DAVA AÇMAKTA HUKUKİ YARARI YOKTUR. KISMİ ÖDEME DÜŞÜLEREK KARAR VERİLMELİDİR. ÖDENEN KISIM İÇİN İCRA İNKAR TAZMİNATINA HÜKMEDİLEMEZ.

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Aslîye Beşinci Ticaret Mahkemesi)'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.06.2004 gün ve 2002/602-2004/314 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 15.05.2005 gün ve 2004/10346-2005/5549 sayılı ilamı ile; (...Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki sonucu düzenlenen faturalar bedelinin ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için girişilen icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davalı vekili, davacı tarafın yükümlülüklerini yerine getirmediğinden, ödeme konusunda sorunlar yaşandığını, davacının ihtarına cevap verdiklerini, gönderilen malların bir kısmının ayıplı olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.


Mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne, itirazın 17.141.889.740.- TL asıl alacak ve 380.179.198.- TL işlemiş faiz toplamı 17.522.068.938.- TL üzerinden iptali ile % 40 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davadan önceki ödemeler düşülerek sorumluluğa karar verilmesi gerekirken, buniann icraca infazda gözetilmesi gerektiği gerekçesiyle davadan önceki ödemelerin faizleriyle davalının sorumluluğuna yol açacak biçimde hüküm oluşturulması usule aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı/alacaklı vekili; taraflar arasındaki ticari ilişki sebebiyle davalı şirkete teslim edilen ve faturası kesilen malzeme bedellerinin ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından keşide edilen 08.05.2002 tarih ve 10915 yevmiye numaralı ihtarname ile asıl alacak ve faizinin Ödenmesinin istenildiğini, davalının değişik vadeli onbeş fatura bedeli ve faizi toplamı 36.064.400.000 TL'yi vadelerinde ödemeyerek temerrüde düştüğünü, davalı tarafça ödeme yapılmaması üzerine girişilen ilamsız icra takibinde davalının borca haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı/borçlu vekili; müvekkilinin sözlü ikazlarına rağmen davacının yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediğini, bu nedenle taraflar arasında ödeme miktarı ve biçiminde sorunlar doğduğunu, taraflar arasında işin yapımında kullanılan malzeme sözleşmeye aykırı olduğundan ayıplı malzeme miktan kadar eksik iş yapılmasının söz konusu olduğunu; müvekkili tarafından davacıya değişik tarihlerde belgeli ödemede bulunulduğu halde bu ödemelerin davacı talebinde dikkate alınmadığını savunarak, davanın reddi iie % 40 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.


Mahkemenin, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve "davalının toplam 17.141.889.740 TL alacağa itirazının haksız olduğu, takip tarihinden sonra yapılan 8.000.000.000 TL ödemenin infaz sırasında İcra Müdürlüğünce nazara alınması gerektiği" gerekçesiyle, dava tarihinden önce yapılan ödemeler düşülmeden, "Davanın kısmen kabulüne, 17.141.889.740 TL asıl alacak ve 380.179.198 TL takip tarihine kadar işlemiş faiz olmak üzere, toplam 17.522.068.938 TL üzerinden takibin devamına" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece "itirazın iptali davalarında haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerektiği, takip ve dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin icra müdürlüğünce infaz sırasında nazara alınıp asıl borçtan mahsup edilmesi gereğine hüküm fıkrasında işaret edildiğinden, davalı aleyhine bir uygulamanın da söz konusu olmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Davacının, taraflar arasındaki ticari ilişki sonucu düzenlenen faturalar bedelinin ödenmemesi üzerine 18.06.2002 tarihinde; 26.305.530.000 TL asıl alacak, 8.173.336.000 TL ihtar tarihine kadar işlemiş faiz, 1.585.600.000 TL 16.05.2002 tarihinden itibaren işlemiş faiz olmak üzere, toplam 36.064.400.000 TL alacağın tahsili için davalı aleyhine ilamsız icra takibine giriştiği, davalı vekilinin borca itirazı üzerine, 11.09.2002 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davalı/borçlu tarafından davacı/alacaklıya banka havalesi iie; 18.06.2002 takip tarihinde 2.000.000.000 TL, takip tarihinden sonra 05.07.2002 günü 2.000.000.000 TL ve 25.07.2002 günü 1.000.000.000 TL Ödemeler yapıldığı; yine eldeki davanın açılmasından sonra, 05.11.2002 tarihinde banka havalesi ile 5.000.000.000 TL ödemede bulunulduğu konusunda uyuşmazlık mevcut değildir.

Uyuşmazlık; borç miktarının takip tarihindeki duruma göre mi, yoksa itirazın iptali davasının açıldığı tarihteki durum itibariyle mi belirlenmesi gerektiği; bir başka ifadeyle mahkemece, icra takibinden sonra ve davadan önce yapılan ödemelerin borçtan düşülmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.


Öncelikle belirtilmelidir ki; itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda davasıdır.

Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacaği gibi; davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.

Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın İptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.

Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; itirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan (İİK m. 67/1); alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre; gerçekleşmiş olan
bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda; ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından da itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.

Dolayısıyla, itirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, alacaklının ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yaran olmayacağından, ödenen miktar gözönüne alınmaksızın bu kısım için de icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. Alacağın varlığının dava tarihi gözetilerek belirlenmesi ve alacaklının dava tarihi itibariyle haklılık durumuna göre icra inkar tazminatına hükmedilmesi, dava ekonomisi ve yararlar dengesine de uygun düşecektir.

Şu da eklenmelidir ki; takip konusu alacak için borçlunun İcra Dairesi dışında yaptığı ödemeler, takip konusu alacaktan İcra Müdürlüğünce kendiliğinden mahsup edilemeyeceğinden; eş söyleyişle, harici ödemelerin İcra Müdürlüğünce kabulü için, alacaklının muvafakati gerektiğinden; itirazın iptali davasında mahkemece kısmi ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğuna dair bir karar verilmesi gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Sonuç olarak; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından kısmi ödeme yapılmış olması halinde mahkemece, kısmi ödemeler düşülerek, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekir.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.03.2005 gün, E: 2005/19-200 K: 2005/210 ve 08.06.2005 gün. E: 2005/19-270 K: 2005/365 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiş; 20.10.2004 gün, E: 2004/9-508-2004/562 sayılı kararında ise aynı İlkeden hareketle, itirazın iptali davası açıldıktan sonra dahi yapılan kısmi ödemelerin, takip ve dava konusu alacaktan mahsup edildikten sonra bakiye alacak için hüküm kurulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, dava tarihinden önce borçlu tarafından yapılan kısmi ödemeler düşülmek suretiyle, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.




T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1996/19–601

K. 1996/711

T. 16.10.1996

• İCRA İNKAR TAZMİNATI

• İTİRAZIN İPTALİ ( İcra inkar tazminatı )

• TAKİBE İTİRAZDAN SONRA YAPILAN ÖDEMELER

• TAKİBE İTİRAZDAN SONRA BORCUN KABULÜ ( İcra inkar tazminatı )

743/m.6

2004/m.67/2,66,68,78,100/2

818/m.202/II

1086/m.288,237

ÖZET : Borçlunun sonradan yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda sonradan yapılan ödemelerin, tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla, infazda nazara alınmasının gerektiği belirtilmelidir.

DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 5. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 9.2.1994 gün ve 1993/732 E. – 1994/122 K. sayılı kararın incelenmesi üzerine,
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 16.2.1995 gün ve 1994/4427 – 1995/1245 sayılı ilamı;

( ... Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi ile davacı Bankanın takip tarihi itibariyle belirlenen alacağı esas alınmak suretiyle hüküm kurulmuştur. Oysa anılan raporda, takip tarihinden sonra davalı yanın yaptığı ödemeler belirlenip, bakiyenin rapor tarihi itibariyle hesaplandığı görülmektedir. Ayrıca rapora ekli listede, dava tarihine kadar ve dava tarihinden sonra yapılan ödemeler belirtilmiş bulunmaktadır. Bu durumda bilirkişi raporunda, rapor tarihi itibariyle belirlenen bakiye alacak esas alınmak suretiyle hüküm kurulması, ancak, inkar tazminatı ve yargılama giderleri yönünden; dava tarihi itibariyle hesaplanarak, bulunacak miktar üzerinden inkar tazminatı ve yargılama giderlerine hükmolunması gerekli iken, yazılı olduğu şekilde takip tarihi itibariyle hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesin de bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, davanın yasal dayanağı olan İİK.67. maddesi, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK. nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tesbit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibari ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Olayımızda temyiz konusu olmamakla birlikte İİK. nun 67. maddesinin 2.fıkrasındaki icra inkar tazminatının kanuna konuluş amacı da borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emrinin tebliği üzerine icrada borcunu inkar etmesini önlemektir. Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, haklılık durumu dava tarihi itibariyle tesbit edilebilirse de İİK. nundan kaynaklanan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arzettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibari ile belirlenmesi gerekir.
Borçlunun sonradan yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda sonradan yapılan ödemelerin tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla infazda nazara alınması belirtilebileceğine göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davalı Cem Kızılçeç vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oyçokluğu ile karar verildi.



KARŞI OY YAZISI:
İlamsız icra takibinde, Ö.E.’ne itiraz edilen takip alacaklısı,şu üç yoldan birini izleyecektir. a ) Alacağın tahsili davası açmak b ) İtirazın kaldırılmasını İİK’nun 68. maddesinde sayılı belgelere sahip olması durumunda istemek c ) İİK’nun 67. maddesi hükümden yararlanarak itirazın iptalini dava etmek.

Üzerinde duracağımız konu ( c ) şıkkındaki itirazın iptalini istemek suretiyle açılan dava olacaktır. Bu davanın fonksiyonu, borçlunun itiraz ettiği Ö.E. ne konu olan alacağın varlığını ortaya koyup tesbit ile itirazla icra kabiliyetini kaybetmiş, Ö.E.’ne bu kabiliyeti kazandırmaktır. Yasada, davanın 1 yıl içinde açılmasının ön koşul olarak konulmasının hikmeti de İİK’nun 78. maddesi uyarınca, geçerliliği süren icra emrine, alınacak hükümle icra kabiliyeti kazandırmak ve alacaklının, buna dayanarak haciz isteme hakkının kullanılabilmesini sağlamaktır. Anılan İİİK’nun 67. maddesinin son fıkrasındaki, süreyi geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmesi hakkını muhafaza ettiği yolundaki hükümde bu nedenle ifade edilmiştir.

Yukarıda değinildiği gibi, fonksiyonu alacağın varlığını isbat ile kesin hüküm teşkil edecek biçimde alacağı tesbit etmek olan bu dava, doğal olarak tesbit yada tahsil ( eda ) davası olacaktır. Ama her iki halde de inkar tazminatı koşulları oluştuğunda hüküm altına alınabilecektir. Zira bu tazminat davanın bir fer’i olup, borçluyu haksız itirazlardan alıkoymaya yarıyacak önleyici bir yaptırımdır ve işte bu nedenledir ki tahsil davası biçiminde bile olsa bir yıl içinde açılmak ve talep edilmiş bulunmak kaydıyla inkar tazminatı gerekecektir.

Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 975/85 E, 233 sayılı kararında; davalı Avukatının “dava dilekçesinde itirazın iptali talebi mevdut değildir, sadece alacağın tahsili talebi mevcuttur. Alacaklının yaptığı takibe borçlu itiraz ederse; alacaklıya itirazın iptali ve alacağın tahsilini dava eder veya genel hükümler gereğince alacağın tahsilini dava eder. İtirazın iptali davası ile genel hükümler gereğince açılacak alacağın tahsili davası arasındaki en önemli fark itirazın iptali davasında icra inkar tazminatının istenebilmesidir. Diğer bir değişle inkar tazminatı ancak itirazın iptali davasında talep edilebilir, yoksa genel hükümler gereğince açılmış alacak davasından inkar tazminatı istenemez” diye başvurduğu karar düzeltme istemi sayın dairece “İİK’nun 67. maddesi gereğince, umumi hükümler dairesinde alacağın varlığının isbatı ve borçlunun itirazının haksızlığının anlaşılmasının gerekmesine ve alacağın varlığının isbat suretiyle itirazın iptali, talebi alacağın tahsili davasının kapsamı içinde bulunmasına ve İİK’nun sözü edilen 67. maddesinde yazılı şartların tahakkuku halinde borçlunun tazminatla mahkum edilebileceğine göre” diye karar düzeltme istemi reddedilmiştir.

Aynı şekilde H.G.K. nun 21.11.1979 tarihli ( YKD. Temmuz 980 Sayı 7 ) kararda “ödetme davası bir hakkın varlığının saptanmasını da içerir. Bu davada öncelikle alacağın varlığının tesbiti gerekecektir. Davacı alacaklı dava dilekçesinde, borcun inkar edildiğinden takibin durduğunu, bu nedenle alacağın tahsil edilemediğini açıkladıktan sonra alacağın ödettirilmesiyle birlikte inkar tazminatı tahsiline de karar verilmesini davada talep etmiştir. Bu hali ile davanın alacağın tesbitini de kapsadığı tabidir. Sn. İ. Postacıoğlu Batıda 980/C.10.Sh.965.d.

Dava dilekçesinde, “itirazın iptali veya kaldırılması” kelimeleri geçse dahi icra takibinin safahatından bahsedildikten sonra icra inkar tazminatı da yer aldığına göre, alacağın varlığının ispatı suretiyle itirazın iptali istemi alacağın tahsili hakkındaki davanın kapsamı içindedir. 67. maddedeki diğer şartlar varsa tazminata karar verilmelidir diye direnme kararı bozulmuştur.

Bir kısım içtihatlarda öne sürüldüğünün aksine bir yıl içinde açılan tahsil ve itirazın iptali davaları inkar tazminatına yönelik olarak sonuçları bakımından birbirinden farklı davalar değildir. Öncelikle iptal davasını sadece bir tesbitten ibaret görmek eda davası açılabilen hallerde tesbit davası açılamaz kuralına da ters düşmektedir. O halde inkar tazminatı istemeden itirazın iptali ve alacağın tahsili istenmesi halinde yine bir kısım uygulamada olduğu gibi mahiyetleri farklı davalar olarak görülüp, davacının tercihe zorlanması da yasanın anılan maddesinin amacına ters düşmektedir. Olsa olsa, itirazın iptalide istendiğine ve alınacak hükümle henüz geçerliliğini kaybetmeyen Ö. E.’ne işlerlik kazandırılabileceğine göre, tahsil isteminde bulunmakta hukuki yararı olmadığından istemi o kısımda reddedilebilir diye düşünülebilirse de, tahsil hükmünü de içerir, ilamı alan alacaklı ilerde değişen ve gelişen durumlara göre, ilama dayalı iflas takibinde bulunabileceği gibi, İİK’nun 100/2. maddesinin verdiği öncelik hakkından da yaralanabileceği için hukuki yararı da yok denemez. O halde itirazın iptali hükmünün tahsilide içermesi usul ekonomisine de uygun düşecektir. Tahsil davasında inkar tazminatına hükmedilemez, o halde İİK’nun 67.maddesine göre açılan bir davada böyle bir imkana, yani tahsil istemine yer verilemez, diğer bir deyişle bir yıl içinde olsa bile tahsil davası açılamaz diye bir argumana da pek yer olacağı kanaatinde değiliz.
Bu argumana dayanak olarak alacaklının haksız ve kötüniyetle takip açması halinde tazminata yer verildiğine, alacaklıya karşı bu müeyyide tahsil davasında mümkün olmadığına göre, bu imkanı veren 67.maddede sadece itirazın iptali kastedilmiştir diye akla gelebilirse de 67. maddeye dayalı olarak açılan davada eğer inkar tazminatı istenmemişse davacı, böyle bir müeyyideyle karşılaşmayacaktır. Zira anılan maddede “diğer tarafın talebiyle” deyimi iki talebin varlığını istiyor demektir. Kaldı ki, borçlunun isteyeceği inkar tazminatı talebiyle, alacaklının talebi bir birine çok sıkı şekilde girecek biçimde ifade edilmiş ayrı bir paragraf açılmamıştır. Diğer bir deyişle, alacaklının inkar tazminatı talebi yoksa borçlunun istemesi yeterli değildir. Maddede, yasa koyucu alacaklının sırf “kötü niyetli cezalandırmak için bu düzenlemeyi getirmemiştir. Nitekim yasa koyucunun kötü niyetli alacaklıyı genel hükümlere göre açtığı davada kötü niyetinden ötürü müeyyidelendirmesi usul hukukunda 421, 422. maddeleriyle düzenlenmiştir. Yine icra takibinde bulunup takibi itiraza uğrayan alacaklı, 67. maddeye dayalı olarak değilde, genelde tahsil davası açsaydı yine anılan 421,422.maddelerin müeyyideleriyle karşılaşacaktır. O halde sadece tahsil davası öncesi birde takip yaptı diye 67. madde uyarınca yasa koyucunun alacaklıyı cezalandıracağı düşünülemez. O halde bu fikri işlemelerin bizi götüreceği sonuç, 538 sayılı değişiklikle alacaklıyı da inkar tazminatına maruz bırakıp, her ikisi arasında denge kurmak isteyen yasa koyucu inkar tazminatı istemeyen alacaklı hususunda borçlu istese dahi inkar tazminatını öngörmeyerek dengeyi muhafaza etmiştir. Nitekim, önce alacaklının inkar tazminatına maruz kalması bahse konu değilken, değişiklikle o da bu tazminata maruz bırakılmış, alacaklı borçluyu tazminat tehlikesine iterse kendisi de maruz kalabilmeli diye düşünülmüştür. Bu durumda 67. madde uyarınca açılan tahsil istemine de açık olan bu dava da genel hükümlere göre görüldüğü ve alacağın varlığı kanıtlanıp tesbit edildiğine göre, takip sonrası yapılan ödeme iddialarının işbu davada gözönüne alınması bir zorunluk halinde ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki, itirazın iptali istendiğinde borçlu icra takibine yaptığı itirazla bağlı değildir. Onları tekrarla birlikte yeni iddialar getirebilir. İtirazla bağlılık ilkesi İİK’nun 62.maddesi uyarınca itirazın kaldırılması prosedüründe geçerlidir. İtirazdan sonra yapılan ödeme ve özellikle dava konusu dosyayla bağlantılı olduğu öne sürülüp başka icra dosyasına yapılan ödeme itirazları nazara alınmadığından; Sayın Genel Kurulu Kararında tasvip bulduğu biçimde icraca mahsup yapılacak ise, alacaklının icrada itirazla niza çıkarması durumunda, icra memuru bu konuyu nasıl halledecektir ? Mercie intikalinde de dar yetkili merci nasıl çözebilecektir. Örneği yazılı beyyinde başlangıcına ve hatta hiçbir belgeye dayalı olmayan iddiayı mercii tanık veya yeminle halledebilecekmidir ? Somut olayımızda, yerel mahkeme kararında, takip sonrası ödenen tutarlar tesbit edilmiş ve bunun icraca mahsubundan bahsedilmiş olmakla bu tür zorlukların olamayacağının Sayın Genel Kurul çoğunluğunun kabulünde olduğu düşünülebilirse de aynı mahkemenin bir hafta evvel görüşülüp onanan aynı alacaklıyla ilgili kararında davaya konu 6. İcra 1992/6920 sayılı takip dosyasından başka, yine 6. İcra 1992/4485 sayılı dosyasının infaz edildiği ve yine 6.İcra 1992/4897 nolu takip dosyasında da takibin devam ettiği belirtilmiş ve 4485 sayılı dosyada ödeme olup ödeme dava tarihinden sonrası olduğu için icrada mahsuptan bahsetmiştir. Şimdi anılan dosyaların taraflarına bakalım 4485 nolu dosyanın alacaklısı Pamukbank, borçlusu keşideci Şinasi Yüce ve lehtar Gürsel Özhan olup, keşidecinin imza inkarının mercice kabulünden sonra lehtar alacaklıya icrada ödeme yapmıştır. 4897 sayılı dosyaya gelince alacaklı Pamukbank, borçlu Satı Yılmaz olup keşideci Satı, lehtarı Alberto Toledo olan rehin cirolu senede dayalı bir takiptir. Buna rağmen yerel mahkeme bunların icraca mahsubu yapılacağından söz ettiğine ve o dosyalarda ödenen tutarlar ilamda zikredilmediğine göre, sayın kurulun ilke olarak yapılan ödemeler ilamda belirtildiğine göre, mahsubu kabil diye, kabul ettiği de düşünülemez. Kaldı ki itirazın iptali davasından öncelikle alacağın varlığının isbat ve tesbiti esası kabul edildiğine göre, bu tesbitten, sadece takip tarihine kadar olan alacak diye algılanıyorsa dava tarihinden sonra yapılan ödemeler artık davada neden konu oluyor suali de cevapsız kalıyor demektir. Kaldı ki, İİK’nun 67. maddesi 2. fıkrasında inkar tazminatı tutarı tesbitinde verilen ölçüler “hükmolunan şeyin tahammülüne, red veya hükmolunan meblağın” deyimleriyle ifade olunmuştur.

Sonuç, olarak, İİK’nun 67. maddesinin fonksiyon ve amacı, ilamların infazında tereddüd olmaması esası ve usul ekonomisi de gözönüne alınarak takip tarihinden sonra yapılan ödeme iddialarının da araştırılıp alacağın varlığı ve tutarı tesbit edilmek, her davanın açıldığı zamandaki koşulları içinde değerlendirileceği de hatırda tutularak dava tarihi itibariyle hesaplanarak bulunacak alacak miktarı üzerinden inkar tazminatına hükmedilmeli görüşüyle aksine olan Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyorum, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının bozulması düşüncesindeyim.

Nail Sucu
19.Hukuk Dairesi Üyesi




KARŞI OY YAZISI:
İtirazın iptali davalarında icra takibinden sonraki aşamalarda borçlu tarafından alacaklıya yapılan ödemelerin borcun saptanması ve icra inkar ödencesinin takdiri yönünden izlenmesi gereken yöntem sorunu oluşturmuştur. Özellikle itirazın iptali davalarının takip hukukuyla ilgili bulunması bakımından uyuşmazlığın takip günü ya da dava günü itibariyle çözümü noktasında düğümlenmiştir.

1- İtirazın iptali davası, alacaklı tarafından alacağın ödettirilmesi amacına yönelik yapılan ilamsız icra takibine karşı, borçlunun süresinde ( 7 gün ) ödeme emrine yönelik itirazının iptali için açılır. Borçlunun icra müdürlüğüne itirazı üzerine kısmi itiraz halinde takibin itiraz edilen bölümü, borcun tamamına itiraz halindeyse takibin tamamı durur. İtirazın kaldırılması ya da iptalini sağlamak yükümlülüğü alacaklıya düşer. İİK’nun 67. maddesi uyarınca icra takibini durduran itirazın, tetkik merciinden kaldırılması istenebileceği gibi, mahkemede de itirazın iptali istenebilir.

İtirazın iptali davasında genel hükümler uygulanır.

İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda ( alacak ) davasıdır. ( Prof. Dr. Baki Kuru. İcra İflas Hukuku C.1.sh-280 ). İtirazın iptali davası tamamen genel hükümlere bağlı olarak görülür. Bu davada alacağın varlığının saptanması suretiyle iptali istemi aynı zamanda alacağın ödettirilmesi amacını da taşır.

Alacağın varlığının saptanması demek, borçludan ne miktar alacaklı olduğunun belirlenmesi yanında borçlunun varsa ödemelerinin düşülmesi suretiyle hükme esas net miktarın ortaya çıkarılmasını gerektirir. Alacaklı takibe konu alacağın varlığını M.K. nun 6.maddesindeki genel tanıt ( ispat ) kuralı ve HUMK. nun 288. ve izleyen maddelerindeki koşullar doğrultusunda kanıtlamakla yükümlüdür. Öbür davalarda olduğu gibi borçluda davanın açılmasına kadar doğan tüm itiraz ve def’ileri ileri sürebilecektir. Özellikle takas ve mahsup yönündeki savunmaların dikkate alınması zorunludur. ( BK.202.II ). takas ancak borçlunun takas yapmak istencini ( iradesini ) alacaklıya bildirmesiyle olasıdır. Bu takdirde iki borç takas edilebilecekleri andan itibaren en az borcun miktarı oranında düşmüş sayılır ( BK. m. 122 ). Mahsupta ise bir alacak miktarının bazı ödemeler nedeniyle indirime tabi tutulması söz konusudur.

Açılan itirazın iptali davasında, borçlu hakkında yapılan icra takibinden sonra gerek icraya gerekse alacaklıya haricen yaptığı ödemelerin ya da verdiği teminat senetlerinden yahut sair nedenlerle bankanın borca mahsuben tahsilatları olduğuna ilişkin savunmasını tanıtlayıcı kanıtların toplanıp incelenmesi gerekir.

Böylece takip gününden önce borca karşı yapılmış ödemelerin saptanması yanında ödeme emrine itiraz gününden sonraki ödeme ve tahsilatın mahsubundan sonra dava günü itibariyle kalan borç belirlenmiş olur. Zira her dava açıldığı günde varolan maddi olgu ve koşullara göre çözümlenir. Davanın açılmasından sonraki evrede de borçlu ödemelerinin varlığının saptanması halinde en son bilirkişi incelemesinin yapıldığı gündeki gerçek borç tutarı üzerinden itirazın iptaline karar verilip bu miktarla sınırlı takibin sürdürülmesi sağlanmalıdır.

İtirazın iptali davasının kendine özgü bir dava olması genel hükümlerden ayrık olması sonucunu doğurmaz. Davanın İİK’nun 67/son fıkrası gereğince açılan bir alacak ( Tahsil ) davası gibi incelenip karara bağlanması gerekir. Davanın açılış günündeki durum ve koşullara uygun çözümlenmesi kuralı yerine takip günündeki haklı çıkma olgusunun konulması doğru değildir. Bir başka deyişle yargılama süresinde ele alınması zorunlu takas, mahsup gibi ödemelere ilişkin savunmaların dava günü yerine takip gününe çekilmesi savunmanın kısıtlanmasına neden olur.
İtirazın iptali davası sonucunda alacağın esası hakkında hüküm verilir. İtirazın iptali ya da iptal isteminin reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturur ( m.237 ). Böyle bir dava sonunda verilecek hüküm de alacağın varlığı ve miktarı kesin olarak saptanmalıdır. Zira itirazın iptali istemi zorunlu olarak alarak alacağın tahsilini de içerir. Borçlunun borçlu olduğu miktar kesin olarak belirlenmeden ve bu miktar hüküm altına alınmadan itirazın iptaline karar verebilme olanağı yoktur. Mahkemenin yargılama işlevine giren ödemelerle ilgili olarak “infaz sırasında icra müdürlüğünce gözetilmesinin doğal olmasına” ya da “tahsilde tekerrür etmemek üzere ..” itirazın iptaline karar vermek suretiyle dar yetkili icra müdürüne bırakılması doğru görülemez. Böylece önüne gelen uyuşmazlıklara kısa sürede çözme olanağı varken, askıya alınıp yeni uyuşmazlıklara neden olunması dava ekonomisiyle de bağdaşmaz.

Ayrıca, icra takibinden sonra takiple ilgili olarak alacaklıya yapılan ve icra müdürlüğünce kabul edilmeyen harici ödemelere dayanılarak olumsuz saptama ve geri alma ( İİK m. 72 ) ya da nedensiz iktisap ( BK. m.62 ) davası da açılamaz. Bu tür uyuşmazlıklar şikayet yoluyla icra tetkik merciince çözümlenmesi gerekir.

2- İkinci aşamada incelemeye konu sorun; icra inkar ödencesine hükmedilmesinde, borçlunun itirazının haksızlığı itirazın yapıldığı andaki durum ya da dava günüdeki koşullardan hangisi ölçüt alınarak belirleneceği yönündedir.

İİK.’nun 67. maddesiyle konulmuş olan icra inkar ödencesi, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan ödencedir. Nitelikce, hakkında yapılan icra kovuşturmasına haksız yere itiraz ederek icra takibini durduran ve itirazla işin çabuk bitirilmesini önleyen borçluya karşı konulmuş icra hukukuna özgü bir yaptırımdır. Boçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Dava açamasında alacağın varlığı saptanmıştır. İcraya konulan alacak likid ( belirli, muayyen, hesaplanabilir ) yani borçlu ödemeyle kendisinden istenilen meblağa borçlu olduğunu ve bunun miktarını bilmekte ya da bilme olanağına sahiptir. Bir mahkeme kararına gereksinme duyulmayacak özelliktedir. Bu durumda borçlunun itirazı haksızdır. Borçlunun itirazının yapıldığı andaki haksızlığının saptanmasıyla, takip gününden dava gününe değin geçen evrede yapılan ödemeler sonucu alacağın varlığının belirlenmesi olgusuna dayalı davadaki haklılık durumunun karıştırılmaması gerekir. Borçlunun itirazının yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak dava günündeki haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak buna koşut alacaklı yararına icra inkar ödencesine hükmedilmesi gerekecektir. Her dava ancak dava gününde varolan alacağın miktarına göre hüküm altına alınabilir.
Dava gününde belirlenen alacağın yerine, takip günündeki alacağın icra inkar ödencesinin takdirinde esas alınması halinde bazı çelişkili durumların ortaya çıkması olasıdır.

İcra inkar ödencesi başlı başına bir davanın konusunu oluşturmaz. Ancak , alacağın esasına yönelik itirazın iptali davasıyla birlikte istenebilir. Sözgelimi ödeme emrine haksız olarak itiraz eden borçlu, alacaklının itirazının iptali davası açmasından önce icra dairesine borcunu öderse, icra takibi son bulacaktır.

Bu durumda borçlu ödemeyle aynı zamanda itirazından vazgeçmiş sayılmakla itirazının iptali davasına konu bir itirazda kalmaz. İcra inkar ödencesi bağımsız bir dava konusu olamayacağından ödence de isenemez. Öte yandan bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından bir gün önce dava açan alacaklı, o güne kadar gerçekleşen kısmi ödemeler dikkate alınmaksızın takip günündeki alacak üzerinden ödencenin tamamına hak kazanacaktır.

Sonuç, olarak itirazın iptali davasında, alacağın varlığının dava günü gözetilerek saptanması ve alacaklının dava günü itibariyle haklılık durumuna göre icra inkar ödencesine hükmedilmesi dava ekonomisi ve yararlar dengesine de uygun düşmektedir. Dairemizin yerleşmiş uygulaması da bu doğrultudadır.

Açıklanan nedenlerle Yüce Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Kemal Oğuz ŞENGÜN





T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2005/19-270

K. 2005/365

T. 8.6.2005

• TAKİPTEN SONRA DAVADAN ÖNCE YAPILAN ÖDEMELER ( Gözetilerek Alacaklının Talep Edeceği Miktar Bulunmalı ve İcra İnkar Tazminatına da Alacaklının Talep Edebileceği Bu Miktar Üzerinden Hükmolunması Gereği )

• İCRA İNKAR TAZMİNATI ( Borçlunun İcra Takibinden Sonra Fakat Davadan Önce Yapmış Olduğu Ödemeler Gözetilerek Alacaklının Talep Edeceği Miktar Bulunmalı ve İcra İnkar Tazminatına da Alacaklının Talep Edebileceği Bu Miktar Üzerinden Hükmolunması Gereği )

• İTİRAZIN İPTALİ ( Borçlunun İcra Takibinden Sonra Fakat Davadan Önce Yapmış Olduğu Ödemeler Gözetilerek Alacaklının Talep Edeceği Miktar Bulunmalı ve İcra İnkar Tazminatına da Alacaklının Talep Edebileceği Bu Miktar Üzerinden Hükmolunması Gereği )

2004/m.67

ÖZET : Borçlunun icra takibinden sonra, fakat davadan önce yapmış olduğu ödemeler gözetilerek alacaklının talep edeceği miktar bulunmalı ve icra inkar tazminatına da alacaklının talep edebileceği bu miktar üzerinden hükmolunmalıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki "İtirazın İptali ve İnkar Tazminatı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 3. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/4/2000 gün ve 1999/951 E.; 2000/341 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 26/2/2001 gün ve 2000/6318 E. 2001/1541 K. sayılı ilamı ile;

( ... Davacı vekili, davalı SY'ye diğer davalının kefaleti ile kullandırılan kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek ihtarname keşide olunduğunu alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar savunmalarında, icra takibinden sonra ancak davadan önce borcun 1.460.000.000 TL. ödendiğini beyan ederek davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, takipten sonra davadan önce yapılan ödemenin icrada dikkate alınacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1 ) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2 ) İcra takibinden sonra davadan önce, davalıların 21.7.1999 ve 10.8.1999 tarihlerinde ödemede bulunduklarında taraflar arasında çekişme yoktur. Bu durumda mahkemece bu ödemeler gözetilerek davacı bankanın dava tarihi ile talep edebileceği alacak miktarı bulunmalı ve icra inkar tazminatına da davacının dava tarihi ile talep edebileceği alacak tutarı üzerinden hükmolunmak gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara. bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA. istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 8.6.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY :
Dava, icra takibine itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık itirazdan sonra, ancak itirazın iptali davası açılmasından önce İcra dosyasına borçlu tarafından kısmi ödeme yapılması halinde İİK'nın 67/f.2 maddesinde düzenlenen icra inkar tazminatının icra takip tarihindeki toplam alacak tutan üzerinden mi yoksa kısmi ödeme düşülerek dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak üzerinden mi hükmedileceği noktasında toplanmaktadır. İİK.nın 67. maddesinde düzenlenmiş olan itirazın iptali davası talepnamede öne sürülen alacak kalemleri gözetilerek alacak tutarının takip tarihi itibariyle belirleneceği ve itirazla duran takibi harekete geçirmeye yönelik bir dava olduğu kuşkusuzdur. Bu davanın genel hükümlere tabi bir dava olması, ispat hukuku kuralları yönünden olup, dava sonucunda verilen kararın kesin hükmün neticelerini doğuracak olması da itirazın iptali davasının yukarıda açıklanan niteliğini değiştiremez. Bu itibarla her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre görülüp sonuçlandırılacağı kuralının, itirazın iptali davalarında takip tarihindeki alacaklılık durumu olarak kabulü gerektiğinde tereddüt gösterilmemelidir. Esasen bu durum, itirazın iptali davasında tahsile yönelik değil de, itirazın iptali ile takibin devamına dair karar verilmekte olması ile de sabit bulunmaktadır. İİK'nın 67/f.2 maddesinde "bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu hükmolunan şeyin tahammülüne göre red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkum edilir" şeklindeki düzenlemede yer alan "hükmolunan meblağı" takip tarihi itibariyle borçlunun itirazında haksız çıktığı miktar olarak kabul etmek bu davaların mahiyetinden ve sonuçlarından kaynaklanmakta olup, itirazdan sonra icraya yapılan bir ödeme varsa, bunun İİK'nın 12. maddesi gereğince icra dairesince infaz aşamasında dikkate alınacağı tabii bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra inkar tazminatına ilişkin çekişmeye dönüldüğünde, öncelikle yasada öngörülen inkar tazminatının mahiyeti ve düzenleme amacı üzerinde durulmak gerekmektedir.

İcra-inkar tazminatının icra takibine karşı borçlunun keyfi ve haksız itirazlarının bir yaptırımla önlenmesine yönelik olduğu doktrin ve uygulama tarafından görüş birliği ile kabul edilen bir husustur. Nitekim bu durum, icra-inkar tazminatının %15'ten %40'a çıkarılmasına ilişkin yasal değişiklik gerekçesinde "özellikle borçlular tarafından süre kazanmak kastıyla takibe karşı yapılan haksız itirazları önlemek ve alacaklıyı da yapacağı takip de daha dikkatli davranmaya yöneltmek amacı" gözetildiğinin belirtilmiş olmasından da açıkça anlaşılmaktadır.

Bu itibarla gerek itirazın iptali davalarının yukarıda açıklanan niteliği ve gerekse icra inkar tazminatının amacının birlikte değerlendirilmesinden varılan sonuca göre, icra inkar tazminatının takip tarihindeki koşullara göre haksız çıkılan tutar üzerinden hükmedilmesi gerektiği, itirazdan sonra yapılan ödemelerin infaz aşamasında gözönünde tutulacağı görüşüyle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kanaatine katılmıyoruz.
Yorma kendini, Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin. Charles Bukowski
Konuyu Yazdır



Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
 İtirazın İptali Davasında Yetki İtirazının Değerlendirilmesi DuraN 0 528 13-04-2022, Saat: 21:23
Son Yorum: DuraN
Anahtar Kelimeler

İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar icra, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar hukuk, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar haciz, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar satış, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar Kıymet takdiri, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar Hakkında, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar nedir, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar myicra, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar icra takibi, İtirazın İptali Davasından Önce Yapılan Ödeme Düşüldükten Sonra Kalan Miktar araç haczi


Hızlı Menü: